Aktüel Yorum

Sömürgeci faşizmin kirli zihniyeti ve zehirli dili

Her ideolojinin bir zihniyeti ve bu zihniyete uygun da bir dili vardır. Egemen emperyalist-sömürgeci-faşist zihniyetin de bir dili var. Her yerde kendisini ele veriyor.

Bu zihniyet kendisini en baştan tek gerçek ve haklı gösterdiği için dili de ona göre şekilleniyor.

Şu dile bakın:

„Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz.“

İyi de milyonlarca Kürt-Arap, Êzîdî-Süryani-Asuri-Türkmen insanın yaşam hakkını, can güvenliği kaygılarını anlamıyor musunuz?

Bunlara göre işgalcilik kendi doğal hakları, işgale karşı evini, ocağını, vatanını savunmak ise teröristlik oluyor.

İşgalci bir gücün köyleri-şehirleri bombalaması ve çoluk çocuk demeden insanları öldürmesi hak, ama saldırıya uğrayan halkı kendisini savunması suç sayılıyor.

Bu sömürgeci-işgalci devletlerin kendi egemenliklerini sürdürebilmek için her türlü güçle, her türlü ilişki kurmaları hakkıdır.

Örneğin Türkiye 70 senedir NATO üyesidir. Türkiye’nin dört bucağındaki ABD üslerinin sayısı bile belli değildir. „Türk ordusunun donunu bile Amerika veriyor“ diyen eski bir cumhurbaşkanıdır. Türkiye sadece NATO üyesi devletlerle değil, başka devletlerle de, DAİŞ-ÖSO-Nusra gibi örgütlerle de Kürtlere karşı her türlü kirli işbirliği yapabilir. Gene de bağımsız-demokrat hatta antiemperyalist geçinebilir. Ama Kürtlerin en küçük bir teması-görüşmesi emperyalist uşaklığı, ajanlığı vb. ilan edilir.

Bu çarpıtmaları ve kışkırtmaları egemen zihniyet bilerek yapıyor.

Ama bir de ilerici geçinip de bu zihniyetin etkisi altında olanlar var.

Onlar da egemenler gibi ezilenlerin hiç bir zaman özgür olamayacağına, kendi geleceklerini kuramayacaklarına inanıyorlar. Bunu açıkça söylemeseler de fiilen yaptıkları bu oluyor. Bu nedenle ezilenler ne yaparsa yapsın bağımsız politika yapamaz, mutlaka başkalarının oyununa gelir, başkalarının ajanı-uşağı olur.

Bunu eskiden sosyalistler üzerinde uyguladılar. Kısmen başarılı da oldular. İlk günden beri sosyalistlerin düşünceleriyle baş edemeyince onları Sovyet ajanı vb. ilan ettiler. Her gün sınırlardan komünistlere gönderilen bavullarla ruble yakaladıklarını yazıyorlardı. O tarihte bırakın rubleyi dolar bulundurmak bile yasaktı. Hiç kimse bu rubleler gelse bile nerede harcanacak, hangi banka bozacak diye düşünmüyordu bile. Bütün mesele komünistleri „Rusya“dan aldığı para karşılığı vatanına ihanet eden kişiler olarak göstermekti. Nazım Hikmet’in ünlü „Vatan Haini“ şiiri bu saçmalık ve alçaklıklara çok net bir cevaptı.

O zaman „Bu ağzı kokan işçiler mi devrim yapacak ve onlar mı bizi yönetecek?“ diyorlardı.

Şimdi de „Bu cahil Kürtler mi özgür ve eşit olacak?“ diyorlar. Bu nedenle de en ırkçı, en alçak görüşleri demokratlık-ilericilik-antiemperyalistlik cilasıyla yutturmaya çalışıyorlar.

Bu gün de işgalcilik hak, işgale karşı çıkmak, kendi evini ocağını, vatanını savunmak suç hatta hainlik ve teröristlik olarak gösteriliyor.

Normal olarak insanlar için barış içinde bir yaşam istemek hak ama işgalcilik ve saldırganlık suçtur.

Erdoğan-Bahçeli diktasının ayakta kalabilmek için başlattığı işgal ve katliamlar hak, ama bu sömürgeci savaşa karşı çıkmak ve barış istemek suç sayılıyor. Akademisyenlerden başlayıp tabip odası yöneticilerine, sendikacılara, siyasetçilere kadar nice insan savaşa karşı çıktığı için, barış istediği için zindanlara atılıyor.

Erdoğan-Bahçeli diktasının ırkçı-saldırgan-işgalci planları Efrîn direnişine çarpıp bozuluyor.

Efrîn’deki direnişin her günü bu diktaya vurulan bir darbedir. Bu diktanın temelini sarsmakta, ömrünü kısaltmaktadır.

Bu direnişin her günü halklara özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kapısının daha çok açılmasıdır.

Artık bölge ve dünya halkları da Efrîn direnişini ve bu direnişi yaratan halkların haklılığını anlamalıdır.

BM aldığı ateşkes kararının arkasında durmalı ve Rojava halkının temsilcilerinin de eşit olarak katılacağı bir çözüm platformu oluşturmalıdır.

Yoksa bu bozuk zihniyet sürdükçe daha çok kan akacak demektir.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu