Aktüel Yorum

Efrin ve yaşam hakkı…

Efrin’de ölüm ne yana düşer, yaşam ne yana? Cehennem mi uzak, cennet mi?

Onur, gurur, insanlık ne yana düşer, hainlik, ihanet, alçaklık ne yana?…

Tanrılar mı unuttu Efrin’i, insanlık mı, uygarlık mı?

Bilmiyorum…

Cennet veya cehennem; eğer bir Tanrı’ya inanıyorsanız, o halde buna ancak inandığınız Tanrınız karar verir. Nasıl oluyor da Tanrı’nın yarattığı bir insan, sizin gibi, benim gibi biri Tanrı adına karar verebiliyor, kimin cennete gideceğine, kimin gitmeyeceğine, dahası “şehit” olacağına…

Siz bakmayın Hitlerin propaganda bakanı Paul Joseph Goebbels gibi çalışan Türk medyasının “haber spikerlerinin” ölüm telallığı yapmasına, onlar siz inanasınız diye yalanlarla hikayeler uydurarak ölümü sizlere kutsal göstermeye çalışıyorlar. Bir insanın ölümüne hangi nedenle olura olsun sebep olmak, katil olmaktır.

Dünyanın hiç bir yerinde rastlanılmayacak derecede ballandırılan, basit insanların bile “ölüm” karşısında duymayacağı büyük bir hazla, öldürülenleri ifade ederken mimiklerine yansıyan kin, nefret, intikam duygusunu yansıtan bir devlet temsili var. Allak bullak psikolojisi ile politik bir kişiden ziyade, vaktinde ağır bir haksızlığa uğramış birinin eline geçen fırsatı değerlendiren, onun ihtirası ile saldırganlaşan Erdoğan’ın yardakçılığını yapmak savaşa ortak olmaktan başka bir şey değil… Oysa bir gazetecinin, bir aydının, bir bilim insanın hatta kendini insan olarak adlandıran herkesin ilk işi yaşam hakkını savunmaktır. Savaşa karşı çıkmaktır.

Yaşama Hakkı, kişinin fiziksel varlığının sürdürebilmesinin güvencesini oluşturan temel insan hakkıdır.

Türk devletinin Kürde olan düşmanlığına iç siyaset hırsı da eklenince bu uğurda ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmiyor Erdoğan ve ekibi. Yakın bir zamanda NATO’da çıkmayı bile bir rest olarak kullanırsa kimse şaşırmasın. Çünkü gerçeklerle bağlarını koparmış şizofrenik bir lider, uluslararası hukuku çiğnediğini ya da kendi egosu için tüm insanlığı sürüklendiği bataklığı farkedecek sağlıkta olamaz.

Gelgelelim bir de bu işin Kürd yanına. Siyasi sorumluluğu olan kişi ve kurumlara…Hani hain, devlet ile işbirliği yapan, kendi kişisel çıkarları için çalışan insanlardan söz etmiyorum; onları bu süreçte konuşmaya bile değer bulmuyorum ama esas Kürd siyasal haraketi için söyelenmesi gereken bir kaç söz ver.

Türk devleti ve İŞİD artıklarından devşirdikleri ÖSO çeteleri ile Efrin işgal etme girişimi 20 günü aşkın bir süredir devam ediyor. Türk devletinin Kürd halkına olan düşmanlığı sınır tanımadan devam ediyor. Bir durup düşünen cılız kınamalar dışında tepki veren yok, ne yaptı oradaki insanlar size? Hiç… Kimse bu soruyu kendine sormuyor? Sorsa kendisi ile yüzleşecek, orada yaşayan Kürdün kendisine hiç bir zararı olmadığını fark edecek… Peki ya Kürdler? Kürdler neden bu soruyu kendisine sormuyor!!!

Bu sessizlik neden?

Burada vurgulanmak istenen, yaşamlarını ortaya koyarak sahada var olma mücadelesini veren Kürd halkının onurlu yanı, gerillası değildir. Söz konusu olan şu legal alanda, „yasal” varlıktan söz edenlerdir.

Kürd halkının politik alandaki yansıması belidir. Bunu tartışmaya gerek yok. Eğer sen politik olarak bir duruş sergileyemiyorsan, seni kendi adına sözcü olarak seçmişlere tercüman olamayacaksan oraya talip olmayacaksın. Her bir Kürd gencinin yaşamı, sizin bu politik basiretsizliğinizin, manasız ve beceriksiz duruşunuzun çok ötesinde bir değerdedir.

Legal siyaset ne iş yapar çok merak ediyorum? Son bir kaç yıla bir bakalım, Kürdler adına siyasal alanda, yasallık anlamında ne yaptılar? Mecliste bulunmak mı mesele? Veya meclis koridorlarında volta atmak mıdır?

Türk devleti tarafında son 3 yılda yeryüzünde yapılmayan ne varsa yapılıyor. Kimse kusura bakmasın ama Kürd gençleri siz orada maaş alasınız diye ölmüyorlar… Her Kürd gencinin yaşam hakkı Gezi’deki bir ağaçtan daha değerlidir. Eğer sen Gezi’de kepçenin önüne bir ağaç için dikildiysen, Kürd gençlerinin yaşam hakkı için de panzerlerin, tankların önüne dikileceksin. O cesareti gösteremiyorsan, o halde o gençlerin yaşamları ile yarattıkları değerlere talip olmayacaksın.

Sur, Cizre, Nüsaybin… ve daha bir çok yerde yüzlerce genç herkesin gözleri önünde naklen öldürüldüler, ses yoktu…
Insanlar öldürüldü, yaz sıcağında ölülerini günlerce buzdolaplarında bekletip bodrumlarda „su” diye haykırdılar, şehirler yıkıldı… ses yoktu…

Mezarlar tahrip edildi, ölüler mezardan çıkarılıp bilinmez yerler götürüldü, ses yoktu…

Belediye başkanları tutuklandı, milletvekilleri tutuklandı ses yoktu… resmi rakamlara göre legal olarak çalışan onbini aşkın insan cezaevlerinde tutsak. Bir çok belediye başkanı görevden alınıp yerine devlet yetkilisi atandı. Seçilmişler hala içerde, milletvekilin vekilliği düşürülüyor peşpeşe…

Eee, madem ki sen yasal kurulmuşsun ve yasallığı savunuyorsun, o halde neyi bekilyorsun? Daha ne olması gerekiyor isyan etmek yeni bir rota çizmek için? Sıranı mı? Yoksa bu bekleyiş de bir politika mı, bizim bilmediğimiz bir „siyasi mühendislik mi?”

Sol adına Kürd siyasal hareketi ile hareket edenler, Kürde „akıl” vermekten vazgeçip, nasıl bir dayanışma içinde olabileceğini sergilerse daha makbule geçecek. Bakmayın Kürdün şuan sessiz olduğuna, esasen her şeyin farkında ama sadece Kürd siyasal hareketine olan bağlılığından bir şey demiyor… Yoksa televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde sonuna „…izm” ile açıkladıklarınızın, Kürdün yaşamı üzerine meydan okumalarınızın farkındalar.

Türkiye’lileşme politikası yerine herkes biraz Kürdleşirse daha iyi olmaz mı? Önce kendimiz olalım sonra başkalarının eksik demokrasisi için mücadele edlim. Kürd düşmanlığı üzerine temelleri atılan bir devleti evirmek görüldüğü gibi pek mümkün değildir. Çünkü bu halkın yüzde sekseni aynı parelelde düşünüyor. Efrin işgaline verilen tepkilere bakın herşey net ortada.

Ayrıca her yerde boy gösteren, bol bol sanal medyada fotoğraflar paylaşıp kendilerini „önemli” kılmaya çalışanların sosyal medya sayfalarına bakın. Efrin’nin işgaline karışı açılan bu savaşta tek bir satıra rastlayamazsınız. Varsa yoksa „imza” günlerini ve rutin „mutlu anlarını” paylaşıyorlar. Herşey gayet yolunda onlar için… Ama ortam elverişli olduğunda milletvekiliği ve belediye başkanlığı için yine herkesten çok „kahraman” kesilecekler. Bugün canlarını onurlu bir yaşam uğruna siper edenleri hatırlamayacaklar bile…

Son olarak, siyaset ve insani duruş doğru zamanda doğru davranışı korkmadan ortaya koyabilmektir. Seyit Rıza’nın hayrışı ile „Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.” deyip bir tek insanın ölümünü engelleyecekse cezaevine girmek veya boyun eğmeden bir gün bile yaşamak cok daha onurludur herkes için. Savaşa karşı yaşam hakkını savunmak hem ahlaki, hem vicdani ve hem de insani bir sorumluluktur

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.