Aktüel Yorum

Ertelenen AB yaptırımları, Biden ve Türkiye…

10-11 Aralık 2020 tarihinde yapılan AB Ülkeleri Devlet Başkanları Zirvesi’nde ortaya çıkan sonuçlar sürpriz olmadı. Ambargo tehditlerinin karşılığı ortaya çıkmadı. Daha çok Türkiye’nin Doğu Akdeniz faaliyetleri gerekçe gösterilerek getirilen yaptırımlar şirket ve kişilerle sınırlı kaldı.

Yüksek perdeden ambargo tehditleri ile sonuçlar arasında çelişkinin bir açıklaması olmalı. Kanaatimce bir kez daha AB ülkeleri arasında bir amaç birliğinin olmaması konu ile ilgili belirleyici oldu.

Ambargo kararlarının çıkmamasında en etkili ülke Almanya, yanı sıra İtalya ve İspanya idi.

Polonya ve Macaristan başından itibaren ambargoya karşıydı. Geriye Fransa, Avusturya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kalıyordu.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg‘in zirvenin sonlarına doğru ‘farklı yaklaşımların olduğu yeni NATO konseptinin tartışılması’ minvalindeki açıklaması ise Fransa’nın geri çekilme eğilimini getirdi.

Jens Stoltenberg’in bu açıklamasında kastettiği, ‘NATO’nun askeri ve politik geleceğine dair Stratejik Vizyon’un onaylanacağı’ NATO Liderler Zirvesi toplantısı olmalı…

Bu toplantıda Biden’in Başkanlığı ve görüşleri göz önüne alınarak Amerika ve AB ülkelerinin NATO içindeki ilişkilerinin onarılması da konuşulacak.

10-11 Aralık AB liderler zirvesinde hazırlanan bildirgede, “NATO’da kararlarının nitelikli çoğunlukla alınması, NATO’nun sadece askeri değil aynı zamanda politik stratejiler belirleyerek uygulaması ve AB bünyesinde oluşturulacak ordunun NATO ile tam ittifak içerisinde çalışması” gibi kararların değerlendirmesi yapılacak.

Çok farklı bir gelişme ve bir sürpriz olmazsa bunun beklenen sonucu NATO kararlarının alınmasında oybirliği sisteminin yerine ‘nitelikli çoğunluk’ sisteminin ikame edilmesi olacak.

Bütün bunlardan çıkarılabilecek sonuç, AB ülkelerinin Halkbank davasının görüleceği 21 Mart’a kadar olan süre içinde, Biden yönetimi ile ortak hareket konseptinde anlaşma amacında olduğu anlaşılıyor.

Öte yandan ortak hareket etme konseptine AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in ifade ettiği ‘Stratejik Özerklik’ kavramı eşlik ediyor:

“‘Eskisi gibi iş birliği modeli olmayacağını… AB’nin kendi kaderini kendi ellerine alması gerektiğini… Bunun gerçekleşmesi için de AB’nin stratejik özerklik geliştirmek zorunda olduğunu” belirtiyor ve Stratejik Özerkliği, “Bir yandan ittifakları güçlendirip çok taraflılık ve açıklığa bağlı kalırken, öte yandan kendi adına düşünme ve kendi değerlerine ve çıkarlarına göre hareket etme yeteneği…” olarak tanımlıyor ve noktalıyor:

İki tarafın da NATO üyesi, Batı ailesinin bir parçası olduğunu söylemek yetmez. Aile olmaktan çok ortak olmak istiyoruz. Aile içinde her zaman biri liderlik eder. Biz her iki tarafın da görevlerinin ve sorumluluklarının belli olduğu bir ortaklık istiyoruz. Yeni Transatlantik ilişkisi eşitlik temelinde kurulmalı…

(Daha geniş bilgi için Bkz. Biden, Avrupa Birliği ve Türkiye (2),
CC, Independent Türkçe-İstanbul)

Meselenin Amerika boyutu da var

Tesadüf mü tam bilemiyorum ama AB Liderler Zirvesi ile ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’da savunma bütçesi toplantı tarihleri kesişti.

9 Aralık’ta Temsilciler Meclisinde 78’e karşı 335 oyla onaylandıktan sonra, 11 Aralık 2020 tarihinde ABD senatosunda savunma bütçesi 13’e karşı 83 oy gibi bir nitelikli çoğunlukla oylanarak kabul edildi.

Savunma bütçe tasarısının Türkiye ile ilgili bölümünde “S-400’lerin teslim almasının ABD Hasımlarına Yaptırım Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında Rusya ile içine girdiği ilişkinin önemli bir işlem olarak kabul edildiği ve Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nın (UNDAA) yasalaşmasından sonra 30 gün içinde Türkiye’de S-400 alımına müdahil olanlara CAATSA yaptırımlarının uygulanması” kararı çıktı.

Senato’dan daha önce 12-13-14 noktada yaptırım kararı çıkmıştı. Trump’ın bu Senato kararını veto edeceğini açıkladı. Şayet bu konuda herhangi bir geri adım atma durumu ortaya çıkmazsa, Temsilciler Meclisinde yapılacak oylamada nitelikli çoğunluğu yeniden sağlamak gerekecek…

AB içinde Almanya…

Almanya Türkiye ile ilgili her şeyi biliyor ama her şeyi… Bu bilgi onu Türkiye ile “açık siyaset” yürütmeye, “müzakere siyaseti” ile süreci götürmeye, kendi çıkarlarına dayalı siyasete “ikna” ediyor. Kanaatim odur ki ABD ile AB ülkeleri arasında ortak siyaset inşa edilmiş olsa bile Almanya bu siyasette ısrar edecek, ‘yararlı ayrıcalık’ isteyecektir.

Almanya’da Kürdüyle, Türküyle, Çerkesiyle vesaire 1,9 milyonu Alman vatandaşı olmuş, 3,2 milyon Türkiyeli yaşıyor. Bunlardan 1,6 milyonunun Türkiye’ye geliş-gidişi ve ayrıca göç hareketi var.  Üstelik bunların içinde önemli bir kesim muhafazakâr -İslamcı ve milliyetçi siyasetle ilgililer…  Genellikle Türkiye’den doğru belirli bir örgütlülük içindeler ve siyaseten de dinamikler…

Bu kesimler, Türkiye’de, ama aslında da, AK Parti ve MHP’li iken, Almanya’da daha çok sosyal demokrat partilere oy veriyorlar. Kendi çıkarları onları kendilerine yararlı oy kullanma tavrına itiyor. Ne de olsa serde köylülük var, kar-zarar hesabı anlaşılır… Bu gerçeklik Alman sol, sosyal demokrat partiler üzerinde ikili bir baskı yaratıyor: AK Parti ve Erdoğan siyasetine karşı ilgisiz kalamama ve bu oyları diğer merkez partilere kaptırmama…

Ayrıca mülteci meselesi var. Türklerin ve diğer yabancı halkların varlığını istismar eden otoriter, popülist, İslamofobik, faşizan politikalar güden neo- faşist hareketler var zaten, buna bir de merkez partilerin eklemlenme hali çok güncel olunca, istikrar saplantılı Alman egemen siyaseti için istikrarsızlık kapıda…

Tabi bir de Almanya’nın, 82 milyon nüfusa sahip Türkiye’nin büyük pazar hacmi üzerindeki çıkarlarını akıldan çıkarmamalı…

Türkiye muhtemel Biden politikalarının neresinde?

Türkiye’de kimi demokrat, sol kesimlerin bile, üstü örtük de olsa, Biden’ın başkanlığının yarayacağı olumlu sonuçlardan beklentisi gereğinden fazla oluyor ama bunun bir yanılgı olduğunu göreceğimiz günler pek uzak olmasa gerek…

Biden’in Türkiye’ye çok daha geniş bir düzlemde bakacağı da muhakkak.

Anlaşılacağı üzere, Amerikanın Pasifikte Çin’i, Batısından doğru Rusya’yı çevreleme politikalarının, Türkiye politikalarının ne olacağı ile ilgili doğrudan ilişkisi var.

Biden, Rusya’ya karşı Türkiye’yi kazanmak için ağırlığını koyacaktır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da izlediği yayılma politikasını AB ve dost Ortadoğu ülkelerinin hazmedebileceği bir çizgiye çekerken, ağırlıkla Rusya-Türkiye çelişkisi üzerinden Türkiye’yi kontrol altına alma ve tutma politikası izleyecektir.

Bunu yaparken, bir yanıyla Türkiye’yi belli bir dengede tutan, bir diğer yanı ile Suriye’de kaygan bir zemine düşmemek için Türkiye ile stratejik olarak karşı karşıya gelmemeye de özen gösteren bir noktadan, ihtiyaç oldukça özerk, yarı özerk yapı söylemiyle Kürtlere de sempatiyi esirgemeyecektir.

Türkiye’ye, Amerika’nın ve Türk egemenlerinin hazmedebileceği kadar demokrasi gelmesine de…

Türkiye ile ilişkinin seyrine göre bu çok yönlü ilişki siyaseti gel-gitlerle sürecektir.

Bazen en ileri konuşmaları yapacak, bazen yaptırım sopasını gösterecek, bazen Türkiye’yi “üzen”, ekonomisi ve siyaseti üzerinde nispi, kimi durumlarda -bir ölçüde- daha fazla baskı yaratan yaptırımlara da imza atabilecektir.

Ama Türkiye’nin ekonomisinin yıkılmasına, Türkiye’nin kopup gitmesine mahal da vermeyecektir.

Gerekçesi de ‘Türkiye, Erdoğan değil’, olacaktır.

Demem o ki Almanya gibi Amerika da Türkiye ile ilgili her şeyi biliyor, hatta daha fazlasını biliyor…  Bu bilgi onu da Almanya gibi Türkiye ile ‘açık siyaset’ yürütmeye, ‘müzakere siyaseti’ ile süreci götürmeye, dünya ve Ortadoğu ölçeğindeki stratejik çıkarlarını korumaya “ikna” ediyor.

‘Kötü’ Trump gitti, ‘iyi’ Biden bekleniyor…

Tarihin getirdiği ‘kesişme’ noktalarında, iç çıkar çelişkilerinin yarattığı çatlaklardan sızan ışığın bir nebze aydınlattığı yollardan yürümek elbette zorunludur.

Kimi zaman bu “kesişme” noktaları çok daha netameli olur; ama halkın çıkarları hangi siyaseti gerektiriyorsa onu yaparken dahi ‘sosyal mesafeyi koruma’ zorunludur…

Trump tehlikeliydi, anti insan karakteri ve “kirliliği” çok açıktı…

Biden’in gelmesi bir ‘hava’ yarattı…

Bu havayı AB egemenleri anında anladılar ve üzerine oturdukları çıkarcı kapitalist sisteme çeki düzen verme yoluna girdiler.

Cumhurcu iktidar da anında anladı…

Boşa düşmemek, demokrasi güçlerini ve HDP’yi muhataplıktan çıkarmak için “demokrasi ve hukuk” makyajı oyununa yenisini ekledi.

Kötü Trump, kötücüllüklerle birlikte gitti!

“Temizlendiler!”

İyimserlik içinde hep beraber iyi Biden’i bekliyorlar.

‘Serseri mayınla’, ‘akıllı bomba’ arasındaki kötücüllük farkı kıyas götürmez!

Celalettin Can

78'liler Girişimi Sözcüsü, HDP MYK ve PM Üyesi
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.