Aktüel Dünya

Temel hak ve hürriyetler mi, aidiyet bağları mı?

Türkiye’nin ve dahi dünyanın azımsanmayacak bir bölümünün bu temel ikilemi aşamadığı kanısındayım.

Karşımıza çıkan her krizde bir ölçüde aynı ikilem önümüze geliyor.

Bugünlerde çok haklı nedenlerden tüm dünya farklı yaklaşımlarla Filistin meselesini konuşuyor, Türkiye’de de temel konu doğal olarak aynı konu ve bu konuda bile temel hak ve özgürlükler-dini-ulusal aidiyet bağları ikilemi önümüzde.

Filistin meselesi üzerinden temel hak ve özgürlükler-aidiyet ikilemi bugünün konusu ama yakın geçmişte de biz bu ikilemden bir türlü çıkamamıştık.

Gönderme yaptığım alan Türkiye’yi anlamsız bir şekilde yıpratan, geren ve muhtemelen ileride de gerecek olan türban meselesi.

Türban meselesinin ileride de Türkiye’yi gereceği tahminim bugünden bakıldığında kötümser bir bakış gibi gelebilir ama kanımca hiç de değil. Her kesimden aktörler, meseleye bir temel hak ve özgürlük meselesi olarak değil de bir dini aidiyet konusu olarak baktığı sürece kalıcı, sakinleştirici bir çözümün olanaksız olacağı kanısındayım.

Üniversitelerde öğrencilerde, kamu hizmeti üreticilerinde türban yasağı varken türban kültürü ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan bendeniz de bu tartışmanın içine düşmüş ve türban serbestisi doğrultusunda az konuşmamış, az yazmamış idim.

Bana o zaman da şimdi de anlamsız gelen türban kavgası benim için türban tercihi yapan kadınların bir temel hak ve özgürlük meselesi idi; bu tercihin kökeninde ne kadar aile, baba, koca, mahalle baskısı olduğu meselesi hukukun değil daha çok sosyolojinin konusu olduğu için bu alana girmeyi de anlamsız bulurdum.

Ancak, türban tercihini kullanan kadınların bir bölümü, bu tercihi destekleyenlerin de önemli bir bölümü türban konusunu bir temel hak ve özgürlük meselesi olmaktan çıkarıp bir dini zorunluk olarak sunmalarıyla bence mesele çığırından çıktı çünkü bu kez de türban özgürlüğü karşısında pozisyon alanlar da çok ciddi ve haklı bir tedirginlik içine girdiler, kamusal alanı ilgilendiren bir konuyu dini bir temele çekmek büyük bir hata idi.

Bugün neden bu konuya girdin diye sorarsanız, Filistin olayları ile bu türban meselesi arasında bir zihinsel bağ kurmadan edemedim.

1967, 1973 savaşlarından sonra çok sayıda Filistinli doğdukları, büyüdükleri topraklardan, köylerden, kasabalardan, şehirlerinden koparıldılar, bu durum bölgede çok vahim bir temel hak ve özgürlük meselesi idi ama özellikle de 1987 tarihinde Hamas’ın kurulması sonrası bu temel hak ve özgürlük meselesi dini bir eksene kaydırıldı Hamas tarafından ve böylece de kanımca mesele tamamen çözümsüz bir alana çekilmiş oldu.

Türkiye’de de basından, sosyal medyadan izleyebildiğim kadarıyla özünde bir temel hak ve özgürlük, insan hakları konusu olan Filistin meselesi maalesef çok sert tartışmaların yaşandığı bir dini zemine adeta bir çözümsüzlük garantisi ile kaydırıldı.

Siz okurları bir zihinsel eksersize davet edebilme cüretini gösterebilir miyim?

Ortadoğu’da çok sayıda Hristiyan Arap yaşıyor ve bu Hristiyan Araplar Filistin meselesine çok bağlı insanlar, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin kurucusu George Habaş bir Hristiyan Araptır, Filistin konusunun en entelektüel savunucusu ABD Columbia Üniversitesi öğretim üyesi, ABD’den İsrail’e, İsrail’in inşa ettiği duvar üzerinden taş atmaya gelen, ABD Yahudi lobileri tarafından büyük eleştirilere hatta linçe uğrayan rahmetli Edward Said Kudüs doğumlu başka bir Hristiyan Arap mesela*.

1948’de kurulan İsrail devletinin yerlerinden yurtlarından ettiği halk, tamamen Hristiyan Araplardan oluşuyor olsa idi, örgütlerinin adı da Hamas değil de El Fetih olsaydı; acaba Türkiye’de bugün şahit olduğumuz çok sert İsrail karşıtlığı aynen yaşanır mı idi, gerçekten hiç ama hiç emin değilim.

Meseleye, insanların yerlerinden, yurtlarından edinmesine bir temel hak ve özgürlük meselesi olarak değil de bir dini aidiyet meselesi olarak baktığınızda hem analiz hem de çözüm çok zorlaşmıyor mu?

Her konuyu, temel hukuk ilkelerine bir şut atarak bir aidiyet meselesine indirmekten ne zaman vazgeçeceğiz?

Bilmem, Filistin meselesi ile türban meselesi arasında kurmaya çalıştığım zihinsel köprüde başarılı olabildim mi?

*Araya zorunlu başka bir konu girmez ise Salı günü burada Said’e yapılan saldırılar sonrası Columbia Üniversitesi rektörünün yaptığı açıklama konusuna ve Türkiye rektörleri ile bir mukayesesine girmek isterim doğrusu.

Eser Karakaş

Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.