Histeri: “Dikkat casus var, hem de kuduz”
İktidardaki parti sarsılmaya başladığında demokrasiden diktatörlüğe geçmeye karar verince ne diye bağırır?
“Her yerde terörist var.”
Bu terörist kah bir ara çözüm için masada oturduğu Kürt siyasi hareketi olur, kah Kürt siyasi hareketine birlikte operasyon yaptığı eski ortak Cemaat olur.
Fark etmez. Halka milli bir vazife verilir: “Terörist olduğundan şüphelendiğini fişmekanca adrese ihbar et.”
İhbar rüzgarı başlar, giderek komşusu bir terörist ihbar ettiğinde, henüz tek bir terörist ihbar etmemiş olan emekli memur, önüne geleni ihbar etmeye başlar. Rüzgar fırtınaya dönüşür. İktidar bu fırtınayı arkasına alarak, diktatörlüğe pupa yelken koşturur.
Demokrasiden diktatörlüğe geçişin sloganı “her yerde terörist var”dır.
Peki iktidardaki parti “teröriste” karşı yürüttüğü savaşta çuvalladığında ve yediği askeri darbeler yetmezmiş gibi, bu savaş yüzünden ekonomisi hurdaya döndüğünde, savaşı son bir hamleyle tırmandırmaya karar verince ne diye bağırır?
“Her yerde terörist var” dese “hani bitirmiştik” diyecekler olduğu için “her yerde terörist yok” demek zorunda kalır. Böyle olunca milleti daha büyük bir savaşa ortak etmek için bağırmaya başlar:
“Her yerde casus var.”
Şu anda böyle bağırıyor. MİT bir video yayınladı ve vatandaşları “düşman devletlerin hesabına çalışan yerli casusları fişmekanca adrese ihbar edin” diye bir çağrı yaptı.
Çağrı tamam da, millet kimden, hangi belirtilerle casuslardan şüpheleneceğini bilmediği için bir de “casus kimdir?” başlığı altında bir kanun tezgahladı. Yeni kanun casuslukla ilgili Ceza Kanunu’na, bildiğimiz yabancı devlet adına casusluk yapanların yanısıra işte bu “etki ajanlarını” da dahil edecek. Buna göre herhangi bir vatandaş “devletin yararlarına” yani menfaatine olumsuz etkide bulunursa, bu vatandaş casus olarak hapsedilecek.
Kanun taslağına göre, “etki ajanlığı” suçunun “savaş zamanında işlenmesi” halinde verilecek ceza bir kat artacak. Zurnanın zırt dediği yer de işte bu “savaş zamanı” lafıdır.
Türk devleti hem kendi hegemonya amaçları hem de NATO’nun amaçları doğrultusunda mevcut savaşı tırmandırmaya hazırlanıyor.
Parlamenter rejimden diktatörlüğe geçiş için Türk milletini “teröristlere” karşı birleştirdikleri gibi, şimdi de hangi devletle ya da devletlerle savaşa gireceklerse, onların “etki ajanı” yerli uzantılarına, yani “casuslarına” karşı birleştirme yolundalar.
Önüne geleni “terörist” diye suçlamak ne kadar kolaysa, önüne geleni “casus” diye suçlamak o kadar zor olduğundan, şimdi bu “casusluk” kavramını akıl almaz ölçüde genişlettiler.
Aslında “terörist” kavramını da aynı şekilde genişletmişlerdi. HPG gerillasını Hamas gibi, Erdoğan’ın tabiriyle vatanını savunan bir yurtsever olarak değil de “terörist” saymaları diktatörlük için doğaldır. Seksenlik anneyi, “terörist” dedikleriyle, PKK ya da Cemaatle “irtibat ve iltisaklı” olduğu iddiasıyla bir çırpıda “terörist” diyerek hapse attılar. Böylece ülke “teröristten” geçilmez oldu.
Ama ülkenin “casuslarla lebalep dolu” olduğunu söylemek aklın alacağı iş değildir. Casus dediğin, mesela, eski endüstri casusu Putin gibi bir devlet başkanı ve Hakan Fidan gibi bir Dışişleri Bakanı tipindeki profesyonellerdir. Casusluk bir meslektir. İstihbarat örgütlerine girmek, devenin iğne deliğinden geçmesi gibi zahmetli bir iştir. Tapu Kadastro’da memur olmak gibi bir iş değildir. O halde bu casus denilenler sayıca az kişilerdir.
Öyle olduğu için “her yerde casus var” dediğinde, belki okuma yazma bilmeyenler ve casus filmleri izlemeyenler buna inansa bile, sadece James Bond filmlerinden haberdar olanlar “her yerde casus var” lafına bir yerleriyle gülerler.
O nedenle bu “casus” kavramını öyle genişletmen gerekir ki, “devlet menfaati” denilen iktidar planlarının her hangi bir alanındaki “zayıflığı” eleştiren, araştıran, bu konuda yazı yazan, doktora tezi hazırlayan, uluslar arası medyada kalem oynatan, bunların verilerine dayanarak kahvede, sokakta aynı görüşleri savunan herkesi “casus” kategorisine yerleştirebilesin.
Şimdi işte bunu “etki ajanlığı” kanunu ile yapma yolundalar.
“Heryerde terörist var” sloganı iç savaş sloganı ise, “heryerde casus var” devletler arası savaş sloganıdır. Amacı “ya devletinden yana olacaksın ya da düşman devletin casusu olacaksın” diyerek, muhalefetin en masumunu bile susturmak, militarist savaş, silahlanma programına karşı muhalefeti imkansız hale getirmektir.
Ne zamandan beri söylüyorum: Erdoğan’ın elinde imkan olsa, özellikle azınlığa düştüğü şu sıra, “muhalefetsiz-seçimsiz faşizme” yönelmekte tereddüt bile etmezdi. Ancak bunu bir günde, tek bir darbeyle yapacak gücü yok. Böyle bir faşizme “süreç içinde” yürümek zorunda. İşte bu “etki ajanlığı” kanunu muhalefetsiz faşizme yürüyüşün bir adımı.
Dikkatinizi çekerim: “Etki ajanlığı” kanun tasarısı, Özgür Özel-Tayyip Erdoğan “yumuşaması” ve “siyasi hayatın normalleşmesi” ile atbaşı ortaya çıktı. Eğer bu “yumuşama” ve “normalleşme”, sözünü ettiğim “devletler arası” bir savaşın eşiğine gelindiğinde AKP-CHP “milli beka koalisyonuna” dönüşürse, Kurdistan dışındaki Türkiye’de muhalefet dediğin marjinal hale gelir, yok hükmünde kalır.
Bu rejimin adına ister faşist deyin, isterse “faşist-sosyal demokrat” rejimi deyin, işin esası değişmez. Rejimin iki ana yolu “emek düşmanı ve barış düşmanı” program ve planların yoludur, bu yolun yolcusu ha Ali olmuş, ha Veli farketmez.
Geçtiğimiz gün Şimşek’in açıkladığı “Tasarruf” programına Özgür Özel’in yaklaşımı “iyi ama tasarruf önlemlerini sıkı takip etmek gerekir” şeklindeydi ve anlaşıldı ki, programın bir iki noktasına itiraz etse de esasını desteklemekteydi.
Eğer bu “etki ajanlığı” kanun tasarısına da “devlet çıkarları” temelinde, bir iki yanına itiraz ederek arka çıkarsa, biz Özgür Özel’in hem emek düşmanı ve hem de barış düşmanı “duble yolda” devlet arabasına bindiğini görmüş olacağız.
CHP’li kardeşlerimiz, samimi Kemalistler, sosyal demokratlar, sol yurtseverler Özgür Özel’in bu arabaya binmesini, hem Türkiye’nin, hem de genel başkanlarının geleceği adına önlemeyi şimdiden düşünmelidir.
Düşünmeyenleri “etki ajanlığından” tutuklanmak gibi şimdilik uzak bir ihtimal gibi görünen büyük bir tehlike bekliyor.