Aktüel Yorum

Sanatçının kaçışı kaçışın sanatı

İlham Adar BAKIR

Herkes çok üzgün. Büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Diktatörün devrilmesi, demokrasinin inşası için en büyük fırsat olan seçimler kaybedildi. Büyük umutlar bağlanan, diktatörü televizyonlardaki er meydanına “gel erkekçe hesaplaşalım” diye erkekçe düelloya davet eden “ince adam, diktatör dediği “uzun adam” karşısında yenildiğini kabul edip, diktatör dediği adamı tebrik etti. İnce adam’ı kurtarıcı olarak görenlerin bir kısmı hayal kırıklığı yaşasa da yarışı kaybeden rakibini tebrik edebilecek bir inceliğe sahip olduğu için İnce adam’ın inceliği ile teselli buldu. Umutlar, hesaplar bir başka bahara, bir başka seçime ertelendi. O zamana kadar herkes evine çekilecek ve diktatörü devirmek için yeni bir seçim fırsatı beklenecek. Umut yastık altına saklanarak orada itinayla büyütülecek.

Ama diktatörden kurtulmak için bu seçimi büyük bir kurtuluş reçetesi olarak gören muhalefetin büyük bir kısmı çok üzgün. Beş yıl daha beklemeye tahammülleri yok. Gidilecek ülke aranmakta. Gidilecek ülke bulunmazsa, buna imkan ve takat olmazsa yurt içinde sığınılacak, diktatöre oy veren güruhla aynı havayı solumayacağı bir yurt içi inziva yahut kaçış köşesi aramakta. Özellikle edebiyat, resim, müzik, sinema, heykel, tiyatro ile iştigal eden, entelektüel ve estetik uğraş sahibi kimseler bu arayışlarını sosyal medya üzerinden toplumun üzerine faş etmekteler.

Diktatörün egemenliği altındaki ülkede sanat icrasının mümkün olmadığını çığlık çığlığa bağırmakta, sanatın ölümünü ilan etmekte, herkesi yas tutmaya, karalar bağlamaya davet etmektedir. Ruhunun sefaletine tüm muhalif insanları ortak etmeyi var oluşunun temel uğraşısı haline getiren toplum üstü akıl, diktatörün konuşmalarından, dikta uygulamalarından daha fazla zehirliyor, umutsuzluğa sevk ediyor insanları. “Bak gördünüz mü nasıl da haklı çıktık. Seçilir seçilmez ilk icraatı devlet tiyatrolarını kapatmak oldu” diyen hezeyan çığlıklarının sahipleri, tiyatronun önüne çakılı duran “devlet” sözcüğünü hiç sorgulamadan bizleri de bu hezeyana katılmaya davet ediyor. Kültür bakanlığı sinema fonlarından artık sol muhalif kimlikli yönetmenlerin yararlandırılmadığından şikayet ediyor, Fazıl Say’ın konserinin iptal edilmesi karşısında büyük bir şaşkınlık yaşamaya devam ediyor. Devlet ve sanat, sanat ve iktidar arasındaki ilişkiyi sorgulamak aklının köşesinden dahi geçmiyor.

Aslında sol Kemalist aydınlanmacı akıl sahiplerinin, entelektüellerin, sanatçıların onlara eklemlenen kimi sol sosyalist gurupların asıl derdi devletle değil, devlete kimin sahip olduğu ve devletin imkanlarının kim tarafından kullanıldığı ile ilgili. Böyle olunca da seçim yoluyla diktatörlüğün değiştirilebileceği, diktatör karşısında bir kahraman, bir kurtarıcı inşa edilerek toplumun selamete ulaştırılabileceği yanılgısını kendilerinki gibi toplumun da aklının kıvrımlarına sokuşturarak toplumun bütün muhalif enerjisini berhava ediyorlar. Kurtarıcı kahraman ile ilgili kurdukları hikayelerler, toplumun kendi örgütlü mücadeleyle kazanma hikayesini anlatmasını engelliyorlar.

Sanatçı toplumun öncüsüdür, gözcüsüdür. Tehlikeyi önceden sezen, bunun için toplumu uyaran, örgütlü bir toplum olmaya davet eden tebliğcisidir. Toplum uyarılarına kulak vermedi diye topluma küsen, “ne halin varsa gör, zaten böyle yönetilmeye layıksın” diyen değil, tehlikeyi bu topluma etkili bir yol ve yöntemle anlatamadığı için kendine yönelen, kendini gözden geçiren insandır. Sanatçılar, toplumların peygamberleridir. Bıkmadan, usanmadan, yılmadan, küsmeden gerçeği onlara anlatmaya devam edendir. Ona üstten bakmayan, küçümsemeyen onunla paralel düzlemde hasbıhal edendir. Yılgınlığı değil, umudu örgütleyendir. Uyarılarına kulak asmadığı için, toplumdan göç edip kendine kurtarılmış alanlar arayan değil, dile getirdiği gerçek toplum tarafından her anlaşılmadığında toplumun kuytularına, karanlık dehlizlerine daha da çok sokulandır.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.