Aktüel Yorum

BABAM, BENİM KAHRAMANIM

Her çocuğun, çocukluğunda bir kahramanı olmuştur; kızların kahramanı genelde babasıdır, oğlanların da annesidir. Bu yüzden kızların babasıyla oğlanların da annesiyle arasındaki duygusal bağ çok güçlüdür.

Benim kahramanım, doğduğum dönemin şartlarından dolayı yanında büyüyemediğim fakat kahramanım olarak hayalimde büyütüp yaşattığım babamdı.

 

Babam, 1940 yılının soğuk Şubat ayında dünyaya gelmiş.

Ailenin en büyük çocuğu, ebemin gururu, dedemin onuru, sonradan gelecek olan dört kardeşin de ağabeyleri olarak hayata çok zor şartlar altında “Merhaba!” demiş.

 

Eğitimini tamamlayamadan, ailenin geçimine katkıda bulunmak amacıyla çocuk yaşta hayat okuluna adımını atmıştı.

Babam anlatırdı, daha on üç, on dört yaşlarında her türlü işte, uzun zaman da bir fırında çalışmıştı. Almanya’ya geldiğimde hiç unutmam, bizim evde ekmekleri ve pideleri hep babam pişirirdi.

Hayatımda yediğim en lezzetli ekmekler ve pidelerdi onlar…

 

Askerliğini Doğu’nun çorak ve ayaz coğrafyasında yapmış. Kars Sarıkamış’taki acemi birliğinde temel eğitimini almış, daha sonra Hakkâri ve Şırnak’ta er olmuş. Çok zor şartlarda, her an başına bir şey gelme korkusuyla sınırda askerlik görevini tamamlamış. O dönemler, askerler sınırlarda nöbet tutardı, kaçakçıların sınırdan kaçak mal ticaretini önlemek için.

 

Okul eğitimini askerlik döneminde tamamlamış, ehliyetini de o zamanlar alma imkânı olmuştu.

Arabaları severdi, her hafta sonu arabasını özenle yıkar, temizlerdi.

 

Askerlik o zamanlar çok uzun sürermiş, babamın askerlik görevi yanlış hatırlamıyorsam iki buçuk yıl sürmüş.

Şimdiki zamanın gençleri, bedelli olarak en fazla bir ay yapıyorlar, tatilde kamp yapar gibi.

Babam askerliğini bitirince köyüne dönmüş.

O dönemlerde, ekonomik şartlardan dolayı iş yok, yokluk, fukaralık her yerde.

Gerçi şimdi de farklı bir durum yok, sorunlar sadece günümüze ayak uydurmuş.

Herkes, o zamanlar büyük şehirlere göç ediyor, iş bulmak çalışıp geçimini sağlamak ve para biriktirmek umuduyla.

 

Babam, annemle evlendikten sonra bütün aile hep birlikte Ankara’ya göçüyorlar. Ankara Kartaltepe de, bir gecekonduda kiraya geçiyorlar ve iş arıyorlar. Annemle birlikte Ankara’nın büyük bir hastanesinde işe başlıyorlar, babam laboratuvarda, annem de çocuk servisinde.

 

O dönemler, Almanya, Türkiye’den işçi istiyor, annem ve babam tabii ki birlikte başvuruyorlar.

Genç ve güçlü oldukları için istekleri kabul oluyor fakat onların, 1964’te Almanya’ya gitmelerini biraz da ben engelliyorum.

Çünkü benim, onların kızı olarak dünyaya gelmeye hazırlandığımdan bihaberler. Muayenede haberdar oluyor ikisi de. Babamın, annemi yalnız bırakıp gitmeye gönlü el vermiyor. Bu yüzden benim doğmamı bekliyorlar, o sürede de hastanedeki işlerine devam ediyorlar.

Ben doğduktan sonra ikisi de çalışıp para kazanmak amaçlı Almanya’nın yolunu tutuyor.

 

Ben, hayatımın ilk iki, üç yılını anne ve babamı duvardaki resimleriyle özdeşleştirerek büyüdüm.

Emeklerken daha sonra da ilk adımlarımı, resimdeki babamla anneme doğru çırpınarak atmışım.

 

Babamlar, ilk izinlerini geçirmek için ana vatana geldiklerinde onlarla ilk tanışmamızı hâliyle hatırlamıyorum. Sonraki yaşlarda, ben büyüdüğümde, annemi ve babamı sorarken, bana anlatılanlarla yetinirken hayalimde babamı, kahramanımı oluşturmaya başlamıştım bile.

 

Babam, fedakâr babam, bizim için bizden uzak kalmayı göze almış, hasretliğe gönüllü göğüs germişti.

Bizim için, benim için…

Bizim, hepimizin geleceği için…

Sırf daha iyi şartlarda yaşayalım, geleceğimiz garanti olsun, diye.

 

Çok çalışırdı babam, işinin yanı sıra bir de yedek işi olurdu. Öyle kahve, birahane alışkanlıkları yoktu. Boş zamanlarında gazete okurdu ya da ailesiyle zamanını geçirirdi. Her gün, bir Hürriyet gazetesi girerdi evimize.

 

Babam, her zaman iyi bir insan olmaya gayret göstererek yaşadı.

Nereden geldiğini, kimliğini, köklerini hiçbir zaman unutmadı.

Babasından, atalarından aldıklarını, ilk başta ailesine, kardeşlerine, çocuklarına sonra da etrafındakilere vermeye çalıştı.

Paylaşma, yardımlaşma, dayanışma onun ilkesiydi. Vicdanı ve merhameti de her zaman pusulası oldu.

 

Sosyal damarı son derece sağlam, dürüst, duyarlı bir karaktere sahipti. Sadece kendini ve ailesini düşünen biri hiç olmadı.

Kimin yardıma ihtiyacı varsa ilk adımı babam attı.

Evliliklerde, çocuklarla ilgili sorunlarda, ev veya iş durumlarında, hastalık veya ölümde…

Hep bir şeylere öncü olmuştu. Etrafındaki insanlar da ona besledikleri sevgilerinden, duydukları saygı ve hürmetten dolayı herhangi bir durumda ilk babama koşar, ona danışırlardı.

Babamın fikirlerine inanır, güvenirlerdi hatta onun fikrini baz olarak alırlardı ve örnek gösterirlerdi.

 

İnsanların güvenini kazanmak kolay değil, babam zor olanı yapmıştı, güven kazanmıştı.

Her yaşta insanla iletişim kurabilirdi, çocukla çocuk, büyükle büyük olmasını bilirdi. Bu yüzden çok sevilir ve sayılırdı.

 

Annesi yani ebem babama çok saygı duyar, arada gururla “Oğlumun gölgesi bana ağır geliyor.” derdi hatta onun yanında yemek bile yemezdi. Hatırımda kalan, ebemin babam geldiğinde oğluna olan saygıdan ayağa kalkmasıdır.

 

Babamı son nefesine kadar hep insanların yanında gördüm bildim, son nefesini bile etrafında onlarca insanın arasında verdi. Yine bir ölüm haberi almışken ve yine birilerinin derdine derman olmaya koşarken…

 

Belki babamla birlikte yaşayamadım belki onu her gün akşamları iş dönüşü göremedim belki onunla çok fazla anılarım yok ama babam hep benim kahramanım oldu.

Ömrümün ancak beş veya altı yılını onunla birlikte geçirme şansım oldu: Hayatımın sadece yaklaşık onda biri.

 

İşte tam da bu sebeptendir ki her sene, yıllık iznimi komple baba ocağında geçirmeye çalışıyordum.

Çocuklarımla anne ve babamın birlikte zaman geçirmeleri ve çocuklarımın da ebeyle dedeleriyle anıları olsun, diye olanak yaratmaya çalışıyordum.

 

Babam benim kahramanımdı, birlikte geçirebildiğimiz kısacık zaman dilimlerine rağmen onunla olan bağımız güçlüydü ve benim için çok özeldi.

Telefonda sesimden anlardı, bir şeylerin yolunda gitmediğini. Ben de onun düşüncelerini, daha bana anlatmadan anlardım, bazen söylemesine gerek bile kalmazdı.

 

Babamın doğrularını doğrum bildim, onun bana verdiklerini kendi değerlerimle ve hayat yolunda edindiğim deneyimlerimle harmanladım.

Babamın kızı olmaktan her zaman gurur duydum, ona sevgim ve hürmetim sonsuz…

Benim kahramanım, babam, ebediyete, o çok sevildiği, sayıldığı insanların arasında zamansız gelen bir kalp kriziyle göç etti. Ebediyete göçünün üzerinden yıllar geçse bile adı söz konusu olduğunda onu tanıyanlar, hâlen babam hakkında iyi konuşuyorlar. Güzel anılıyor benim babam, “Çok iyi bir insandı.” deniliyor, benim kahramanım için.

Ne mutlu bana ki böylesi bir babanın kızı olarak bu dünyada yerimi aldım.

 

Başka bir hakikat da şu ki şimdi bile onca hayat deneyimime rağmen zor bir durumda olduğum zaman, babamın nasıl davranacağını düşünerek problemlerimi çözmeye çalışıyorum.

Onun bana verdiği manevi güç, benim için inanılmaz derecede önemli ve bana yolumu bulmamda ihtiyacım olan ışık.

 

Babam, yeri asla doldurulamayacak inanılmaz güzel ruhlu bir insandı.

Bizi bir arada tutan el, sırtımızı dayadığımız dağımız, zor günümüzde sığınağımızdı.

Babamın her daim kalbimin en güzel köşesinde yeri olacak.

 

Herkesin babam gibi bir kahramanı olması dileğiyle…

Bu dünyadan bir Mehmet Ali Kaya geçti.

 

Gülseren Kaya

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.