Aktüel Yorum

Anlatılan Senin Hikayendir

Dünyayı kavramanın en eski ve temel disiplinlerinden birisinin felsefe olduğu söylenir. Aynı zamanda, kavramanın bir entelektüel uğraş olduğu esas yönün ise dünyayı değiştirmek olduğu böylesi görüşlere eklenir. İki haftalık matbaa sürecinden sonra elimize ulaşan Felsefe Üzerine Genel Tezler adlı yeni kitabın da benzer bir içeriğe sahip olduğunu söyleyebiliriz (Belge Yayınları, 2024). Basın tanıtım bülteni niteliğindeki bu metinde altı çizilmesi gereken argüman ise “anlatılan senin hikayendir” ifadesi olabilir.

Felsefe Üzerine Genel Tezler, adından da anlaşılacağı gibi felsefe sorununu en genel ve geniş çerçevede ele alarak yazılmıştır. Kitabın kısa adının “Tezler” olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Tezler derken de, bir aktarma ve tekrardan ziyade, özgün bir düşünceyi temsil ettiği iddiasındadır kitap. Bunun için operasyonel bir metodoloji, dil ve üslup ile yazıldığı ileri sürülebilir. Felsefe tarihine karşı, felsefi bir operasyon yapıldığı için Descartes’tan, Spinoza, Hegel ve devamcılarına kadar, birçok büyük filozofla diyalog, gerilim ve çatışma içinde inşa edildiğini söyleyebiliriz. Kitabın alt başlığında da görüldüğü gibi “felsefe nedir?” ve “filozof kimdir?” gibi temel sorulara yanıt aranmıştır.

Kavramsal Düşünme Sanatı

Kitap, “kavramsal düşünme” üzerinde yoğunlaşırken Deleuze ve Guattari gibi yazarların felsefeye ilişkin yaptıkları tartışmalara da temas etmeyi gerekli görmüştür. Elbette ki, analitik ve yorum düzeyinde yapılan felsefeleri içerdiğini de söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte Tezler, esasen analitik felsefi tarzlardan ziyade, diyalektik bir felsefi tarzın izini sürmüş ve bu çerçevede kendince özgün bir felsefe kurma denemesi olmuştur. Bu felsefenin Marksist teori bağlamında bir özelliğe sahip olduğunu, Tezler’in içeriğinden anlamak güç değildir. Çünkü kitaba ruhunu veren kavram dünyası, toplumsal üretimin bir sonucu ve ürünü olarak ele alınmaktadır.

Kitabın genel tezlerine bakılırsa Grek ve Latin felsefesinin ortaya çıkardığı Sokrates, Platon, Aristoteles ve Stoacılar gibi filozofların bir Tanrı vergisi veyahut da doğa vergisi olduğu düşünülmüyor. Tersine filozofları yaratanın sosyal ve iktisadi gerçeklikler olduğu ileri sürülmektedir. Filozoflar gibi kavramların kaynağı da üretim ilişkilerinden hareket edilerek açıklanabilir. Toplumsal artık veya artı değer üretimi ve birikimi olmaksızın hiç bir kavram söz konusu olamaz. Dolayısıyla Platon’un “idea”sı da Aristoteles’in “töz”ü de toplumsal üretimin soyutlanmış formundan başka bir şey değildir.

Çapraz Sorgulama Bilinci

Büyük filozofları ve bunların kurduğu sistem felsefelerini eleştiri masasına yatıran kitabın, sorgulama bilinciyle yazıldığını söylemeye bile lüzum yoktur. Nitekim 13. tezde şunlar söyleniyor:

“Kitabın sorgulama bilinciyle hatta ‘çapraz sorgulama bilinci’yle hazırlandığı fark edilmelidir. Dolayısıyla kendisinin de sorgulama bilinciyle okunup incelenmesi doğru olur. Felsefenin, sanatın, siyasetin hatta bilimin sorgulanması gerektiği açıktır. Bunların tek tek sınıflı toplumların icadı olduğunu ve esasen de tutucu bir rol oynadıklarını göz ardı edemeyiz. Anılan kültürel disiplinler çeşitli akıl, tin, kör irade veya Tanrı gibi çeşitli metafizik kavramlar yerine madde ve artı değer tözlerinden hareketle açıklanmıştır.”

Üretim olgusundan ve toplumsal zenginlikten hareket etmek, somut koşullara, toplumsal hadiselere ve gündelik yaşama temas etmeyi zorunlu hale getirmektedir. Somuta ve gündelik yaşama odaklanma, felsefenin hayat dışına atılmasını önlemek içindir. Tezler’deki tezlere göre felsefenin yaşam dışında bir amacı yoktur. Felsefe, lafügüzah bir faaliyet olmadığı gibi lafolojik bir etkinlik de değildir. Bu yüzden de niçin felsefe sorusuna, “felsefe, yaşama dair ve yaşam içindir” yanıtını veriyoruz.

Felsefe, Yaşam ve Gelecek

Sınıfların ruhundan dolayı yapılan tüm felsefelerin eşitlikçi bir dünyada sönümleneceği ve felsefenin kendinde felsefe olmaktan çıkacağı, kendi için felsefeye dönüşeceği anlaşılıyor. Bu da felsefenin yapılan değil, yaşam için de değil, dünyada yaşanan, hayatın bir uzanımı olan aktivite olacağını göstermektedir. Zira sınıflarla birlikte meydana gelen, sınıfların ortadan kalkmasıyla meydandan gider. Bu durumda, felsefe yüce, uhrevi, soyut ve yalnızca seçkinler için bir aktivite değildir. Felsefe Üzerine Genel Tezler, felsefeyi ulaşılmaz bir büyük ve özel anlatı olarak değerlendiren görüşleri de teşhir edip reddetmektedir.

Sınıf ve felsefe ilişkisi bizi tek tarz bir felsefe olmayacağı sonucuna götürüyor. Devrimci, toplumcu felsefeler gibi tutucu ve gerici felsefeler de vardır. Hem Antikçağ’da, hem Ortaçağ’da, hem Yeniçağ’da ve hem de günümüzde bu türden felsefeler dünyamızı kuşatma eğilimi göstermektedir. İktisaden güçlü olan sınıfların varlığında, yani burjuva, feodal koşullarda felsefenin, daha çok statik ve statükoyu korumaya dönük olduğunu saptamak zor değildir.

Genelleme içinde diyebiliriz ki, şimdiye kadarki bütün felsefeler “son kertede” egemen sınıfların çıkarını temsil etmiştir. Bu durum yalnızca “karanlık” denilen ortaçağlar için değil tüm felsefe tarihi boyunca da geçerlidir. Bu nedenle Tezler’de ana akım filozoflar, akademik filozoflar, burjuva / feodal filozoflar yanında devrimci, toplumcu filozoflar, Marksist filozoflar, sosyalist gerçekçi filozoflar gibi ayrımlar yapmamız okuru yadırgatmasın.

Dikey Derinlik ve Yatay Genişlik

Tezler’in çizdiği felsefi haritaya bakılırsa sınırların bir hayli geniş tutulduğu fark edilecektir. Felsefenin odağına Yunan dinamiğini yerleştiren anlayışların sorgulandığı, Çin, Mısır, Avrupa, Amerika coğrafyasının da, Yunan benzeri bir kültürel iklime sahip olduğu görülüyor. Nitekim tezlerde özet ve ilke olarak değinilen Konfüçyüs, Budha ve Taoculuk örnekleri yanında Farabi ve İbni Sina gibi örneklerden de bu realite anlaşılmaktadır. Tüm bunlar, kitap yazılırken felsefe tarihindeki dikeysel düzleme önem ve özen gösterildiğini işaret etmektedir.

Tezler, felsefenin yatay planda da bir genişleme yapma eğilimi içinde olmuştur. Felsefe, din ve bilim ilişkisi içinde ele alındığı gibi sanat ve politika ile ilişkisi içinde de ele alınmıştır. Dolayısıyla kuramsal bazda da olsa bir sanat ve politika kitabı özelliği de taşımaktadır. Tezler, felsefeye olduğu gibi bilim, din, sanat ve siyasete de sınıf teorisi üzerinden bağlanmıştır. Sınıf mücadelesinin, emek hareketi üzerinden felsefesi yapılırken konu, ezilen ulusların, inançların, cinslerin pozisyonunu açıklamaya kadar varmıştır.

Anlatılan Senin Hikayendir

Tezler’de genişliği ve derinliği dikkate alarak Önsöz’ü bitirirken 28. tezde söyleneni, burada anarak bu basın – tanıtım metnini bitireyim:

“Bu kitabın, felsefeye uzak sayılacak pek çok konuyu içerdiği düşünülebilir. Buna bağlı olarak kitap, felsefenin birçok terim, kavram ve kategorisini de içine almış olabilir. Neticede çok sayıda tarihsel ve güncel olay ve olguyu soyut, kavramsal bir açıklamayla ortaya koymuş olsa da şu nokta son derece net ki ‘anlatılan senin hikâyendir.’”

Mehmet Akkaya

1964’te Malatya’da doğdu. İlkokulu Malatya’da okudu; orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Kocasinan Lisesi’nden sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji, İnsan Bilimleri ve Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans (master) yaptı; dil ve kültür felsefesi konusundaki tez çalışmasıyla mezun oldu. Çeşitli gazete ve kültür-sanat-felsefe dergilerinde bilim, sanat, felsefe ve politika içerikli yazdığı yazılarla biliniyor. Akkaya, televizyon ekranlarında yaptığı felsefe/düşünce programlarıyla da tanınıyor. 2008’den itibaren kitap çalışmalarına yoğunlaşan yazarımızın eserleri felsefe, bilim, sanat ve politika meraklıları tarafından ilgiyle izleniyor.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.