Aktüel Yorum

Kürdi Zamanlar…

Hamburg, yeşil bir ormanda, denizin orta yerinde sanki, uzun bir süredir güneşle sarmaş dolaş… Kimi görsem yüzünde bir tebbesüm! Çalışma saatlerinden arta kalan zamanlarında; ya Alster Gölü’nün yada Elbe Nehri’nin kenarında, uzanmış Güneş’e bırakıyorlar. Akşam veya haftasonu hangi barda dans edip yemek yiyeceklerini tasarlayıp dururlar, planlar yaparlar. Ellerinde birer bira şişesi, sohbet konuları ya para ya iş yada hangi dansın figürünü nasıl yaptığıdır. En nihayetinde hepsinin yanında okunacak bir kitap veya gazteleri vardır. Başka tasaları yok yaşamandan yana. Güçlü devletleri, iş garantileri ve yaşam güvenceleri var çünkü…Yani iyi bir yaşam için tüm hakları olmazsa olmaz bir şekilde hukuki güvence altına alınmış durumda.

Onlara bakarken her sürgüne gelen gibi benim de yüreğim ve zihnim ülkemde… Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bir konu ama bir türlü bir “Pazar” gününe sığdıramadım. Zaman aktı ben Kürdi zamanların arkasından bakakaldım.

Bir garip haldir Kürdi zamanlar…

Eeh, gri tonlara alışık olmayan dokusal yapımız, güneşin ışınlarına olan özlemimiz, bizlerin bir Avrupalıya göre daha hızlı güneşe koşmamıza neden oluyor… Güneşin ışınları, su kenarı ve çimli bir alana ulaşınca hemen mangal yakar; tavukları, yağlı etleri atarız mangalın üzerine. Dize kadar açık tenimizle kısmi de olsa güneşin temasını sağlarız. Soğan, biber, et kokusunun kapladığı havayı yanı başımızda bikini dışında üzerinde bir şey giymeyen, ellerinde biralarıyla Avrupalıların üzerine hoş olmayan bakışları arasında savururken, kola veya benzer içeceklerle de kendimizi serinletmeye çalışırız ama gündemiz de bir o kadar sıcak; ya Afrin, Kandil, Hewler, Kirmanşah’tır veya yakın zamanda yapılacak olan 24 Haziran seçimleridir.

Bir garip haldir Kürdi zamanlar…

Güneşin sıcaklığı, dokunamadığımız suyun “serinliği” ve yaşamın akışı arasında kendimi Kürdi zamanları düşünmeye bırakıyorum; kendisi olmanın dışındaki zamanlara. Başkası adına “var” oldukları, bir şeyler ifade ettikleri anlara. Kendi adına bir şey yapmaya kalktığında ise, adı eşkiyaya, teröriste çıktığı zamanlara…

Türklerin, “kurtuluş” savaşında sığındıkları adres Kürdlerdi. En “kahramanları, en yiğitleri” …enlerle başlar her isimleri anıldıklarında, lakin Kürdi zamandır. Çünkü Kürde ihtiyacı vardır.

Irak parçalanınca emniyet subabı yine Kürdlerdi. Geçici süreçleri onlarla atlatmak adına, birini cumhurbaşkanı yaptılar diğerini bölgesel başkan. Kürdler yerinde saymaya başladı. Bir adım dahi ileri gitmedi, lakin yeterince “onurlandırmışlardı…” Arada bunca zaman geçmiş olmasına rağmen bir arpa boyu yol gitmeyen Kürd, bir gece ansızın, denetimlerinde olan Kürdistan parçasının yüzde kırkını verirken, dünya sadece izlemekle kaldı… Çünkü Kürde artık ihtiyaç kalmamıştı.

Suriye iç savaşı başladığında, İŞİD gibi tarihim en karanlık zamanlarından fırlayan yüzleri gibi vicdanları da karanlık olan vahişiler saldırmaya başlayınca yeniden Kürdi zaman devreye girdi. …Yeniden enlerle anılmaya; bütün dünya hayranlıkla, övgülerle anlatmaya bitiremedikleri “kahramanlıklarını” izlenmeye başladı… Sonra Kobené “virane” bir şehirden efsaneye  dönüşünce, hepimiz zamanın Kürdileştiğini umut ettik heyecanla… Ama Efrin barbar İŞİD kalıntılarından arta kalanlarla Türk ordusu tarafında işgal edilirken, yine dünya sadece izlemekle kaldı… Çünkü Kürde dün kadar ihtiyaç duymuyordu.

Bir garip haldir Kürdi zamanlar…

İçerden bir yolculuğa çıkıyorsun, dışarıdaki kulvardan pek bir farkını göremiyorsun, lakin kimsenin kimseden haberdar olmadığı, aynı acılarda “yüzenlerin” temas halinde olduğu bir halk topluluğuyuz. Aynı acıları ve sevinçleri paylaşmayı henüz ortaklaştırmadığımız bir zaman dilimidir Kürdi haller. Efrin’de birileri ölürken, biri başka bir noktada o katilin ellerini “sıkabiliyor” basit bir çıkarı için.

İran molla rejimi politikleşen Kürd gençlerini dar ağaçlarında sallarken, bir başkamız Filistin’in bilmem neresindeki “işgal” için sokaklara akıyoruz.

Bir garip haldır Kürdi zamanlar…

Biraz daha içeriden yolculuğa çıktığında, irkilmeden edemiyor insan. Politikada kılıcın keskin tarafını birbirimize çevirmişiz, acımasız bir şekilde birbirimizin “şah” damarlarından kesecek kadar yakın bir mesafede duruyoruz. Tezat bir şekilde, en “radikal” polikacımızın çaldığı kapı “egemenlerin” başkenti oluyor ve oranın politik koridorlarında “umut” ararıyoruz. Egemen uluslardan gelen her türlü teklifi “altın” bir vuruş olarak algılıyor, kendisinin de dahil olduğu halktan gelen her teklif “teneke” değerini bile arz etmiyor. Birimiz egemenlerimizin “sol” yanından; başkası “inançsal” yanından; başka birimiz “ideolojik” yanından besleniriz. Zaman zaman en temel argumanımızı bile onların belirlemesine izin veriyoruz; yol arkadaşlarını, emektarlarını, yıllarını, varlığını rahatlıklar çemberin dışına itebiliyor, hiç acımadan, politikanın keskin kılıcını şah damarına dayatabiliyoruz. Ufak bir kıpırdamada ise acımasızca kesebiliyoruz. Daha da olmadı mı “ihanet, sapmış vs” damagalayıp bütün varlığını “yok” edebiliyoruz.

Bir garip haldir Kürdi zamanlar…

Bazen iç aynayı insan kendi yüzüne tutmalı… Dışarıda başkaların gördüğünü kendisi de görmeli insan. Mesela; 24 Haziranda seçimler var Türkiye’de, kısa bir süre önce de Irak’ta olmuştu. Farklı kulvarlar olsa da nihayetinde benzer özellikler arz ediyor Kürd siyasal akımları. Dokusal özellikleri aynı çatı altında olması gerekenler, birbirinin „avlusuna“ dahi giremezken, esasen dayanışma içinde olması gereklerle aynı çatı altıda bir araya gelerek, dokudaki uyumsuzluğu bir türlü göremek mümkün Kürdi hallerde…

Politik arenanın „büyükleri“ Kürdleri yine hatırlamaya başlayıp „kardeş“ diyorlar. Hatta daha illeri gidip „Kürd asıllı“ olanlar bile çıkıyor her gün yeni yeni. Tek nedeni var; Kürdi oyları yanına almak. Başka zamanlarda sadece zulmü reva görmüştü oysa Kürde…

Bir garip haldir Kürdi zamanlar…

Daha derinden bir iç yolculuğa çıktığında, yüreğine birikenlerin tolamı; zulüm, vahşet, baskı, katliam, işkence, sokak ortasında linç edilme, inşaattan atılma… Daha bir çok farklı ölüm olaylarına bir şekilde tanıklık ediyoruz.

Evet, belki korkularımıza kafa tutacak eskiden olduğu gibi bir „gücümüz, direncimiz“  kalmamış diye düşünebiliriz ama ben biliyorum ki korkuları yenmek, zulme kafa tutmak, baskıların en katmerleştiği, vahşetin en şaha kalktığı andır. Çünkü her cesur yürekli insan yüreğinin bir yerinde asiliği saklı tutar.

Hani diyorum şu yüreğimizin cesur yerinde sakladığımız Kürdi zamanımızı, „asi“liğimizi, bunca zulme karşı direnen kardeşlerimizin yanında yer almasak dahi,farklı düşünsek de bir kez olsun onların „imdadına“ koşabilirmiyiz! Belki çok istediğimiz bir politik argumanlar ve yaklaşımlara sahip  olmayabilirler ama sadece bir kez de olsa dayanaşma içinde olabilir miyiz?

Unutma, yaşamını senin özgürlüğüne adamış, onca adı sanı duyulmamış o kadar genç insan hayata veda etmiş ki, sen daha özgür yaşayasınlar diye…

Zulüm, her gün biraz daha korku salarken, sadece birazcık özgürlük için, birazcık kendinize sahip çıkmak adına yüreğinizin cesur yanı ile konuşun.

Hiç bir aday ve parti Demirtaş’tan ve HDP’den daha yakın olamaz sana… Haydi bir kez, sadece bir kez kendiniz olun… Kürdi zamanlarınızı kendiniz yazın artık…

 

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.