
Sistemin iflası: Çürüme ve çözülme
Recep T. Erdoğan’ın kurmak istediği tek adam-tek parti diktası 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde halk tarafından açıkça reddedildi. Dönemin başbakanı olan Ahmet Davutoğlu seçim sonuçlarına göre AKP-CHP koalisyonu olabileceğini söylemişti ki lafı ağzına tıkıldı. Seçim sonuçlarını kabul etmeyen Erdoğan seçimleri geçersiz ilan ederek saldırıya geçti. Kan, katliamlar içinde düzenlediği 1 Kasım 2015 seçimlerinde yeniden çoğunluğu kazandığını ilan etti. Aslında bu meclise, halk iradesine karşı açık bir darbeydi. Ama bu darbeye HDP’den başka karşı çıkan olmadı. Karşıyız diyenler de “Aman HDP ile birlikte görünmeyelim” diyerek darbecilerin her arzusuna evet dediler. Erdoğan da bunu bildiği için her kritik anda sopa gibi kullandı. “Yenikapı ruhu” bu sopayla oluşturuldu ve herkes hizaya sokuldu. Gerçek olan Erdoğan darbesidir ve gerisi teferruattır.
Saldırı-işgal ve askeri operasyonlar mı? Evet!
HDP’lilerin dokunulmazlıkları mı? Anayasaya aykırı ama Evet!
Kayyımlar mı? Evet!
Sonuçta meclisi, yargıyı fiilen devre dışı bırakıp tek adamın keyfi diktasına Evet!
Türkiye hiç bir zaman demokratik bir hukuk devleti olmadı ama bu kadar keyfi-zalim bir diktatörlük de ilk defa görülüyor.
Türkiye tarihi boyunca Atatürk’e atfen “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözleri çokça tekrarlanıp ne kadar barışçı olduğumuz söylenirdi. Şimdi ise tam tersine görünürde de, gerçekte de “Yurtta harp, cihanda harp” ilkesi geçerlidir.
Kürt Özgürlük Hareketini ve her türlü muhalefeti ezmek, bölgedeki olası kargaşada Şam’dan Kerkük’e, Musul’a kadar her yeri işgal etmek niyetindeki derin devlet planları Erdoğan şahsında uygulamaya konulmuştur. Ama bu plan da halkların direnişine çarpmıştır. Kürtlere karşı DAİŞ ile yapılan işbirliği politikası batağa saplanmıştır. Bu nedenle 7 Haziran 2015’den beri çatırdayan, sallanan ve çürüyen AKP diktası çözülme sürecine girmiştir.
Bu durumda HDP’ye saldırarak kurulan diktatörlüğe yeni hedefler gereklidir. Çünkü bütün diktatörlüklerin bitmeyen iç ve dış düşmanlara ihtiyacı vardır. Erdoğan önce HDP ve bütün sol demokratik güçlere saldırmıştır. Sonra Erdoğan’a sessiz kalarak da olsa destek olan CHP’ye de saldırmış, CHP milletvekillerine yönelik tutuklamalarla gözdağı vermiştir.
Bütün bunlara rağmen diktatörlük halk içindeki gücünü arttıramadı. Tam tersine zayıfladı. Dağıttığı rüşvetlere, fetö tehdidine ve operasyonlarına rağmen AKP içindeki muhalefet ayrı partileşme aşamasına ulaştı. Şimdi bunlar da Erdoğan’ın iç düşmanlar kısmına eklenmiştir.
Bu partiler diktatörlüğünün iflasının ilanıdır. Ama Türkiye’nin sorunlarına çözüm olabilirler mi?
Söylemleri pek umut verici değil. Fal açmak ya da zaten geçmişte her şeyde ortaklardı demek de cevap değildir. Geleceğe bakmak gerekir.
Türkiye’de gerçekten ve köklü bir dönüşüm isteyenler çok net ve çok kısa bir programla bir araya gelebilir:
1- Gerçekten “Yurtta sulh, cihanda sulh“: Derhal barış, İçte ve dışta tüm askeri harekatlara son,
2- Sınırsız genel af,
3- Çalışanlara toplu sözleşmeli-grevli sendika hakkı,
4- Tek adam-tek parti sistemine son,
5- Eşit-genel oyla, barajları kaldırarak bir genel seçim yapılması ve yeni bir kurucu meclis oluşturulması, bütün temel sorunların burada çözülmesi, bütün partilerin aldıkları oy oranına gore yer alacakları bir geçici hükümetin kurulması,
6- Kayyımların görevden alınarak bütün seçilmişlerin göreve iadesi,
7- 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında ve ondan sonraki süreçte olanların halka açıklanması ve sorumlularından bağımsız yargı önünde hesap sorulması.
Bunlar olmaz mı diyorsunuz? O zaman Türkiye de Suriye-Irak-Afganistan-Pakistan gibi ortalama bir İslam ülkesi olup çürüyüp gidecek demektir. Ama Türkiye’nin buna mahkum olmadığını, varolan birikimiyle demokratik bir açılım ve atılım yapabileceğini düşünüyorum. Çok kolay olmasa da, tek çıkış yolu budur.
