MİDİLLİ – 2024’te kapıda vize uygulamasının 10 Yunan adasını kapsayacak biçimde genişletilmesinin ardından Türkiye’den Yunanistan’a yönelen turist sayısında artışın yaşandığı bir yaz sezonunu geride bırakırken bu durumun nedenlerini; Türkiye’nin turizme ve turiste bakışı ile ‘komşu’ arasındaki farkları Nazlı Usta Lazaris ile konuştuk.
Bu yaz Türkiye’den sadece Midilli’ye deniz yoluyla gelen turist sayısının 120 bini geçtiğini belirten Lazaris, geçtiğimiz yıllarda bu rakamın 70 binlerde kaldığını söyledi. Kapıda vize uygulamasıyla yine bu yaz sadece Midilli’de 20 bini aşkın vize verildiğini belirten Lazaris, “Adadaki otelleri geçtim, şehirdeki herhangi bir kiralık odada yer bulabilmek mümkün olmadı. Bu yüzden buradaki esnaf başta olmak üzere herkesin şaşkın ama mutlu olduğunu söyleyebiliriz. Euro’nun TL karşısında bu kadar değerli olduğu bir dönemde Türkiye’den gelen bu akışı anlamlandırmak ortalama bir Yunan için çok zor. Türkiye’yi düzenli ziyaret edenler ise yıllar içinde anlamlandıramasalar da Türkiye’nin ne kadar pahalılaştığını ilk elden gözlemleyebiliyorlar” dedi.
TÜRKİYE NEYİ BAŞARAMIYOR?
– Senelerdir turizm sektörünün içinde olan bir profesyonel olarak size sormak istiyorum; Yunanistan’ın turizm sektöründeki yükselişinin temel sebepleri sizce ne? Türkiye neyi başaramıyor veya eksik yapıyor?
Ben buna turizmde başarı/başarısızlıktan ziyade daha derinden bakmak gerektiğini düşünenlerdenim. Türkiye’de genel olarak göçebelikten gelen genetik kodlarla da alakası olduğunu düşündüğüm bir şey var. Olanı korumak veya herhangi bir şeyi ileri taşımak yerine günü geçirmeye odaklanıldığını düşünüyorum. Her noktada bir ‘geçicilik’ hali ve yalnızca buna ayak uydurarak günü geçirme çabası olduğunu görüyoruz.
Buna paralel şekilde turizmde de sektör paydaşları bence bir müşteriyi kazanıp onu ilerleyen zamanlarda da tekrar tekrar görmek yerine o günkü kazançlarına odaklanıyorlar. Ellerindeki müşteriyi kaybetmeyi rahatlıkla göze alabiliyorlar. Çünkü bir şekilde hem içeride hem de dışarıda yeni turistler bulunabiliyor. Yunanistan’da benim gözlemlediğim en büyük fark ise bu, gittiğiniz bir yer sizi veya sizden duyarak gelecek kişileri tekrar görmek istiyor.
Tabii devletin de turizme verdiği önem farklı bence. Bu yakada turizmden kazanılan geliri kaybetmek istemeyen devlet, buna herhangi bir şekilde gölge düşürebilecek durumlara ivedilikle müdahale ediyor. Örneğin ben kendimi bildim bileli küçük şişe suyun dışarıdaki tavan satış fiyatı 50 sent. Dağın başında da olsanız, bir şehrin göbeğinde de ücra bir kumsalda da bu suyu aynı fiyattan içiyorsunuz. Aksini satabilmek de tüccar için söz konusu değil, çünkü muhtemel bir şikayette yaptırımlar çok ağır. Ama bu aynı zamanda turistin de kendini güvende hissetmesini sağlıyor.
YUNAN ARKEOLOJİ DAİRESİ İHLALLERE ASLA TAVİZ VERMİYOR
– Türkiye’de Kıyı Kanunu ihlallerinin arttığı bir sezon geçirdik. Yunanistan’da bu işler nasıl yürüyor; Kıyı Kanunu açısından en önemli yaptırım nedir?
İnşa anlamında burada kuralların çok daha sert olduğunu söyleyebilirim. Tüm inşaatlarda izin alınması gereken bir arkeoloji dairesi var. Oranın kontrolüne takıldığınızda “işiniz bitti” diyeceğimiz bir noktaya geliyorsunuz. Öte yandan denize sıfır tesis inşa etme meselesi çok daha karmaşık. Midilli’den örnek vermem gerekirse burada denizin hemen üstüne yeni tesis inşa etmeniz yasak. Ada genelinde denize sıfır yalnızca iki adet otel var onlar da tarihi binalar. Yeni inşa değiller. Ama burada izinlerde yerel yönetimlerin de büyük payı var. Midilli’de alamayacağınız izni belki Rodos’ta alabilirsiniz. Çünkü her adanın turizm potansiyeli ve buna paralel olarak turizme odaklılık durumu farklı.
Ancak dünya üzerindeki herhangi bir yer için “hukuksuzluk olmaz” demek mümkün değil. Yunanistan da Avrupa içinde, politik kültür anlamında, klientalist bağlar anlamında Türkiye’ye benzetebileceğimiz noktalardan biri bence. Particilik burada da önemli, tanıdıkla işlerinizi hızlandırabilirsiniz vs. Ama hiçbir durumda Arkeoloji Dairesi’nde bir usulsüzlüğünüzün olmaması gerekiyor. Yunanistan’da en net farklılık bence “yasadışı karar” anlamında kimsenin sorumluluklar alabileceği bir ortam yok. Çünkü hem nihayetinde pozisyonunuz ne olursa olsun yargılanabilirsiniz hem de tek bir partinin uzun yıllar iktidarı söz konusu olmadığı için devlet dairelerindeki çalışanlarda da çeşitlilik söz konusu. Dolayısıyla kurumlar içinde, tek bir kişinin karar alması da mümkün değil ve bunun önüne geçilebilecek bir iç çeşitlilik var diyebiliriz.
KUMSALLARI KAPATMANIN HUKUKİ CEZASI VAR
– Yunanistan’da plajlarda ‘Havlu Hareketi’ başladı, bizim kıyılara da yansıdı. Orada, kuralları uygulamayan işletmelere 60 bin Euro gibi para cezaları verildi. Nasıl bir süreç yaşandı Yunanistan’da?
Ülkede hiçbir kumsalı özel diyerek kapatamazsınız. Genel olarak şezlong/şemsiye kullanımı için para vermezsiniz. Beach bar olarak işletilen yerlerin de paralı girişi yoktur ve ülkenin çok büyük bir kısmında kullanacağınız şezlong/şemsiyeler için direkt ödeme yapmazsınız da tesisten harcama yapmanız istenir; ama bu da kişi başı 100-200 Euro gibi afaki tutarlarda olmaz. Ya da ücretli plajlara da kendi havlunuzu serip serbestçe girebilirsiniz.
Bu durum aslında söylediğim gibi tüm ülke için geçerli. Ama ülkede iki muhteşem istisna var. Yunanistan içinde ama özerk bölge gibi: Mykonos ve Santorini. Bu iki süper turistik ada dışında kural ihlaline veya genişlemesine rastlamak çok da mümkün değil.
Havlu hareketinde de temel mesele, bu turistik adalarda çitle çevrilen bölgelerden ziyade -ki oralarda bile o çitler yıkıldı, çünkü sahiller hukuki olarak herkese ait- daha çok minimumda bir harcama yapmanız istenen organize işletmelerin önüne geçmekti.
Para cezaları ve kontroller tabii ki sürüyor, çünkü daha önce de söylediğim gibi genel mantık olarak, turizme darbe vurabilecek herhangi bir durumun önüne geçilmek isteniyor. Ancak bir işletmenin yasadışı bir uygulaması sonunda yiyeceği ceza, kârından daha düşük oluyorsa orada belki işletmecilerin rahat davrandıkları durumlara rastlanabiliyor. Tabi o durumda da cezalar artarak gittiği için ve mekanların uzun süre kapanmasına kadar varabildiği için yine uzun vadede hareket alanı olduğunu söyleyemem. Örneğin Mykonos’taki ünlü bir beach bar korona dönemindeki mesafe kurallarında ihlal yaptığı için yaz sezonunda 2 ay kapanmıştı veya Mykonos’ta şube açan Türkiye’nin ünlü restoran zincirlerinden biri, daha ilk açıldığı hafta fiş kesmediği için iki hafta kapatılmıştı. Dolayısıyla bazı hassas noktalarda hareket alanınız yok.
TÜRKİYELİ TURİSTİN ODAĞI YEMEK
– Peki, yine sektördeki deneyiminizden hareketle sorayım; Türkiye’den gelen bir turistin Yunan adasından beklentisi ne oluyor, öncelikle?
Sanırım gelen herkes sadelik arıyor. Yapacağı ödemenin karşılığında belli bir kalite bekliyor ve bunu buluyor da… Oturduğunuz bir restoranda yanınızda iki dakikada bir masanızı kontrol eden garsonların olmaması; aşağı yukarı oturacağınız tüm restoranlarda benzer tutarlara hizmet alabileceğinizi bilmeniz; rahatça, ayak bastı parası ödemeden denize girebilmeniz; daha temiz bir çevre ve temiz bir deniz gelen herkesin Yunanistan’ı tercih etme sebepleri. Konaklama tesisleri anlamında Türkiye’nin daha önde olduğunu söyleyebilsek de tatilden genel memnuniyeti düşündüğümüzde Yunanistan kıyaslanamaz şekilde öne geçiyor.
Türkiye’den gelen turistleri genel olarak diğer ülkelerdeki turistlerle kıyaslarsak daha yemek odaklı hareket ettiğimizi söyleyebiliriz sanırım. Bu da Yunanistan’ın Türkiyeli turistler için en büyük avantajlarından biri oluyor. Çünkü hem mutfaklar çok benzer hem de kalite ve fiyat/performans anlamında Yunanistan, Türkiye’den çok daha tercih edilir. Özellikle bu yıl, sizin de söylediğiniz gibi Türkiye’de fiyat istikrarının bozulması, Yunanistan’ın bu kadar yükselmesinde en temel etkendi. İnsanlar çok haklı bir şekilde, verdikleri paranın karşılığını almak istiyorlar. Türkiye’de tatlı tabağı boyutunda küçücük bir porsiyon dondurulmuş kalamara vereceğiniz para ile Yunanistan’da devasa boyutta bir taze kalamar yiyebiliyorsanız neden paranızın karşılığını daha iyi alabileceğiniz yere gitmeyesiniz ki?
ESAS OLAN KAMU YARARINI GÖZETEN DENETİM
– Yaşamakta olduğumuz yüksek enflasyondan önce de Yunan adaları yeme içme açısından bütçeye uygundu ancak bu sene bu durum zirve yaptı. Yunan adalarına her giden restoran faturalarını paylaşarak ‘Türkiye’de kazıklanıyor muyuz?’ sorusunu sordu. Yunanistan’da yeme içme nasıl bu kadar bütçe dostu olabiliyor?
Açıkçası buna biz de şaşırıyoruz. Yunanistan’da kamu yararını gözeten bir denetim sistemi olması sanırım esas nedeni. Yani piyasada 5 Euro olan bir ürünü bir restoranda 100 Euro’ya satın almanız olası değil. Öte taraftan Türkiye’de alkollü ürünlerdeki hiper vergiler burada yok. Örneğin, Türkiye’de son zamanlarda yerel şaraplar üzerinden dönen bir tartışma vardı. Markette 200 lira olan şarabın restoranda birkaç bin liradan servis edilmesi hakkında. Bunun bir benzerini burada göremezsiniz. Ama burada Yunanistan’ın tabi ki AB içindeki vergi avantajı sayesinde daha uygun fiyatlı ürün elde edebiliyor olduğunu da not etmek lazım. Yani Türkiye’ye artık ithal edilen her kalem, tüketicinin önüne birkaç kat zamlanarak geliyor. Fiyatlarda bu vergilerin de ciddi etkisi olsa gerek.
– Yunan adalarında restoranlarda, pansiyonlarda çoğunlukla yerel işletmecilik, aile işletmeciliği öne çıkıyor. Devlet bu tür işletmelere özel teşvikler, destekler sağlıyor mu?
Öyle bir özel teşvik yok ancak şöyle bir durum var. Aile işletmesinde akrabalık bağı olan kişilerin sigorta yapılma zorunluluğu yok. Diğer çalışanlar ise ciddi bir kontrole tabi. Bu durum çalışan maliyetini işletme açısından düşürüyor. Aslında Yunanistan’da turizmden çok tarımsal işletmelere teşvik daha fazla . Örneğin Midilli’de zeytin ve zeytinyağı üreticileri için çok fazla destek söz konusu. Çünkü adada 12 milyondan fazla zeytin ağacı var ve zeytinyağı ekonomik açıdan turizmden daha öncelikli sırada.
– Peki, geçen yılları da düşünecek olursak Türkiye’den gelen turist profilinde değişim oldu mu?
Bu yıl turist profilinde bir çeşitlenme söz konusu; bunu da sağlayan temel neden Ege kıyılarındaki adalarda uygulanan kapı vizesiydi. Pasaportunda beş Schengen vizesi olmasına rağmen konsolosluklarda randevu bulamadığı için kapı vizesine başvuran insanlarla veya hayatında ilk kez yurtdışına çıkıyor olan ve ekonomik olarak daha alt gelir grubunda konumlayabileceğimiz insanlarla da karşılaştık. Ancak orta sınıfın zaten ulaştıkları adada aradıkları şeyler farklıydı. Yine konakladıkları tesislerle ya da gittikleri restoranlarla veya tatil tecrübeleriyle ayrıştılar.
Yurtdışına çıkmaya daha alışık olan grup daha kendi başına hareket edebilirken ilk kez yurtdışına çıkan insanların daha fazla desteğe ihtiyacı oldu ve daha çok turları tercih ettiler. Sanırım bu anlamda da hem hizmet verenlerin hem de hizmet alanların en zorlandığı konu dil oldu; çünkü İngilizce de bilmeden tatile gelen ve iletişim kurmakta zorlanan çok fazla insan vardı.
– Yunan esnafın, işletmecinin, otel sahibinin Türkiye’den gelen turistlere bakış açısı nasıl?
Çok klasik olacak ama iki tarafta da eğer müthiş milliyetçi birine rastlamamışsanız halkların birbirleriyle bir sorunu yok. Bunun dışında ekonomik kazanç da söz konusu olduğunda, zaten çatışmayı minimize ediyorsunuz. Seneler önce yüksek lisans tezimde baktığım da tam olarak buydu: Türkiye ve Yunanistan’ın çatışmasını ekonomik ilişkileri güçlendirerek engelleyebilir miyiz? Geçirdiğimiz bu sezon, bunun için de sağlama oldu diyebilirim. Çünkü artık buradan ekonomik kazancı olan tarafların çatışmayı desteklemesi söz konusu değil. Çünkü hükumetler bazında buna girmesek bile normal vatandaş için gözle görülür hale geldi bu: Çatışmanın kimseye faydası yok.
– Hiç tanımadığınız kişiler için tatil planlaması yapıyorsunuz. Bunu yaparken sizi en fazla zorlayan durumlar neler?
Tatil planlamak büyük sorumluluk isteyen bir iş. Ben gün içinde yüz ayrı kişiyle konuşuyor olsam da bu kişilerin, ailelerin her biri yoğun çalışma tempolarının içinde, belki yıl boyunca yapacakları birkaç günlük tek tatile çıkıyor oluyorlar ve onu bana emanet ediyorlar. Bu beni psikolojik olarak sürekli tetikte tutuyor. Öte yandan tesisler anlamında söylediğim gibi, Yunanistan’daki beş yıldızlı bir otel Türkiye’de dört yıldızlı bir tesise denk gelebiliyor olanaklar anlamında. Bu yüzden örneğin uzun yıllar Türkiye’de lüks tatil yapmaya alışmış misafirlere Yunanistan’da konaklama anlamında seçenek bulmak zor olabiliyor. Ama ben yaptığım tüm planlamalarda odağıma beni hep tetikte tutan düşünceyi koyuyorum. Amacım yalnızca satabilmek ve kâr elde edebilmek için insanları herhangi bir yere yollamak değil. Kendim kalmayacağım, kendim için planlayacağım bir tatile eklemeyeceğim hiçbir şeyi önermiyorum. Garanticiyim bu anlamda. Çünkü gelen herkesin buradan iyi anılarla dönmesini ve tekrar gelmesini istiyorum. Ekseriyetle böyle de oluyor zaten… Benimle bir noktayı gezen insanlar, sonraki yıl yine benden başka bir nokta için destek istiyorlar. Senede benimle 4-5 tatil yapan aileler de var. Ama bu seneki müthiş talep patlaması sonrasında son dakikacı misafirler için müsaitlik bulmakta çok zorlandığımı söylemem lazım.
NAZLI USTA LAZARİS
Nazlı Usta Lazaris, Midilli’de yaşayan bir turizmci. Türkiye’de siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler dalında parlak bir akademik kariyer edindi. Yüksek lisans tezini, Türk-Yunan Ekonomik İlişkileri üzerine tamamladı. Ailevi nedenlerle Midilli’ye taşınıp turizm sektöründe çalışmaya başlayan Nazlı Usta Lazaris, eşiyle birlikte 2010’larda kurdukları turizm acentasında Türkiye’den Yunan adalarına gelen turistler için seyahat programları hazırlıyor.
Turist rehberliğinin yanı sıra Yunanca öğrenenler, Yunan mezelerini veya müziğini sevenler, mübadil torunu olup Yunanistan tarihini öğrenmek isteyenler veya sadece adalarda tatil yapmak isteyenler olmak üzere, farklı nedenlerle yolu Yunanistan’ı düşenleri A’dan Z’ye bilgilendiren Lazaris’in Yunanistandan Notlar adlı bir sosyal medya hesabı da bulunuyor. Bu sayfalarda Yunan kültürü, Yunan müziği, meze ve yemekleri kadar ülke tarihi, ekonomisi ve farklı şehirlerine dair pratik bilgiler bulmak mümkün.