Aktüel Yorum

Çözülen Türkiye: Albayrak’ın McKinsey kapitülasyonları

Dünya çok yönlü küresel bir krize doğru evriliyor. Özellikle ekonomik kriz her ülkede düzeyi farklı olsa da kendisini çok daha derinden hissettirecek düzeyde ilerliyor. Arjantin bunun somut örneklerinden biridir.

Türkiye, uluslararası ve bölgesel ilişkilerin önemli bir alanında çok yönlü krizlerin merkezine oturmuş bulunuyor. Bu durum, ülkenin iç politik ve ekonomik ilişkilerini sarsıcı düzeyde etkiliyor. Almanya ile kurulmak istenen yeni ilişkinin ve İdlip üzerinden yeniden bir denge oluşturma çabalarının, özellikte içte oluşan çok yönlü krizlerin çözümünü sağlaması pek olası görünmüyor. Çünkü bahse konu olan sorunlar yapısal olup çok yönlü politik ilişkileri yansıtıyor.

Türkiye’nin iç politik krizi: İktidarın merkezileşmesi 

Ankara’daki iktidar, politik stratejisini gücün merkezileştirmesi üzerine kurdu. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirlediği bir politika olmayıp, sistemin arka plan gücünün uygulamaya koyduğu ve uygulattığı bir projedir. Gücün merkezileştiği ve karar verme alanının tek elde toplandığı bir yönetim sistemiyle olası ekonomik ve politik krizlerin kontrol altına alınabileceğine inanıldı. Politik krizin merkezinde Kürtler bulunuyor. Kürtlerin askeri ve politik olarak bütünüyle etkisizleştirilmesi stratejisi uygulanmaya başladı. Ekonomik olarak da olası krizlerin sonuçlarının güçle bastırılması planlandı. Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinin yasaklanması, 3. Havalimanı’nda işçilere yapılan operasyon bu planın denemeleri olarak görülebilir.

Ankara’nın ekonomi politikasının çöküşü ve geleceği 

Türkiye’yi yöneten akıl, ekonomik krizin toplumun alt dinamiklerine doğru yayılmasının olası tehlikelerinin farkında olduğu için iktidarı merkezileştirmenin devletin stratejik çıkarlarıyla uyumlu olduğunu hesapladı. Ekonomideki sorunların da bir bakıma Özal’ın 24 Ocak Kararları gibi bir kısım adımlar atılarak çözülebileceğine inandılar. Bu nedenle 12 Eylül döneminin ekonomide tam yetkili Özal’ının yerine 2018 yılının AKP-MHP merkezli iktidarının adayı olarak Damat Berat Albayrak yetkilendirildi. Ancak unutulan temel nokta şuydu: Ne uluslararası ilişkiler ne de küresel şirketlerin durumu 1980’li yıllara benziyor. Dengeler ve stratejiler önemli oranda değişti. Bu nedenle Türkiye’nin ekonomik pozisyonu için tahmin edilenin çok ötesinde tehlike sinyalleri çalıyor.

Cumhurbaşkanı ‘Türkiye’de ekonomik kriz yok’ dedi. Peki, göstergeler ne diyor?

2017 yılında Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hâsılası 3 trilyon 104,9 milyar lira olarak gerçekleşmiş. Reel sektörün iç ve dış borçları 2 trilyon 406,5 milyar lira olarak açıklandı. Hane halkı borçları mayıs ayı itibarıyla 509,1 milyar liraya çıkarken, Türkiye’nin toplam borç yükü 3 trilyon 947,9 milyar liraya ulaşmış durumda.

Ekonomiden Sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in, haziran ayı içerisinde yaptığı açıklamaya göre, Türkiye’nin dış borç rakamı 453 milyar dolardır.” Öyle ki doların fiyatındaki her 1 kuruşluk artış borç yükünü de 4,53 milyar TL artırıyor. Giderek toplam dış borç milli geliri aşıyor ve de Türkiye’de her çocuk doğduğu andan itibaren giderek ağırlaşan bir borç yükünün altına giriyor.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu indirdiğini duyurdu. Fitch Ratings‘ten yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun dönem yabancı para cinsinden kredi notunun “BB+”dan “BB” seviyesine indirildiği, not görünümünün “negatif” olduğu bildirildi. S&P‘den yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun dönem yabancı para cinsinden kredi notunun “BB-“den “B+”ya, uzun dönem yerli para cinsinden notunun “BB”den “BB-“ye düşürüldüğü, görünümünün ise “durağan” olduğu belirtildi.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Investors Service, “Akbank, Alternatifbank, ING Bank, QNB Finansbank, Ziraat Bankası, Türk Ekonomi Bankası, Garanti Bankası, Vakıflar Bankası ve Yapı ve Kredi Bankası” gibi Türkiye’nin finans sektöründe önemli etkileri olan 9 bankanın uzun vadeli döviz cinsinden mevduat kredi notunu “B1″den “B2″ye düşürdü.

İstanbul Borsası teknik bir sorun nedeniyle veri dağıtımı yapamadığını açıkladığı sırada bir başka önemli gelişme yaşandı: Borsa İstanbul’un yüzde 7 oranındaki hissesine sahip olan ve dünyanın teknolojik borsası olarak bilinen ABD’deki Nasdaq Teknoloji Endeksi, bütün hisselerini satarak ortaklıktan çekildi. Yani İstanbul Borsası’nda teknik gerekçelerle işlemlerin bir süre durdurulması esasen bir “teknik hata” olmayıp, Nasdaq’ın çekilmesinin borsaya yansımasını engelleyemeye yönelik bir hamleydi. Nasdaq’ın, Borsa İstanbul’daki hisselerini sıfırlayıp çekilmesi, ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarının yönünü belirleyen önemli bir işarettir.

Avustralya merkezli Macquarie Bank’ın stratejistleri Thierry Wizman ve Gareth Berry, Türkiye’nin 75 milyar dolarlık rekor kurtarma paketi kredisine ihtiyaç duyduğunu, bunun 50 milyar dolarlık rekor IMF-Arjantin anlaşmasını geride bırakacağını açıkladı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni bir faiz artışına izin vermesini beklemediklerini vurgulayan ikili, Türkiye’nin 180 milyar dolarlık kısa vadeli dış borcunun yanında 100 milyar dolarlık döviz rezervinin ve 160 milyar dolarlık döviz mevduatının yetersiz olduğuna dikkat çekti.

Bu yıl içerisinde konkordato ilan eden şirketlerin sayısı 100’ü çoktan geçmiş bulunuyor:

Konkordato, ticari alanda hukuksal bir terim olup esasen fiilen iflas eden şirketlerin iflasının geçici olarak ertelenmesi veya bir bakıma kurtarma operasyonu olarak tanımlanabilir. Ancak konkordato ilan eden şirketlerin ezici bir çoğunluğu sonuçta iflasını vermek zorunda kalmaktadır. Özellikle orta ölçekli şirketlerin ilan etmek zorunda kaldıkları konkordato ülke ekonomisinin karşı karşıya olduğu durumu yansıtmaktadır.

Konkordato ilan eden örnek bazı şirketler:

–          50 yıllık geçmişi bulunan Coca Cola ve Vestel gibi firmalara lojistik destek sağlayan Günaydın Group.

–          Ünlü restoran zinciri Kaşıbeyaz Turizm İşletmeleri Sanayi ve Ticaret Aş.

–          Ankara hafriyat piyasasının yüzde 70’ini elinde bulunduran Hasoğulları Hafriyat.

–          Günlük 300 bin tavuk kesimi yapan Keskinoğlu Tavukçuluk .

–          Türkiye’de 150 satış noktası bulunan ünlü ayakkabı markası Hotiç Aş.

–          Türkiye’nin en eski ayakkabı markalarından Yeşil Kundura Sanayi Anonim Şirketi.

–          İnşaat sektörünün en büyük firmalarından birisi olan İnanlar İnşaat.

–          HY Yıldırım Nakliyat İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi.

–          Beta İç ve Dış Pazar Anonim Şirketi.

–          Hünkar Gıda Makine Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi.

–          Dizayn Teknik Boru Ve Elemanları Sanayi Ticaret Anonim Şirketi.

–          Özyakut Yapı Anonim Şirketi, AYK Yol Yapı İnşaat Sanayi Ticaret Anonim Şirketi.

–          Kartal Beton Grup İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi.

–          Coşhan Tekstil Petrol Ürünleri İç ve Dış ticaret Ltd Şirketi

–          Aydız İç ve Dış Ticaret Gıda Teks San. Ltd. Şirketi

–          Isıdem Tesisat Kilima Taah. İnş Müşv. Tic. Ltd. Şirketi.

–          Hasanoğulları İnşaat Harfiyat Nakliyat Sanayi Ve Ticaret Aş.

–          Burak Besicilik Gıda Ve İnşaat Sanayi Ticaret Aş.

–          Benna Sağlı Hizmetleri Optik İlaç Sanayi Ve ticaret Anonim Şirketi

–          As Volkan Tünel İnşaat Sanayi Tic. Ltd. Şirketi.

–          Yıldızlar Damper Sanayi İnşaat Taahhüt Mühendislik hizmetleri Nakliyat ve Tic. Ltd Şirketi

–          GMT Tarım Zirai İlaç Kimya GıdaTurizm İnşaat Pazarlama Sanayi Tic. Ltd Şirketi

Borsadaki şirketler de konkordato ilan etmeye başladı.

1970 yılında kurulan, 1994 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na kayıtlı Eminiş Ambalaj da konkordato ilan etti.

Ayrıca konkordato ilan etmemekle birlikte TOFAŞ, yurt içi pazarda son dönemde yaşanan daralma nedeniyle “Şirketimiz Bursa fabrikasında ekim ayında farklı günlerde toplam 9 iş günü üretime ara verilecektir” açıklamasını KAP’a bildirdi. Borsa’ya kayıtlı şirketlerin konkordato ilan etmeye başlamaları veya üretimi durdurmaya başlamaları ekonominin çöküş sürecinde son evrelere doğru girilmesi olarak yorumlanabilir.

Albayrak’ın yeni programı: McKinsey Kapitülasyonları

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Maliye Bakanı Albayrak, “Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” dedi. Yani Türkiye’nin ekonomisi doğrudan McKinsey şirketine teslim ediliyor.

Bu şirketin özelliği nedir? McKinsey, ABD merkezli küresel bir şirkettir. Şirketin bünyesinde 9 binden fazla danışman, yaklaşık 2 bin araştırmacı ve kendi alanında uzman kişi çalışıyor. 60’tan fazla ülkede ofisi bulunan şirket 130 dilde hizmet veriyor.

Şirketin müşterilerinin yaklaşık yüzde 40’ı Avrupa’da, yüzde 35’i Amerika’da, yüzde 15’i Asya Pasifik’te ve yüzde 10’u ise Ortadoğu ve Afrika’da bulunuyor. Şirketin müşterilerinin çok önemli bir kısmı özel şirketlerden, az bir kısmı da kamu ve sosyal kurumlardan oluşuyor.

McKinsey, özellikle ekonomik kriz içerisinde bulunan şirketlere veya devletlerle birlikte çalışmaktadır. Devletlerle olan ilişkileri sınırlı olup genelde danışmanlık düzeyinde çalışmaktadır. Doğal olarak birlikte çalıştıkları özel ve kamu kuruluşlarının bütün hesap bilgilerini kontrol etmekte, gerekli her bilgiye ulaşabilmektedir. Şirket, gizlilik ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu iddia etmekte ve müşterilerinden almış oldukları bilgileri özel olarak koruduğunu belirtmektedir. Ancak gerçeğin böyle olmadığı da biliniyor.

Albayrak’ın yapmış olduğu açıklamanın politik yorumu özetle şudur: Çöken bir ekonomi var. Bugüne kadar uygulanan hiçbir önlemin ekonomik çöküşü engellemeyeceği görüldü. Küresel şirketler yatırım yapmıyor, mevcut olanlar da çekilme sürecine girdiler. Almanya’da olduğu gibi küresel güçlerin kredi vermeyecekleri anlaşıldı. İki yol var: Ya IMF’den borç almak ve IMF’nin belirlediği kriterlere uymak ya da McKinsey gibi şirketlerle dolaylı olarak IMF’nin kararlarını uygulamak. Albayrak diyor ki, biz ikincisini tercih ettik.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iç politika kaygısı nedeniyle IMF’den borç almak istemiyor. Nasılsa birkaç yıl önce IMF’ye 5 milyar dolar borç verdiğini iddia eden bir ülke olarak, 75 milyar dolar istemek bir onur meselesi oldu. Geriye McKinsey ile ortak çalışarak bir bakıma Türkiye’nin ekonomisini doğrudan bu şirket tarafından yönetilmesine onay vermek kalıyor.

İki önemli gelişme yaşanacak: Birincisi Türkiye, bir şirket gibi yönetilecek. Çünkü yapılan anlaşma sadece Maliye Bakanlığı’nı değil 16 bakanlığın tamamını kapsıyor. İkincisi, Türkiye’nin bütün ticari anlaşmaları ve sırları söz konusu şirketle teslim edilecek. McKinsey’in CIA ile çalıştığına dair bazı iddiaların varlığı, devletin en azında ticari sırlarının ABD’ye taşınması riski olduğu anlamına gelir. Burada “yeni” denilen sistemle aslında ‘McKinsey Kapitülasyonları’ olarak tanımlayacağımız bir sürece girilmiş bulunuluyor. Ayrıca ülkenin ekonomisini McKinsey şirketine teslim ederek Trump yönetimine barışma mesajı verilmek istenmiş olabilir.

İstanbul’daki McKinsey

1980 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet yürüten McKinsey, 1995 yılından İstanbul’da açılan ofiste, 2000 yılında 30 kişilik bir kadroya ulaştı. McKinsey, şirketler/holdingler, başlıca kamu sektörü girişimleri için (bankacılık sistemi reformu, enerji ve telekomünikasyon sektörlerinin yeniden yapılandırılması ve genel özelleştirme gündemi gibi) resmi ve bağımsız düzenleyiciler ve Türkiye’deki sektörler ile ilgilenen çok uluslu şirketler ile çalıştı.

İstanbul’daki ofis, 2014 yıldan itibaren Akdeniz Bloğu (Mediterranean Complex) seviyesine yükseltildi. Akla şu sorular geliyor, şirketin İstanbul’daki departmanı ile AKP yöneticileri arasında bir bağ var mı? Anlaşma New York’taki merkezle mi yapıldı yoksa İstanbul’daki Ofis’le mi? Hangi şartlar ve koşullar içerisinde yapıldı? Ne kadar para ödenecek? Şirketin yetki alanı hangi sınırlara göre belirlendi? Bütün bunlara dair hiçbir açıklama olmadığına göre, şirketin 16 bakanlıkta oluşan komisyonu doğrudan yöneteceği söylenebilir.

Güç merkezileştirilerek ekonomik-politik sorunları çözemez

Ortaya çıkan tabloya bakıldığında, merkezileşen iktidarın uyguladığı baskı mekanizmasının, ekonomik ve politik sorunları çözme şansı bulunmuyor. Güç gösterisi toplumsal dinamikleri bir yere kadar kontrol eder sonra tepki tersine döner. McKinsey Kapitülasyonları’nı uygulamak için belirlenen yol haritası da ekonomik krizi çözmez tersine çok daha fazla arttıracaktır. Öyle ki küresel şirketlere her türlü olanak sunulmasına rağmen sıcak para akışı sağlanamıyor. Dün düşman ilan edilen küresel devletlerle yeniden kucaklaşma çabaları da ekonomik krizi çözmeyecektir. Ekonomik sorunlar sokaktaki insanın cebine yansıdığında toplumsal refleksin farklı olacağını en iyi bilen iktidardır. Bu nedenle iktidar gücünün merkezileşmesi ve muhalefetin toptan tasfiyesi, iktidarı güçlendirmez tersine zayıflatır.

Çözüm hem kolay, hem de zordur. Zordur çünkü merkezileştirilmiş iktidardan vazgeçmek kolay değil. Kolaydır, demokratikleşmenin sağlanması, hukukun üstünlüğünün korunması, uluslararası alanda kabul gören demokratik kriterlerin koşulsuz yaşama geçirilmesi, muhalefetin özgürce örgütlenmesinin sağlanması gibi aslında hiçte zor olmayan adımların atılmasıdır.

Mustafapekoz65@gmail.com

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.