
Yarım Kalan Öykü…
Gittin işte / gidiyorum
Sen tek sığınağım yalnızlığımı çalmıştın
Bense sana umutlarımla gelmiştim
Gittin işte / gidiyorum
Biliyorum bir daha gelmeyecek bu kente bir martı
Getirmeyecek bir tutam kokunu gülüşlerini
Bir daha kokunda öpüşmeyecek bu kent
Gitmeliyim artık bu kentten yeni başka bir kentte
Gittin işte / gidiyorum
Bu kent şimdi ıssız bomboş sokakları
Islak bir yağmurla ağlıyor her kaldırım taşı
Geceye ıslak bir zaman düşüyor
Bir yanım Diyarbekir’e koşuyor
Diğer yanım soğuk bir sancının pençesinde çırpınıyor
Gittin işte / gidiyorum
Söylesene Anne
Hayat nedir? Nasıl yaşanır?
Aşk mı? ayrılık mı? öğrenemedim
Yalnızlığımı sakladığım bu evin duvarları soğuk bir mezar gibi
Kalsam öleceğim biliyorum
Her yer kokusu tütüyor nefes alamıyorum
Oturdum çaresizliğime ağlıyorum bulutlar ıslanıyor
Ne yaparsam yapayım bir şeyler eksik kalıyor
Yarım kalan bir öykü gibi
Gittin işte / gidiyorum
Belki sen korkularına sığınacaksın
Ben yalnızlığıma
Belki sen gerekçelerinle avutacaksın kendini
Bense kırılgan gururumla hatırlayacağım seni
Geceyi saran sağanak bir soğuk acı ile savruluyorum, yüreğim titrek. Koyu lacivert gecenin içine, sokakları, yıkık bir gururumla adımlıyorum ve her sıkıldığımda dilime dolanan Kürdçe melodilerden biri tekrarlanıyor kendiliğinde “Megrî dilê min, megrî çavê min” sonra zıpkın gibi bir havaya sesimi asıyorum, belki gider ulaşmak istediği yere!
Sürgünlüğün verdiği bir zayıflık mı yoksa yalnızlığın çaresizliği mi bilemiyorum, her içimi paralayan bir şeyler olduğunda, sığınmak için aradığım tek adres annem oluyor. Hani belki başımı dizlerine koyar çocukluğuma götürür bir an beni, yumru gibi boğazımı sıkan acıdan kurtarır kısa bir süre de olsa. Nafile, soğuk bir ter basıyor boydan boya bedenimi ve sırtımı bir duvara yaslıyorum, çömeliyorum.
Her ayrılık yarım kalan bir öyküdür, her ölüm yarım kalan bir yaşamdır, yaşanması gereken ama yaşanmayanlardır.
Hep bir yerimizde sakladığımız, herkeste gizlediğimiz, her an canımızı acıtan sancılardır yarım kalan öyküler. İz bırakmasın diye her şeyi silmeye çalışırız, var olanları yok etmeye kalkarız, acımızı alkole gömeriz, sigaraya sarılırız ama yüreğimiz soğuk sancının etkisinde kurtulamaz.
Zaman hep yarım bıraktığın yaşanmayan öyküye, bir kilisenin çanı gibi aynı noktaya vurur, susarsın.
Yeni bir yola çıkıyorum, içim üşüyor. Yeni adres, yeni kent arıyorum. Kalsam öleceğim biliyorum. Her yer kokun tütüyor, nefes alamıyorum.
Geride kalanlar bir yara gibi işliyor, her ayrıntı her an’ı, beni çapraz bir sancının pençesinde boğuyor, susuyorum.
O benden kaçırdığı gerçekleriyle göz göze kalıyor, ben ise benden çalınan yalnızlığıma sığınıyorum.
Anlamadığım bir fısıltı bütün geceye enkaz gibi düşüyor, dilime bir sözcük dolanıyor; madem o yüreğe sahip değildin ne diye yalnızlığımı çaldın bende.
Sonra usulca yaşam geceye çalıyor, içinde her şeyi barındıran. Her an intihara yakın bir iklimi seçiyorsun, madem yaşamayı beceremiyorsun, HOŞÇA KAL dün, bugün yarın demekten başka seçeneğin kalmıyor.
Buğulanan gözlerime son resmi nakış oluyor. Son kez kucakladığımda gözyaşlarımı yağmur saklıyordu. Biliyordum son dokunuştu, son bakıştı, sona vuruyordu her şey…
O mahzunluğuna sığınmıştın bir martı gibi.
Ben yalnızlığıma yeniden yelken açıyordum…
Uzak bir zamandı şimdi her şey, şehirle, ülkeler bir bir… dağlarsa çoktan engelleri sıralamıştı…
Ve sırtımı oturduğum mutfak sandalyesinde dünyaya dönmüştüm. Kristal cam bardakta geceye ışıldayan şarap kırmızısına takıldı gözlerim. Sonra gökyüzünü bulutlara boğdum, zemberek gibi soğuk sancının pençesinde çaresizce sızlayan yüreğim soğusun diye.
Son nağmeydin dilimde, son şiirimin bütün mısraları.
Ondan önceki bütün yaşamımı yakmıştım, yaşanmamış bir zaman saymıştım, ta ki zaman ona vurana kadar, son dokunuşa ve son bakışa kadar…
Sonra, ondan benim olmayan zamanları çaldım. Olmadı. Hayatı bir sokak gibi düşündüm, insanlar habersiz gelip geçerler. Sadece bazılarını görürsün, iz bırakanları. Bazılarını kısa bir anlık geçişleri ile hatırlarsın, bazılarını da ömrünün sonuna dek yüreğinin en derin yerinde kimsenin dokunamayacağı bir şekilde anıları ile saklarsın.
Demek insanlar yanılmaları ayrılıklardan öğreniyor ve şimdi zaman yarım kalan öyküyü vuruyor…
Hiç…hiç işte, yarım kalan bir öyküsün şimdi… yaşanmayan.
Sherifkaplan@hotmail.com