Aktüel Yorum

Savaş ve Kürtler

Erdoğan’ın “Yeni Osmanlı”, hilafet ve bakiye topraklarımız gibi politikalarının sonuçları ortaya çıkmaya başladı. İdlib’deki çatışmalar hızla büyüyor. “İki ay sonra Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılmak” hayaliyle başlayan savaş macerası bunca yıl sonra İdlib’deki gözlem noktalarını koruyabilmek için kanlı bedeller ödemek noktasına gelmiş bulunuyor.

Erdoğan-Bahçeli diktası işin başında Kürtlerle ateşkese son verip savaşı tercih etti. Bu savaşı sürdürebilmek için içeride ve dışarıda her türlü güçle birlik yaptı. Bu güçlerin başında DAİŞ-El Kaide, Nusra ve diğer cihadist çeteler geliyor. Erdoğan’ın bu çetelere maaş, silah ve her türlü desteği verdiği sır değildi. Hatta SMO adıyla sahte bir ordu kurduğu ve bu ordunun Türk ordusunun bünyesine alındığı da bir gerçek.

Rusya ile anlaşıp Efrîn’i yerle bir eden, sivil halkı katleden Erdoğan bu işin bedelini hiç düşünmedi. Erdoğan Libya’daki Serrac hükümetini de destekliyor. Sadece silah desteği de değil, İdlib’de sıkışmış olan çeteleri oraya aktarıp savaşa sürdüğü biliniyor. Böylece Suriye’de savaşan ama yenilen ve sıkışan çetelerine yeni bir görev veriyordu.

Türkiye’nin sorumlu olduğu ateşkes bölgesinde bütün silahlı dinci terör örgütleri toplamıştı. Anlaşmaya göre Türkiye sorumlu olduğu bu alandaki teröristleri silahsızlandırıp savaş dışı bırakacaktı. Ama Türkiye daha doğrusu Erdoğan-Bahçeli çetesi tam tersini yaptı. Kamuoyu “Suriye’de ne işimiz var?” diye sorarken Erdoğan askeri yığınak yapmaya ve her gün açık olarak her türlü silah yığmaya devam etti. Şam’da namaz kılmak hayal de olsa Erdoğan, en azından sınır bölgelerindeki Suriye topraklarını işgal etmek ve bunu kalıcı hale getirmek istiyordu. Zaten işin başında “Burası bizim bakiye topraklarımız” diyerek amacını ilan etmişti. Bu kafayla girilen macera kanlı bir çıkmaza girmiş bulunuyor.

Erdoğan ve emrindeki savaş medyasının tek tesellisi “Biz daha çok öldürdük” propagandasıdır. Bu doğru olsa bile bir tek annenin, eşin ve öksüz-yetim kalan çocukların acısını dindirebilir mi? Bu yolun sonunda bir çözüm değil, daha çok kan ve gözyaşı var.

Şimdiye kadar bütün savaş tezkerelerine evet diyen CHP-İYİP gibi muhalefet partileri de bu gelişmelerin suç ortağı ve dökülen kanların sorumlusudur.

Kürt düşmanlığı ile gözleri dönmüş ırkçı çeteler hala içine düştükleri bataklığı bile görmüyor. Hala her yolla Kürtlere ve sol güçlere saldırarak “çözüm” arıyorlar. Son dönemde HDP’ye yönelik saldırıları iyice arttırdılar. HDP’ye “PKK’ye karşı çık” diye saldırıyorlar. Öcalan üzerindeki tecrit ağırlaştırılıyor. Oysa PKK ve Öcalan karşıtı birçok particik var. Onlarla neyi çözeceklerse çözsünler o zaman.

Sonuçta HDP bağımsız bir partidir. Ne yapar, PKK ile ilişkilerini nasıl düzenler bilemem. Ama sorun bu kadar derinleşmişse, Türkiye’nin gündemini ve geleceğini belirleyen en önemli sorun ise iktidarıyla muhalefetiyle, ilgili devlet kurumlarıyla herkes Halk Önderi Öcalan ve PKK ile hemen ilişki kurmak zorundadır. Çözüm amaçlı ilişkileri ilk başlatan Özal, o zaman Bekaa’daki Öcalan’a aracılar göndererek doğrudan görüşmeleri başlatmıştır. Bu arada ilişkilerin her alanda gelişmesi için de HEP ile ilişkiler geliştirmişti. Ne var ki çözüme karşı olan güçler Özal’ı tasfiye ettiği gibi HEP’i de kapattırarak 93 konseptiyle kanlı bir savaş başlatmışlardı. Aradaki bütün farklılıklara rağmen o kafanın ülkeyi getirdiği nokta içte ve dışta kanlı bir savaş sürecidir. Bugün çok geç de olsa bu savaşa dur denilip diyalog ve çözüm süreci yeniden açılabilir. Bunu Erdoğan-Bahçeli zihniyeti yapamaz. HDP, CHP ve savaşa karşı olan tüm toplumsal güçlerin önünde bu tarihsel görev durmaktadır. Çok zor da olsa başka yol yoktur. HDP’ye, PKK’ye yani Kürtlere ve sola düşmanlığın sonu yoktur.

Ya her gün daha da yaygınlaşan ve şiddetlenen bir kanlı savaş ya da hemen şimdi ateşkes ve siyasi-barışçı çözüm yolu!

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.