Küfredebilmenin yararları
Öfke, fiziksel şiddet, vandalizm gibi başka dışa vurum biçimlerine yönelir. Başlangıçta öfke dışa vurma işlevi gören küfür, bu noktadan sonra rahatlama sağlamaz, aksine daha fazla iç huzursuzluğu yaratır.
Bu kadar sorun varken uğraştığım konulara bak! Bugünkü konum herkesin bildiği ve sıkça kullandığı bir şey: Küfür. Belki de küfrü fazla kullanamadığım için bu konuda yazıyorum.
Çocuğu kreşe giden bir anne, yaşadığı bir olayı gururla ve diğer insanlarla arasındaki farkı vurgulayarak anlatıyor. Çocuğu kreşte başka bir arkadaşından cinsel içerikli bir küfür duymuş. Anne, “Bizim evde böyle konuşulmaz, biz basit insanlar gibi konuşmayız, küfür bilmeyiz” diyor. Annenin şaşırmasına ben şaşırıyorum. Her insan kendi dilinde söylenen hemen hemen her küfrü bilir. Yabancı dil öğrenenler bile genellikle ilk olarak o dilin bazı küfürlerini öğrenirler. Birinin küfretmemesi, küfür bilmediği anlamına gelmez. Böyle ailelerin çocuğu olmak zor. Bir gün yeni bir kelime öğreniyorsunuz ve evde tekrar ettiğinizde abartılı bir sevinçle karşılanıyorsunuz; bu kez de çocuk şaşırıyor. Ancak kısa sürede durumu kavrıyor. Her öğrendiği yeni kelimeyi, bilgiyi evde tekrar ediyor. Anne babanın sevinci bulaşıyor çocuğa ve çocuk da seviniyor. Birlikte sevinen bir aile… “Masa” kelimesi evde tekrar ediliyor ve herkes seviniyor. “Kuş” kelimesinde de tepki aynı. Herkes sevinçli ve mutlu…
Ta ki çocuk o ayıp kelimeleri öğrenene kadar. Çocuk “göt” veya “çük” dediğinde anne baba hayretler içinde, bağırarak ve deliye dönmüş gibi çocuğu sorgulamaya başlıyor: “Kimden öğrendin, çabuk söyle!” Çocuğun söylediği yeni öğrendiği bir kelime, burada “göt” veya “çük”. Tıpkı “masa” veya “kuş” gibi… Bu yazıda daha çok erkeklerin söylediği küfürleri seçtim. Kadınların ve erkeklerin küfürleri arasında çok belirgin fark var. Çocuk bu tepkiye çok şaşırıyor ve üzülüyor. Aferin almak, anne babayı sevindirmek için söylediği bu kelime başına bela olmakla kalmıyor, aynı zamanda anne babasının agresif tavırlarına maruz kalıyor. Çocuk, bu tepkide anne babasını biraz daha iyi tanıyor. Ve anne babayı nasıl çileden çıkaracağını da. Ayrıca çocuk, bu garip yetişkin dünyasında kelimelerin bir hiyerarşisi olduğunu ve bazı kelimelere çılgınca sevinirken, bazılarına da delirdiklerini kavrıyor. Aslında çocuk için bu kelimeler arasında hiçbir fark yok; her kelime masum. Çocukların çocuk masumiyetiyle ayıp sözcükleri söylemesinde anormallik yok. Durumu anormalleştiren yetişkinlerin anormal tepkileri.
İnsanlar, güçlerini göstermek veya sahnelemek için küfredebiliyor. Yanında çalışan ve kendisine işinden dolayı bağımlı olan birinin yaptığı hata karşısında, onu aşağılayan işveren, bu durumdan keyif alabiliyor. Burada küfür güç/iktidar hiyerarşisini de gösteriyor. Küfürler çeşitli; hafif ya da ağır, az ya da çok olabilir. Küfrün etkisi, söylendiği bağlama göre değişir. Bazı durumlarda küfürler, sevimli hale getirilerek de kullanılabilir. Örneğin, bir amcanın sevdiği yeğenine “eşek sıpası” demesi, çocuk çük/göt dediği için bağıran annenin, ‘çükünü/götünü yerim’ demesi sevgi ifadesi olabilirken, kızgınlık anında bu sözler bir küfür haline gelir. Küfür bazen birinin aşağılık kompleksini veya küçüklük duygusunu gizlemek için de kullanılabilir. “Beş para etmezsin, adam olamamışsın” ya da “eşek kadar adamsın” gibi ifadeler, karşıdakini değersizleştirerek kendini yüceltme çabasıdır.
Birbirini tanıyan kişiler, küfürleştiklerinde, ilişkilerinde dile getiremedikleri şeyleri o öfkeli anda açığa vururlar. Yani insanlar kızgınken açık, net ve dürüst olurlar. Kültürde açık ve direkt olmak agresyon sayıldığından insanlar öfkeli olduklarında karşıdakilerle düşüncelerini çok ‘dürüstçe’ dile getiriler. Mesela arkadaşınız telefonda size uğramak istediğinde “Bugün keyfim yok. Seni görmek istemiyorum” dediğinizde karşıdaki kişi kendisinin kişi olarak reddedildiğini düşünebiliyor. Ve böyle düşündüğü için de ilişkiyi bitirebiliyor. Onun için “Ben de tam dışarı çıkıyordum. Maalesef evde olmayacağım” gibi “masum yalan” söylemeyi tercih edebiliyoruz.
İşte bu tür ilişkilerde kişi çatışma anında geri tuttuğu düşünceleri öfkeyle söyleyebiliyor. İnsanın en dürüst olduğu an öfkeli olduğu an çoğu kez. Çünkü öfkeyle kendisinde gizledikleri yanı dışarı vurabiliyor. Ve küfürlerinde o insan kendisine bile itiraf edemediği yanları söylüyor. Bir yandan bu yanlar öfke anında küfür olarak söylendiğinden hâlâ kendine aitmiş gibidir ama aynı zamanda da kendine ait olarak söylenmiştir de. En ahlâklımızın ahlâksızlığı küfürlerinde saklı.
İnsanlar içlerinde biriktirdikleri öfkeyi patlayarak dışa vururlar. Bazen birilerine kızmadan da küfrederiz. Acı çekenlerin küfürleri buna örnektir. Doğum hazırlık kurslarında, doğum sırasında kadınlara rahat olmaları, isterlerse rahatça küfredebilecekleri de söylenir. Doğum sancılarındaki acı ve küfürler… Ayağını bir yere çarpan birinin küfretmesi, düşünmeden gösterilen bir tepkidir. Küfür, psikolojik incinme ve acı anlarında da sıkça edilir. Narsistik incinmelere verilen bir tepkidir. Sınır ihlallerinde küfrederek sınır yeniden çizilmeye çalışılır. “Hayır” cevabının yarattığı incinmeye bir tepkidir.
Küfür, bir gerçeği gizler ya da karmaşık hale getirir. “Seni s..erim” diyen biri, bir yandan cinsel bir şey söylerken, bu ifadenin agresif olması, küfürdeki hazzı da gizler. Ne kadar cinsel ne kadar fantezi ne kadar arzu ne kadar agresyon olduğu belli olmaz. Bir erkeğin başka bir erkeğe bu şekilde küfretmesi, homoseksüel bir ilişki isteğini içeriyor gibi görünse de bu tür ilişkiyi aşağılamak içindir de. Buradaki cinsellik hazdan çok agresyon ifade eder. Buradaki soru homofob insanların böyle küfürleri sıkça neden kullandıklarında. Belki de ötekine cinsel bir yakınlık aynı zamanda bu yakınlığı şiddetle örtüp, hazzı gizleyerek dışa vurma. Küfür, ötekini mağdur eder ve istemediği cinsel söylemin hedefi haline getirir.
Erkek cinsel küfür üzerinden penisini değerli ve agresyon aracı/organı da yapar. Erkek penisinden ötürü ‘fallik narsist’ üstünlük duygusu hisseder. Küfürle erkek bu organa sahip olmanın ve bunu teşhir edebilmenin hazzını ve gururunu yaşar. Erkekler soyunarak bir ‘teşhirci’ gibi penislerini göstermezler. Bu nedenle penis dolaylı gösterilir, sembolik ve sözlü… Cinsel küfürlerle erkek ‘penis bilinci’ canlı tutar. Çük ‘değerli’ bir organdır. Böylesine ‘değerli’ bir organa sahip olma ve bu organı çeşitli amaçlar için kullanma imkanının üstünlük duygusu. Bazen kadınlar da erkek küfürleri eder. Kadınların ettiği erkek küfürleri Freud’un sözünü ettiği ama günümüzde daha farklı bağlamda kullanılan ‘penis kıskançlığı’nı akla getiriyor. Erkek toplumunda erkek gibi olmaya özen, bezen de emansipasyon, dişli bir olmanın gösterilmesidir belki de bu.
KÜFÜR UYGARLIĞIN ÖNEMLİ BİR SIÇRAMASIDIR
Freud’dan bu yana bilinen bir gerçek var: Taş atmak yerine küfreden insan, aslında uygarlık için bir adım atmıştır. Öldürmek yerine öldürmemeyi, ancak öfkesini de dışa vurmayı tercih eder. Küfür, bir yandan fiziksel şiddetten kaçınma, daha az agresif bir yöntem seçme anlamına gelirken, aynı zamanda şiddetin küfür aracılığıyla yönlendirilmesi anlamına da gelir. Yani küfür hem öfkenin azalması amacıyla kullanılır hem de öfkenin artmasına neden olabilir. İnsanlar küfrederek öfkelerini dışa vurabilir ve bu sayede yumruklaşma önlenebilir. Ancak burada rakipler arasındaki güç dengesi önemlidir. Güçlü taraf öfkesini küfürle dışa vururken, güçsüz olan taraf sessiz kalarak bu küfre katlanabilir.
Bir kişiye küfrettiğinizde, o kişi sizden güçsüzse bu küfre karşılık vermeyebilir. Bu durumda fiziksel bir çatışma olmadığından, olay “uygarca” sonuçlanabilir. Örneğin, bir toprak ağasının küfrüne bir maraba çoğu zaman sessiz kalarak cevap verir. Eğer güç dengesi varsa, küfür burada fiziksel şiddetten kaçınma, zaman kazanma ve aracıların yatıştırmasına fırsat verme anlamına gelir. Örneğin, aralarında çatışma olan iki kişi kasabanın kahvesinde birbirlerine küfrederek öfkelerini gösterirler. Türk usulü küfürleşme karşılıklıdır ve küfrün dozajını artırma eğilimi vardır.
A kişisi “sen s…” dediğinde, B kişisi bu küfre bireysel bir kavgadan çıkarak kolektif hale getirir ve “ben seni ve avradını s…” şeklinde yanıt verir. A’nın tepkisi ise “seni, ananı ve avradını” şeklinde olur. Küfürleşme, sülale, gelmiş geçmiş herkes dahil edilerek devam eder. Bu karşılıklı küfürleşme, iki tarafa da düşünme şansı verir, yani yumuşama veya geri adım atma fırsatı. Ancak bu geri adım genellikle çatışmanın başında olabilir. Bir süre sonra öfke dinamiği gidişatı belirlemeye başlar. Yükselen öfke, bir noktadan sonra kişinin şerefini koruma ve korkmadığını gösterme ihtiyacı nedeniyle geri adım atma şansını ortadan kaldırır. Eğer üçüncü bir kişi olaya müdahale edip araya girmezse, bu çatışma fiziksel şiddete dönüşebilir. Freud, bir noktadan sonra yanılır; çünkü küfürleşme dinamiği, onur kültüründe bir noktadan sonra kaçınılmaz olarak şiddete dönüşür.
Onur kültüründe, kişiler ve gruplar arasındaki gerginliklerde yazılı olmayan temel kural, kişinin veya grubun bu gerginlikten yüzünü kaybetmeden/incinmeden çıkabilmesidir. Örneğin, iki kişi arasında bir gerginlik olduğunda ve bu kişiler kasaba kahvesinde karşılaştığında, karşılıklı küfürleşme başlar. Yazılı olmayan kurallardan biri de olaya taraf olmayanların araya girmesidir. Başka bir kural ise yaşlılık hiyerarşisinin devreye girmesidir. Bizim toplumumuzda yaşlılara duyulan saygı nedeniyle, araya giren bir yaşlı çatışmayı önleyebilir. İki taraf da yaşlıya saygı göstermek zorundadır. Bu söylediklerim, kapalı bir kültürde, yani insanların birbirini tanıdığı bir ortamda geçerlidir. Kentlerdeki gerginliklerde ise, gerilimi yaşayanlar birbirini tanımaz ve bu nedenle çatışmanın önlenmesine yönelik mekanizmalar genellikle işlemez. Bu, kentteki küfürleşmelerde aracıların olmaması, seyircilerin çatışmaya dahil olmaktan çekinmeleri sonucunda öfkenin daha da artması ve çatışmaların kaçınılmaz hale gelmesi anlamına gelir.
Sosyal medyada, fiziksel şiddetin imkânsız olması nedeniyle küfürlerin dozunu artırmak, bir noktada sona erer. Aynı küfür defalarca tekrar edilir. Burada, küfrün dozunu artırmak sadistçe ve hazzı da katarak yapılır. Karşılıklı küfürleşmeler iki tarafın da öfkesini artırır. Bu öfke, dövüşenleri adeta çıldırtır. Ancak, öfkenin yoğunluğunu azaltacak şekilde dışa vurma imkânı yoktur. Küfürleşme başladığında sürekli bir yükselme ve öfke artışı vardır. Bir süre sonra biriken öfkeyi küfrederek rahatlatmak mümkün olmaz.
Öfke, fiziksel şiddet, vandalizm gibi başka dışa vurum biçimlerine yönelir. Başlangıçta öfke dışa vurma işlevi gören küfür, bu noktadan sonra rahatlama sağlamaz, aksine daha fazla iç huzursuzluğu yaratır. Sosyal medyada, fiziksel şiddetin olmaması (bazen insanlar ellerine geçeni yere atarak, sağa sola vurarak öfkelerini gösterirler) birikmiş öfkeyi kontrol etmeyi zorlaştırır. Bu durumda küfür, sadistçe ve hazza vurgu yaparak abartılı bir hale gelir: Bağırta bağırta, arkadan önden derken, kişi adeta orgazm anı gibi sesler çıkarır. Burada zevk, cinsellikten öte, karşıdakini aşağılayabilmenin verdiği zevktir ve bunun dışa vurumudur. Sosyal medyada, insanların birbirine olan fiziksel uzaklıkları, küfürleşmelerin günlerce sürebilen (adeta bir dizi film gibi) bir hal almasına yol açabilir.
“Ben göte göte derim” diyen Can Yücel’i anarak başlamak istiyorum.
Türkçede anal küfürler, diğer kültürlere kıyasla oldukça yaygındır. Freud, çocuğun gelişim sürecini dönemlere ayırmıştır. Doğum sonrası ilk dönem, oral dönemdir ve bu dönemde çocuk, dünyayla olan ilişkisini ağız yoluyla ifade eder. İkinci dönem ise anal dönemdir; bu dönemde anal haz ve kontrol ön plana çıkar. Genital dönem ise oral ve anal döneme kıyasla daha olgundur.
Bu dönemlere ait haz alma biçimleri, yetişkin cinselliğinde ve küfürlerde de kendini gösterir. Psikanalist Steffen Krüger, anal cinselliğin genital cinsellikten daha az olgun olduğunu vurgular.[1] Küfürlerde bedenin yer almadığı, fantezi temelli bir cinsellik söz konusudur; cinsellik yalnızca agresyon olarak ortaya çıkar. Örneğin, “ağzına sıçmak” veya “götü s…mek” gibi ifadeler buna örnektir. Bu kadar anal küfrün bulunduğu bir kültürde aynı zamanda homofobik olmanın da üzerine düşünmek gerekir.
Bir erkeğin diğer bir erkeğe “seni s…erim” demesinde iki erkeğin cinselliği söz konusudur. Burada cinsellikteki pasifliği “dişilik” olarak gören erkek, böyle bir küfürle diğerini dişileştirerek aşağıladığını düşünür. Bu küfürde, küfreden kişi kendisini aktif, karşısındakini ise pasif olarak konumlandırır. Ancak bu küfür anal bir küfür olarak algılanmaz.
“Seni s…erim” ifadesi, genellikle erkeğin eşine yönelik bir saldırı olarak görülür. Bu anal küfür vajinale dönüştürülür ve erkekte vajina olmadığından eşi muhatap kılınır. Bu nedenle, iki erkek sözlü olarak kavga ederken, olayın dışındaki kadınlar (eş, anne, bacı) erkeğin namusuna saldırmak ve onu aşağılamak için olaya dahil edilir. Bir erkeğe yapılacak en ağır saldırı, onun namusunu ve şerefini hedef almaktır. Bu tür küfürlere maruz kalan erkek, toplumdaki zayıf erkek olarak görülür ve toplumsal hiyerarşide en alt sıraya yerleştirilir; bu da onun itibarını zedeler. En ağır/yaralayıcı küfürler tabuya veya kutsala saldırıdır. Tabu…
Namusa, çocuğa küfür tabulaştırılır (çocuk masumdur, melektir, sahabedir). Ölüye saygı ölüye bir korunma alanı sağlar. Ölüye saldırı (küfür) çok ahlaksızca kabul edilir. Ölülere yapılan küfür ağır bir tabu çiğnenmemesidir. Dine, dinsel kutsal değerlere saldırı da narsistik incinmenin dozajını artırmak, kişiye bir bütün olarak, değerler sistemine saldırıdır. Bazen aşağılama küfür etkisi yapar.
İlk dönem psikanalistler, anal döneme ait konulara yoğun ilgi göstermişlerdir. Çocuğun anüsünü kontrol etmesiyle güç elde etme arasında bir bağlantı kurmaya çalışmışlardır; bu, denetleme arzusu, güç, para ve otonomi çabası gibi konularla ilişkilidir. “Anal mastürbasyon” kavramını Melanie Klein’cı psikanalist Donald Meltzer bir yazısında kullanmıştır.[2] Meltzer, anal mastürbasyonun tahmin edilenden daha yaygın olduğunu ve çocukluk döneminde çocuğun anüsüyle oynama hazzının oldukça yaygın olduğunu yazar. Yani bazı insanlar götlerinden haz alırlar. Günlük hayatta gizlenen, görmezden gelinen bu durum, belki de anal küfürlerde kendini açığa çıkarır.
Meltzer, sıçma ile regresyon (bebekleşme/çocuklaşma) arasında da bir bağ kurar. Çocuğun küçük kardeşi doğduğunda, anne ve babanın yeni bebeğe ilgi gösterdiğini gören ağabeyler/ablalar, küçük kardeşleri gibi davranarak ilgi bekler. Bebek gibi altlarına sıçmaya başlarlar. Ulu orta sıçmak, çocuklaşma anlamına gelir. Memeden kesilen çocuklar, altları temizlendiğinde rahatladıklarını fark ederler ve bu durumu, anne memesinden emmenin yerine koyarlar. Yani poponun temizlenmesi, annenin emzirmesi yerine geçebilir.
Anal küfürlerin farkına varmadığımız en önemli yönlerinden biri, eşitleyici bir rol oynamalarıdır. Psikanalist Estela V. Welldon’un, maçoluğun anne yüceltmesi ve aşağılama olduğunu anlattığı bir çalışması vardır.[3] Bu çalışmada Welldon, J. Chasseguet-Smirgel’in anal sapıklığa ilişkin tespitine atıfta bulunur. Her insanın götü vardır. Çük ve vajinal küfürler bir ayrılığı vurgular. Ancak anal küfürler (örneğin, “ağzına sıçarım”, “götümü ye”), cinsiyet ayrımını ortadan kaldırır. Hem kadınlar hem erkekler yaparlar. Ayrıca bu küfürler hem kadına hem de erkeğe yapılabilir.
Yaşlılık hiyerarşisinin olduğu toplumlarda, küfürlü çatışmalar genellikle aynı kuşağın insanları arasında gerçekleşir. Yani orta yaşlı biri bir çocuğa ya da genç biri yaşlı birine (babası/dedesi yaşındaki birine) cinsel küfretmez. Ancak gerilimli bir durumda anal bir küfredebilir, örneğin “Defol git başımdan, ağzına sıçarım” gibi. Ayrıca bu küfürler, kuşaklar arası sınırı da görmezden gelebilir. Cinsel küfürler (“s…erim”li küfürler) genellikle erkeklere yöneliktir, ancak anal küfürler bu farkı ortadan kaldırır.
Son yıllarda kadınlar da “s…erim”li küfürleri kullanmaya başlamışlardır. Cinselliği erkek üzerinden anlatan kültürlerde kadınlar pasif, erkek ise aktif olarak algılanır ve cinsellik, erkeğe hizmet gibidir. Kadınlar bu küfrü kullanarak pasiflikten bir anlamda çıkıyorlar ama aynı zamanda erkekleşiyor gibiler.
VURUCU SÖZLER
Hayatı yetişkinlerden öğrenen çocuklar, yetişkinlerin kızdıklarında küfrettiklerine, hakaret ettiklerine ve bu yolla kızdıkları kişiyi cezalandırdıklarına tanık olurlar. Kızgınlıklarını doğrudan ifade edemeyenler (küfür ya da hakaret edemeyenler) ise daha pasif ama oldukça agresif bir yönteme başvururlar: Beddua. “Düşüncenin Alfabesi” kitabında, İngilizce öğrenen Türk öğrenciler, anadillerinde küfürlerin daha öfkeli ve duygusal yoğunlukta olduğunu fark ederler.[4] Ayrıca, tabu kelimelerin yabancı dilde daha rahat kullanıldığını ve anadildeki utanç hissinin yabancı dilde daha az olduğunu görürler. Yabancı dilde yapılan beddualar, fazla duygusal etki taşımaz. Yani insanlar, bedduayı anadillerinde daha inanarak ve tutkuyla ifade ederler.
Küfürler, insanı aşağılama, utandırma ve küçük düşürme yöntemleri olarak kültürel farklılıklar gösterir ve kültürel dinamiklere paralel olarak değişir. Örneğin, bir aksilikte İngilizler cinsel tepki verirken (“fuck you”), Almanlar anal tepkiler gösterir (“Scheisse” = bok). Tarih boyunca da küfürler değişmişler. Romalılar döneminde cinsellik tabu, Orta Çağ’da ise kutsala dair negatif söylemler “tehlikeli” sözler olarak görülüyor. Rönesans döneminde ise kutsaldan ziyade özel/mahrem/cinsel alan tabu hale geldi. Buna bağlı olarak, tabulaştırılan alanlara dair negatif söylemler (küfürler) insanı yaralamıştır.
Schremm & Wüstenhagen, Türklerin tepkilerinin hem anal hem de genital olabileceğini yazarlar (“S..erim”, “Sıçarım” gibi). Cinselliğin tabu olmadığı toplumlarda cinsel küfürler, beklenen etkiyi (incitme, yaralama) yaratmayabilir. Küfürle ulaşılmak istenen en önemli etki, karşı tarafı şok etmek ve susturmaktır. Ancak bu, sözlü agresyonla çoğu kez mümkün olmaz ve fiziksel şiddet başlar.
Farklı kültürlerden insanların kendi küfürleriyle girdikleri sözlü çatışmalar, beklenmedik etkiler yaratabilir. Örneğin, bir Türk, bir Alman’a “senin karını s…erim” dediğinde, bunun gerçekleşemeyeceği gerçeği (örneğin adam evli değilse ya da eşi binlerce kilometre uzaktaysa) şaşkınlık yaratabilir. Namus kavramının yüceltildiği ve cinselliğin hassas bir konu olduğu toplumlarda, cinsel küfürler aşağılayıcı bir etki yapar.
Örneğin, bir Alman’a “ananı s…erim” dediğinizde, nasıl tepki vereceğini bilemez; küfrü görselleştirir, annesi ve bu adamı hayal eder ve bu durum ona hiç mantıklı gelmez. Aynı kültürde yaşayan insanlar, yani ortak küfürleri olanlar, küfrederken ya da küfre maruz kaldıklarında, küfrün içeriğini görselleştirmezler. Yani annesi ölmüş birinin anasına küfrettiğinizde, kişi bunun imkansızlığını düşünmez; düşündüğü, annesinin namusunu ölümünden sonra bile koruma görevidir.
SEVİLMEK İSTEYEN DİKTATÖRLER/KÜFRÜN POLİTİKASI
Küfür dinamiğinin bazı özellikleri var. Mesela insan kendisinden bekle(n)diğini başaramadığında kendisine küfür ve hakaret edebiliyor (‘kafamı s…keyim’). Mesela iş yerinde yaptığım hatayı fark ettiğimde kendime kızabiliyorum. Bu tür kızmalar bazen de başkalarının kızmalarını önlemek amaçlı olabiliyor. Bana kızması gerekenler benim kendime kızdığımı görünce beni sakinleştirebiliyorlar. Başka bir özellik de sadistçe küfretmeler. Başkalarını aşağılamak ve böylece de haz almak için de küfredilebiliyor.
Küfür iktidarı vurgulamak ve onayla(t)mak için de kullanılabiliyor. Kendisine varoluşsal bağımlı olanlara eziyet etmek… Hapisteki mahkumlara keyfi eziyet, küfür ve aşağılamalar. Normal durumlardaki küfürleşmelerde küfredilen geri çekilebilir, çatışmadan kaçabilir. Hapishanede böyle bir durum mevcut değil. Burada asimetrik uç bir durum mevcut. Bir taraf çok güçlü diğer tarafın gücü yok ve ayrıca da güçsüz olan güçlü olana bağımlı. Eşine ekonomik, sosyal ve psikolojik bağımlı bir kadının eşinden küfür işitmesi, susması ve daha korkuncu da bu insanla aynı çatı altında yaşamak zorunda olması. Burada küfrün mesafe koyma işlevi kayboluyor.
İLK VE SON SÖZÜ ŞAİRLER SÖYLER
Dünya yaşanmaz hale geliyor. Zulüm karşısındaki çaresizlik, etkisizlik… Zulüm karşısında beddua, Tanrı’ya havale etmek, küfretmek… Başkaldırı ve direnmek… Ve küfürler… Küfürlerle deşarj oluyoruz. Ama tekrar dolup tekrar deşarj olma gereksinimi doğuyor. Sürekli küfretmek yerine başka çözümler bulmalı…
Küfürler… Erkek düzeni böyle işliyor. Küfrün merkezinde sıkça kadın var… Aslında ikiye bölünmüş bir kadın figürü… Kadın, anne, bacı, sevgili ve değersizleştirilen kadın… İki erkek arasındaki homoseksüel cinsellik, kadın üzerinden “heteroseksüel” bir kılıfa sokuluyor/gizleniyor. İki erkeğin kavgasında, kadın öfkenin hedefi haline geliyor. Şairler de öfkelerini küfre dökmüşler. Kazak Abdal ‘Soranın da anasını/avradını’ demiş… Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu başka söylemiş:
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin.