Aktüel Yorum

Kanlı katliamlar

İttihatçı çete şeflerinden eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar “Bu kış komünizm gelebilir” demişti. Nereden, ne zaman gelebilir gibi bir ayrıntı vermemişti ama bütün belirtiler kırmızı alarm veriyordu. Birkaç cunta teşebbüsü yarım kalmıştı. Gazeteler “Genç subaylar rahatsız” haberleriyle çalkalanmaya başlamıştı gene. Cunta teşebbüslerinin bastırılmasından sonra emeklilik gününü bekleyen Evren en kıdemli orgeneral olarak kalmıştı. Ecevit de “demokrasiye bağlıdır” diye onu Genelkurmay Başkanı yapmıştı. Emekli korgeneral İrfan Özaydınlı da İçişleri Bakanı’ydı. Erken öten horozların kesilmesinden sonra Evren faşisti sakin adımlarla darbeye hazırlanıyordu. Sonradan “Darbeyi Temmuz ayında yapacaktık ama şartlar biraz daha olgunlaşsın diye bekledik” diyecekti. Her gün onlarca insanın katledilmesiyle şartlar olgunlaştırılıp memleket kurtarılmaya muhtaç hale getirilene kadar faşist saldırılar ve katliamlar sürdürülmüştü. İşte bu süreçte yapılan Maraş katliamı bir dönüm noktası olmuştu. Hem sol hareketin hem de Kürt-Kızılbaş direnişinin hızla yükseldiği bir bölgeydi. Bu katliam ile her ikisinin de önü kesilmek istenmiştir. Katliamın sorumluları hep gizli kalmıştır. Bilinen bazı failleri de daha sonra isim değiştirip MHP milletvekili olmuştur. Maraş katliamından sonra sıkıyönetim ilan edilmiş, çatışmalar hızla yayılmış ve 12 Eylül faşist darbesine kadar sürmüştür.

Bu darbe ile anayasa ve yasalardaki tüm demokratik kırıntılar temizlenerek kışla yönetmeliği gibi yeni bir anayasa yapılmıştır. Halen de, esas olarak yürürlükte olan 1981 Anayasası böyle şekillenmiştir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına da anayasa adlı bu faşist darbe yönetmeliği ile girilmiştir. Üstelik ona bile uyulmamaktadır. Hukuk dışı, keyfi diktatörlükte askeri cuntayı bile sollayan Erdoğan-Bahçeli diktası hiç bir kurala, yasaya, yargı kararlarına uymadan diktatörlüğünü sürdürmektedir.

Ecevit devrinde, zindanlardaki direnişi bastırmak ve devrimcileri sindirmek için “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında bir hayat söndürme saldırısı yapılmıştır. Tutsakların kurşunlanarak ve yakılarak katledildiği bu insanlık dışı katliam, insanlık tarihinin yüz kızartıcı bir sayfası olmuştur.

Bütün bunların üstüne Erdoğan devrinin cinayet ve katliamları yığılmıştır. İçte ve dışta herkese barış, özgürlük ve demokrasi mesajları vererek iktidar olan Erdoğan diktası ise, abartmasız hepsinden de daha kanlı ve karanlık bir devir açmıştır. ‘Açılım, diyalog, çözüm’ laflarıyla açtığı her sayfayı kanla kapatan Erdoğan diktasının katliamları saymakla bitmez.

Aralık ayındaki en büyük katliam “Roboské katliamı” olmuştur.

Öncekilerden kat kat kanlı ve imhacı olan bu devirde Erdoğan’ın katliamları sınırötesi boyutlara ulaşmıştır. Efrîn’den Paris’e, Hewlêr’den Şengal’e kadar, Suruç’tan Sur’a kadar bütün Kurdistan kana bulanmıştır. Bütün bu katliamlardan sonra halk teslim alınabilmiş midir? Yoksa tam tersine, direniş iyice katmerlenip Kürtler kan ve acılarla yoğrulup diz çökmez, boyun eğmez bir ulus mu olmuştur?

Nereye bakarsanız bakın, hangi teraziye vurursanız vurun artık şu ortaya çıkmaktadır:

Aralarındaki farklılıklar, çelişkiler, zaaflar ne olursa olsun Kürtler her yerde, her fırsatta ve her yolla sömürgeciliğe, işgalcilere hayır demektedir. Bugün, uluslar arası gericiliğe karşı bütün isteklerini elde etmeye güçleri yetmese de yarın yetecektir. Her alanda yükselen özgürlük mücadelesi sömürgeciliği, işgalciliği öğütmektedir. Bütün alanlarda özgürlük bayrağını yükseltenlere selam olsun.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.