
İmralı yaklaşımı ve Efrîn!
Duygusallığın yoğunlaştığı günlerden geçiyoruz. Bir çoğumuz olup bitene aklımızla anlam vermeye çalışıyoruz; ama kalben hepimiz yaralıyız!
Bu yara da sağalacak elbet; çeliğe su verecek, daha dirençli olacağız!
Kolay değil; “Daha düne kadar sadece kendini değil; bütün uygar insanlık değerlerini savunmak için canını DAİŞ barbarlığına karşı siper eden Kürtler bütün dünyanın gözü önünde; Türk ordusu ve DAİŞ‘in türevi ÖSO çeteleri tarafından yerlerinden yurtlarından edildiler!”
Bu durum Kürtlerde muazzam bir hayal kırıklığına ve öfkeye sebep oldu; fakat diğer yandan da nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve kendimizden başka kimseye güvenmememiz gerektiğini Efrîn işgalinden sonra bir kez daha ve çok net öğrenmiş olduk!
Tarihte her yenilgiden sonra Kürtlerin düşmanları onların hafızalarını silmeye çalıştılar; Özgürlük Hareketi geriye kalan hafıza kırıntılardan yeniden Ortadoğu’nun en direngen en gelişmiş halkını yarattı. Şimdi yeniden hafıza oluşturuyoruz!
Dersim, Zilan Deresi, İmralı, Kandil, Diyarbakır Cezaevi, Roboskî, Kerkük, Reqa, Kobanê ve en son Efrîn Kürtlerin yeniden oluşturdukları kollektif hafızanın köşe taşlarını oluşturuyorlar.
Efrîn Kürtlerin kollektif hafızasında bir daha asla silinmeyecek bir yere kanla kazındı. Artık ne yaparsanız yapın ne Efrîn’e saldıran katilleri, ne de Efrîn direnişini Kürtlerin hafızasından silemezsiniz!
Biz Kürtler her zaman aşırı duygusallığımız ile bilinen bir halkızdır; bu kötü bir şey de değil; ayrıca “Sadece aptallar hayatı yalnızca akılla anlamaya çalışırlar!” Fakat bütün bu gelişmeler bize aklımızla duygularımızın birlikte uyum içinde çalışması gerektiğini bir kez daha öğretmiş oldu. Bu durum Kürtler açısından artık bir veridir.
Bunun işaret fişeğini Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ilk savunmalarında yakmıştı: “Kürt sorununu ne Ermeni sorununa ne de Filistin sorununa benzetmeyecem!” Bu söz çok anlamlıydı, kendi içinde muazzam bir tarihsel derinliği ve Sayın Öcalan’ın Kürt halkına karşı duyduğu yüksek sorumluluğu da ortaya koyuyordu.
Kırk yıldır NATO’nun ikinci büyük ordusuna karşı savaşan ve varlığını sürekli büyüterek devam ettiren Kürt Özgürlük Hareketinin kendini kimseye ispat etmeye ihtiyacı yok.
Bütün tekniğine rağmen iki ayda bir arpa boyu yol alan Türk Devleti ve çetelerine karşı mücadele eden Kürtler bu savaşı Efrîn içlerine çekip devam ettirebilirlerdi; ama o zaman Kürt Hareketi Önderliğinin belirlediği “Kürt Sorununu, Ermeni sorununa benzetmeme!” çizgisinden uzaklaşmış olurdu.
Efrîn Kürtlerin tarihinde İmralı’dan sonra ikinci kez aklın çok yalın bir biçimde devreye girmesidir. Bu yönüyle Efrîn Kürtlerin özgürlük mücadelesinde yeni bir dönemin de başlangıcı olmuştur.
Efrîn saldırısından sonra Türk Devleti ve Kürt halkı arasındaki ilişkiler daha dolaysız bir hale geldi. Artık sözde varolduğu öne sürülen “din kardeşliği” de dahil hiç bir bağ Türk devleti ve Kürtler arasında yeniden güven tazelemeye yetmez!
Türk devleti ve arkasındaki çeteler Kürtlerin devlet olmasını engellemek için Efrîn’e saldırırken aslında Kürtlere devlet olmaktan başka bir seçenek bırakmadılar.
Bu durumda insanlar haklı olarak soruyorlar, “Efrîn’de Kürtlerin bir parça toprağına; özgürlüğüne tahammül edemeyen Türk Devleti içerde Kürt sorununu nasıl eşit yurttaşlık temelinde çözecek?”
Ayırca onlar bir yerden sonra çözmek isteseler bile Kürtler buna gönüllü olacaklar mı? Bu tek taraflı bir şey değil ki; Kürtler artık Ortadoğu’da kimse için “elde bir!” değil. Türk Devleti için artık hiç değil!
Bakmayın siz; Amed’in, Dersim’in, Wan’ın daha nice Kürt kentinin sessizliğine; Türk devletinin Efrîn işgali içerde öyle bir öfke biriktirdi ki; bir süre sonra bu öfke kaçınılmaz olarak bütün Kürdistan’da muazzam bir patlamaya neden olacak; arkasından gelecek dev tsunami dalgaları da cabası…
Yani aslında her şey daha yeni başlıyor!