Aktüel Yorum

Sahipsizlik 

Gülseren Kaya

Bugün yürüyüş rotam Hamburgun yine güzel bir yeşil alanıydı.

 

Sabah kahvaltımı bitirip keyif çayımı yudumlarken bir yandan da kafamda bu pazar gününü nasıl değerlendirebilirim diye düşünüyordum. 

Evi toparlayıp işlerimi hallettikten sonra fazla zaman kaybetmeden çıktım yola. 

Hava soğuk ve yağmurluydu, park yerine yaklaşırken bir yandan da arabamı bırakacağım güvenli bir park yeri arıyordum. 

Hava yağmurlu olmasına rağmen park bayağı kalabalıktı. 

İyi, en azından ıssız parkta yürümeyecektim, kendimi bir an güvende hissettim.

Nitekim bir park yeri buldum ve şemsiyemi alıp yola koyuldum.

 

Pandemi döneminde bu parka daha sık gelirdim, diğer parklar gibi gözde olmasada hatırı sayılır ziyaretçileri vardı. Parkın iç kısmındaki göl yürüyüş için güzel bir güzergahtı. 

Yazın burası büyük bir piknik alanına dönüşüyordu, yürürken havadaki leziz kokular insanın iştahını kabartıyordu.

 

Etrafı saran huzur yüklü yeşilliklerin arasında epeyce yürüdüm, daha sonra  bir yolun devamında civardaki mezarlığa ulaşmış oldum.

Önce şaşırdım, “ne alaka şimdi?” diye düşünürken duraklasam da yürümeye devam ettim. Yol beni mezarlığa doğru getirmişti, tekrar dönmeye üşendiğim için yoluma devam ettim. 

Yürürken bir yandan da mezarları inceliyordum, yüzlerce binlerce mezar, yan yana sessizce uzanmış yatıyorlardı. “Acaba nasıl hayatlar geçirdiler” diye düşündüm.

Kim bilir her biri nasıl hayat hikayeleri saklıyordu mezarların içinde.

Yine hayata dair düşüncelere dalmıştım, yağmur hafiften çiseliyordu. 

Yol buyunca ulu ağaçlar beni yağmurdan koruduğu için şemsiyemi kapatmıştım. 

 

Düşüncelere dalmış yürürken kendimi müslüman mezarlığının girişinde buldum.

Rotam beni düşüncelerimle el birliği yapıp buraya getirmişti. 

Ankara’daki mezarlığa benzemese de gurbet elde ölen müslümanları islam usüllerine göre burada defin yapabilmek geçte alınmış güzel bir imkan.

Buraya epeydir gelmemiştim, mezarlık büyümüş gibiydi mezarlar haliyle zamanla çoğalmıştı.

Etrafa bakınırken çok yeni bir mezarın başında dua edenlere denk geldim. 

Çaresizce edebiyete uğurladıkları yakınlarının toprağına dokunarak ağlıyorlardı. Usulca onları izledim bir müddet, ne kadar zor bir durum, sevdiğin birini sonsuzluğa yolcu etmek. Sevdiğin insana bir daha dokunamamak, gözlerine bakamamak. 

Sesini  bir daha duyamamanın elini tutmamanın verdiği derin acı.

Yıllar sonra acıyı unuttuğumuzu sansak da aslında acının dozuna alışıyoruz. 

Hem acıya alışıyoruz hem de sevdiğimiz insanın yokluğuna.

 

Ben mezarlığın iç kısmına doğru ilerlerken seslerde benden uzaklaşıyordu, sessizce yürümeye devam ettim. 

Bir yandan da mezarları inceliyordum, ziyaretçilerinin olduğu mezarlar muntazam bir şekilde bakımlıydı. Çoğunun büyük küçük  mermerden mezar taşı vardı.

Bazılarının üzerinde resimleri, Türkçe yada Arapça yazılar vardı. 

Üzerlerindeki çiçekler belliki itinayla bırakılmıştı, arada kurumuş çiçeklerde olsa “bakma bana öyle, gelenim gidenim var benim” der gibiydiler. 

 

Sayısı az da olsa kimsenin uğramadığı, unutulmuş kimsesiz mezarlarda vardı.

Arkalarda ıssız bir köşede gözüme böyle bir mezar takıldı. 

Usulca o tarafa yönlendim. 

Mezarın etrafında taşlarla sınırları belirlenmişti belirlenmesine fakat başındaki tahtadan isim levhası yana düşmüştü. Belliki yıllarca üstünden esen rüzgara yağan yağmura ve kara dayanamamıştı. 

Boynunu büküp başını taşların birine dayamış isim levhasının bir köşesi hafiften toprağa gömülmüştü. 

Toprağı kısmen alta doğru çökmüştü, sınır taşları bu yüzden yamuk bir hizaya dizilmişlerdi. Üzerini örtecek toprağı kalmamış gibiydi, sanki bu yüzden üstü yapraktan örtü oluşmuştu. “Yazık” dedim içimden, yapraklardan bir yorganı vardı ama bir mermer taşı bile yoktu. 

Tanımadığım bu mezara içten içe acıdım.

“Acaba ailesi neredeydi, kimsesi yok muydu?” diye düşündüm.

Başında ağlayan bir eşi, kızı oğlu, belki kardeşi olmuştur elbette ölümü tazeyken.

Ama neden kimse gelmemişti uzun zamandır ziyaretine, kim bilir belki de unutulmuştur çoktan.

Çok mu kötü bir insandı acaba, etrafındakileri çok mu kırdı üzdü?

Belki yakınları başka yerlere göçmüşlerdi.

Belki de yeni hayatlarına yelken açmışlardı çoktan.

 

Her neyse, biraz daha dolaştıktan sonra arabama doğru yola çıktım. 

Mezarda yaklaşık bir saat dolaşmak beni hem düşündürmüştü, hem de canımı biraz sıkmıştı. Yine hayata dair bir gerçeği bariz bir şekilde görmüştüm. 

Bu hayatta ne ekersen onu biçersin.

Etrafındaki insanlara nasıl davrandıysan ve onlarda nasıl bir izlenim bıraktıysan, bu dünyadan göçüp gidince arkanda bıraktıkların da seni öyle anıyor.

Ya tam unutuluyorsun ya da sevdiklerinin kalplerinde ebediyen güzel  bir köşen oluyor.

 

Ne diyeyim, mekanımızın gönüller olması dileğiyle.

 

Gülseren Kaya

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu