Aktüel Yorum

Salih Müslim: Mınbiç büyük pazarlığın bir parçası

ARTI GERÇEK – TSK, Mınbiç Uygulama Planı konusunda ABD’li askeri yetkililerle teknik çalışmayı tamamladıklarını ve hazırlanan belgeyi onaya sunduklarını açıkladı. Suriye’deki sorun elbet yalnızca Mınbiç değil. ABD’nin Türkiye ile uzlaşı arayışları Suriye ve Rojava’da tartışılıyor. Ancak bir o kadar da Rusya’nın İsrail ve ABD ile uzlaşarak İran’ın Suriye’den çıkarılması yönünde adımlar atması da bölgede tartışılıyor. Esad rejimi İran’ın Suriye’den çıkarılmasına karşı çıkıyor. Yalnızca bunlar mı? Bir de Suriye rejimi ile Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu arasında gündeme gelen diyalog girişimleri var. İki hafta önce Şam’dan bir heyet Rojava ve Kuzey Suriye’de görüşmeler yaptı. Suriye Demokratik Meclisi, diyaloga hazır olduklarını açıkladı. Esad ise tüm bu girişimlerden önce tehdit içeren bir açıklama ile diyaloga da zor kullanmaya da hazır olduklarını belirtti.

Suriye’de giderek karmaşıklaşan, içinden çıkılmaz gibi görünen tüm bu başlıkları, TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu, PYD eski Eş Genel Başkanı Salih Müslim ile konuştuk. Sorularımızı Rojava’dan telefonla yanıtlayan Müslim, sorunlara parmak basmanın, çözüm yöntemini somut olarak göstermenin yanı sıra bölgede güç bulunduran ülkelerin, özellikle de Türkiye’nin çözüme engel olduğunun altını çiziyor.

“NE KONUDA UZLAŞTIKLARI HENÜZ NET DEĞİL”

– TSK, Mınbiç Uygulama Planı konusunda teknik hazırlıkların tamamlandığını ve ABD askeri yetkililerinin katılımıyla hazırlanan belgenin onaya sunulduğunu açıkladı. Sıcağı sıcağına buradan başlamakta yarar var. Siz bu uzlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mesele dediğiniz gibi Amerika ile Türkiye’nin uzlaşması olsa sorun yok. Mınbiç büyük pazarlığın bir parçasıdır. Mınbiç tek başına değil. Ne konuda uzlaştıkları henüz açık değil TSK’nin bugünkü açıklamasından bir gün önce Amerikalı yetkililer Suriye’den çıkmayacaklarını, kalıcı olacaklarını söylediler. Görünen o perde arkasından bir şeyler yürütüyorlar. Amerika’nın burada kalıcı olmak istemesinin Mınbiç pazarlığı ile ilgisi olduğu inancındayım. Tabi bu konulara ilişkin ne Türkiye, ne de ABD herhangi bir ayrıntıdan söz etmiyor. Onlar ayrıntı vermeyince biz de doğrusu anlaşmalarının içeriğiyle ilgili ayrıntılara vakıf olamıyoruz. Sadece öngörüde bulunabiliyoruz.

– Nasıl öngörüler?

Dikkat çekici noktalar var. Bunlardan söz etmek gerekir. Şimdi bunlar kendi aralarında anlaşıp ‘burası senin, şurası benim’ diyebiliyorlar. Bu hakkı kendilerinde görüyorlar. Bu adımları atanlar üzerinde pazarlık ettikleri bölge halkının iradesini görmüyor, hiçe sayıyorlar. Bölgeyi ganimet görüp paylaşanların bölge halkının iradesine zerre saygısı yoktur. Bu önemli bir durumdur. Özellikle Mınbiç açısından söz edersek, bu kentte biri askeri, diğeri sivil iki meclis vardır. Bu meclisler halkın iradesini temsil eden kurumlardır.

– Bu uzlaşının ne olduğundan Mınbiç’teki meclislerin bilgisi yok mu?

ABD ile Türkiye’nin ne üzerinde uzlaştığını biz de bilmiyoruz. Benim de bir bilgim yok. Eğer Mınbiç’teki askeri ve sivil meclis ‘bu anlaşmayı kabul etmiyoruz’ diyorlarsa, iradelerine saygı gösterilmediğini anlatıyorlarsa şunu da görmek gerekir ki bu anlaşmaya tepki gösterecek, karşı çıkacaklardır. Mınbiç halkı, Türkiye’nin işgalindeki Cerablus’ta, Bab’da ne yaşandığının tanığıdır. Bunu bilen Mınbiç halkı kendi kentlerinin de aynı duruma düşmesini istemiyor, istemez de.

“MINBİÇ’TE YPG VE YPJ YOK”

– Türkiye YPG’nin kentteki varlığını gerekçe gösteriyor ama…

Herkes biliyor. Suriye Demokratik Güçleri olsun, YPG veya YPJ olsun, bunlar terörizme karşı mücadelede alan işgalini hedeflemiyorlar. Bir alanı özgürleştirdiklerinde işleri tamamlanınca, özgürleştirdikleri alan güvenli duruma gelince yönetimi bölge halkının meclislerine devredip geri çekiliyorlar. Mınbiç’te de aynısı oldu. Bu kent özgürleştirildikten sonra adım adım geri çekilmenin planını yaptılar. Mınbiç kendi ayakları üzerinde durabilecek noktaya geldiğinde de tamamen geri çekildiler. YPG ve YPJ, Mınbiç’ten çekildiklerini açıkça ilan etti, üstelik. Demokratik Suriye Güçleri olsun, bu çatının altında mücadele eden YPG ve YPJ olsun, bunlar kentleri, kasaba ve köyleri terörist güçlerden temizleyen kurtuluş güçleridir. Yerleşim yerlerinin iç güvenliklerini, asayişlerini sağlayan kurumlar değil.

– Türkiye’nin istediği ne, peki?

Türkiye’nin istediği işgaldir. ‘Ben gelir, işgal ederim, hakimiyet kurarım’ diyor. Bunu yalnız başına da yapmıyor. Eğittiği gruplar var. Destek verdikleri var. Bunlar ister diğer çete grupları, ister El Nusra Cephesi ya da IŞİD olsun, Türkiye’nin desteğiyle girdikleri her bölgeyi işgal edip bir daha geri çekilmiyorlar. Arada çok fark var. Kurtuluş güçleri ile işgal güçleri bir olamaz.

– Taraflar bunu bilmiyor mu?

Bu durumu her görüşmemizde tüm taraflara anlatıyoruz. Amerikan güçlerine de benzer şeyleri söylüyoruz. Bu nedenle halkın iradesi önemlidir ve halkın iradesine saygı göstermek gerekir.

“SURİYE DEMOKRATİK GÜÇLERİ İLE ULUSLARARASI GÜÇLER KARŞI KARŞIYA GELMEZ”

– Önemli bir sorun da şu. Uluslararası Koalisyon Güçleri ile Suriye Demokratik Güçleri birçok operasyonu ortak olarak birlikte sürdürüyor. Türkiye ile ABD’nin uzlaşması, Suriye Demokratik Güçleri ile Uluslararası Koalisyonu veya ABD’yi karşı karşıya getirmez mi?

Bu durumun Uluslararası Koalisyon Güçleri ile Suriye Demokratik Güçleri’nin karşı karşıya gelmesine yol açacağını düşünmüyorum. Şimdiye kadar yürüttükleri tüm çalışmaları koordine içinde yaptılar. İşbirliği ve koordine gerektiren bunca işi karşı karşıya gelerek birlikte yapamazlardı. Ancak bu tür durumlarda Afrin’de olduğu gibi sorunlar da yaşanabilir. Türkiye Afrin’de Suriye Demokratik Güçleri’ne saldırdığında Amerika destek vermeyerek onları arkadan hançerledi. Bu, Suriye Demokratik Güçleri’nin bazı operasyonları durdurmasını, Amerikan güçlerinin bazı operasyonlarından desteğini geri çekmesini beraberinde getirdi. Taraflar yani Uluslararası Koalisyon Güçleri veya Amerikan güçleri ile Suriye Demokratik Güçleri karşı karşıya gelmedi. Operasyonlara destek vermemek ile karşı karşıya gelmek, çatışmak aynı şeyler değil. Böyle bir karşı karşıya geliş yaşanacağına ihtimal vermiyorum.

“SURİYE İLE DİYALOGA HAZIRIZ”

– Suriye rejimi ile diyalog girişimleri bu sürede çokça tartışıldı. Esad’ın açıklamasından sonra Suriye Demokratik Meclisi görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Bu tartışmalardan ne anlam çıkarmak gerekir? Görüşüyor musunuz?

Suriye krizinin başından beri esas aldığımız bazı ölçütlerimiz vardı. Ancak rejimin bakış açısı farklıydı. Onlar zorbalıkla, şiddetle herkesi kendilerine köle edebilecekleri inancı taşıyorlardı. Oysa yapmaları gereken diyalog yöntemini benimsemeleri ve karşıdakilerin iradesine saygı duymalarıydı. Bu inanç rejimde yoktu. Savaşa ve şiddete inanıyorlardı. Bugün yaşanan sorunların bir nedeni de budur.

– Esad’ın açıklaması iki yönlüydü. Diyalog önerisi vardı ama şiddet de kullanabiliriz diyordu. Rojava ve Kuzey Suriye yönetiminin de askeri güçleri var artık. Durum ilk günlerdeki gibi değil…

Bizim güçlerimiz savunma amaçlı kurulmuş güçlerdir. Hiçbir zaman bir başka alanlara, güçlere saldırıyı amaç edinmemiş, sadece kendilerine gelen saldırı karşısında bulundukları alanı savunmuşlardır. Bu nedenle başından beri açık şekilde diyalogdan ve siyasi çözümden yana olduğumuzu söylüyor ve bunu savunuyoruz. Ne yazık ki karşımızdaki güçler bu diyaloga açık olmadılar. Cenevre’de olsun, diğer yerlerde olsun görüşümüz hep buydu. Astana’da, Soçi’de bulunmayı da, Cenevre’de siyasal müzakerelerde yer almayı da bunun için istedik.

“TÜRKİYE HEP ENGELLEYİCİ OLDU”

– Size engel olan neydi?

Bu noktaya gelinmesinde Türkiye’nin payı var. Türkiye bizi engelliyordu ve istemiyordu. Türkiye siyasi çözümü de engelliyordu. Biz kapımızı kimseye kapatmış değiliz. Örneğin daha önce farklı muhalif gruplar diyalog için ön şart koşuyorlardı. Biz ise tam aksine, ön şartsız olarak konuşabileceğimizi, sorunları tartışabileceğimizi söylüyoruz. Projelerimiz var. Bu projelerimizi herkesle konuşabiliriz.

– Projeleriniz kabul görür mü?

Biz Suriye’nin parçalanmasını hiçbir zaman istemedik. Demokratik bir Suriye istedik. Suriye’nin, Araplarla, Kürtlerle, Türkmenlerle, diğer halklar ve inançlarla birlikte yaşanabilir bir ülke olması için mücadele ettik. Bu esaslar dahilinde rejimle de oturabiliriz ve sonuna kadar müzakere edebiliriz. Şimdiye kadar kabul etmeyenler onlardır. Biz hazırız.

“SADECE REJİME YAKIN MUHALİF GRUPLARLA GÖRÜŞME OLDU”

– Somut adım var mı? Rejimle bir görüşmeniz, diyalogunuz oldu mu?

Şimdiye kadar herhangi bir görüşme olmadı, adım atılmadı. Sadece niyet ifadeleri var. İki hafta kadar önce bir heyet bölgemize gelmişti. Muhalif kesimlerin oluşturduğu bir heyetti ancak rejime yakın gruplardan oluşuyordu. Bizlerle, diğer partilerle, Özerk Yönetim sorumlularıyla, aşiretlerle, birçok farklı grupla bir araya geldiler. Bir hafta kadar görüşmelerini sürdürdüler. Bunların rejimden bağımsız olarak bu görüşmeleri yaptıkları inancında değilim. Tabi rejim ile bu görüşmelerden sonra ne konuştu bu heyet, onu da bilmiyoruz.

“SURİYE REJİMİ İRAN’IN ÇIKARILMASINI İSTEMEZ”

– Bir başka konuya geçmek istiyorum. Rusya, İran’ın Suriye’den çıkmasını istedi. Rejim buna karşı. Esad, El Alam televizyonuna bir kez daha İran’ın Suriye’den çıkarılmasına karşı olduğunu açıkladı. “Biz onları çağırdık” dedi. İran ve Rusya müttefik değil miydi? Sizce ne oldu?

İran başlangıcından beri Suriye’de var. İlk günlerden beri güçlerini Suriye’ye gönderdi. Hizbullah’ı da gönderen İran. Suriye’de çokça kayıp vermiş bir ülke olduğunu biliyoruz. Suriye rejimine maddi olarak ciddi katkıları oldu. Rejimin ayakta kalması için desteğini hiçbir zaman esirgemedi. Rusya, İran’dan sonra devreye girdi. Rejimin ayakta kalması için çaba gösteren devletlerden biri de Rusya oldu. Şimdilerde, rejimin ayakta kalması için çaba gösteren bu iki devlet arasında uzlaşmazlık olduğu görünüyor. Bu uzlaşmazlığın İsrail ve Amerika’nın güvenliğinden kaynaklandığını belirtenler var. Rejim ise İran’ın ülkeden çıkarılmasına razı değil. Rejimin İran’ın çıkarılması yolundaki isteklere onay vereceğini de sanmıyorum. İran’ın Suriye’de yatırımları var. Rejim bunu gözardı edemez. Farklı bilgiler de var tabi. Örneğin Suriye’de rejime yardım eden İranlılar için ordu kimliği yapıldığı ve Suriye ordusunun bir parçası olarak buralarda kaldıkları yönünde bilgiler var.

“İRAN, REJİMİN ÇIKARLARI DAHİLİNDE BİZE YÖNELMEDİKÇE SORUNUN PARÇASI OLMAYIZ”

– Bu uzlaşmazlığın Rojava ve Kuzey Suriye yönetimine yansıması nasıl olur? Sizi etkilemez mi?

Bizim bölgemiz açısından bu uzlaşmazlığın nelere yol açabileceğine gelirsek şunu belirtmek gerekir ki biz bu sorunun bir parçası değiliz. Tabi hesap etmiyor değiliz. Örneğin İran belki de rejimin çıkarları dahilinde bölgemize yönelebilir. Bu durumda sorun elbet bize de yansır. Biz her sorunun çözümü için diyalogu esas alırız. Buna rağmen halklarımızın iradesini esas almayıp bizi zorla yola getirme gibi bir yöntem denemeye kalkarlarsa hiç kuşku yok kendimizi savunabilecek durumdayız. Şöyle bir durum da var. Şu anda İran’a dönük her taraftan bir saldırı var. Nükleer anlaşması meselesinde, İran’ın uzun menzilli füzeleri konusunda İran’a yönelmeler sürüyor. Bu konularda İran sıkıştırılmaya devam edecek gibi görünüyor.

– İran ile yaşanan kriz sorunu büyütecek gibi duruyor…

Biz amaçlarımızdan vazgeçmiş değiliz ve vazgeçmeyeceğiz. Demokratik bir Suriye’den yanayız. Ancak bu gelişmeler de gösteriyor ki bu amacımıza ulaşmamız sanıldığı kadar kolay olmayacak. Suriye’nin demokratikleşmesi mücadelemiz daha zaman alacak gibi.

“TÜRKİYE, AFRİN İŞGALİNİN KALICI OLMASI İÇİN ÇABALIYOR”

– Afrin’i de sormak istiyorum. Tamamen Türkiye’nin insafına terk edilmiş bir kent oldu Afrin…

Afrin Türkiye tarafından işgal edilmiş bir bölgedir. Türkiye bu işgalin kalıcı olması için çaba gösteriyor. Hesapları bunun üzerine. Suriye’deki terörist örgütlerin sponsorluğunu yapan bizzat Türkiye’nin kendisidir. Türkiye bu örgütlere, El Nusra Cephesi’ne, IŞİD’e, diğer çeteci gruplara destek verdiği sürece bu örgütlerin Suriye’den çıkarılması, bitirilmesi de kolay olmayacak. Söz konusu bu terörist gruplar, Türkiye’nin talimatı ile hareket ediyorlar. Türkiye Afrin’i bu çeteci gruplara başkent yapmak istiyor. Türkiye eğer bu planında başarılı olursa yalnız Afrinliler için, bizler için değil herkes için büyük bir tehlike kapıdadır. Bu Avrupa için de ciddi bir tehlikedir. İdlib’in durumu ortada. Benzer bir durum orada da var. Bunları birlikte düşündüğümüzde nasıl bir risk ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

– “Bu sorun herkesi ilgilendiriyor” diyorsunuz ama başka kimseden ses çıkmıyor.

Başından beri söylüyoruz. Afrin, Suriye’nin bir parçasıdır. Büyük çoğunluğu Kürt olan, birçok halkın ve inancın bir arada yaşadığı bir coğrafyadır. Bu kentin demografisinin bozulması yönünde de adımlar atılıyor. Kürtlerin çoğu çıkarılmıştır. Ne yazık ki bu görülmüyor.

“AFRİN’DE ARTIK GERİLLA DİRENİŞİ VARDIR”

– Afrin’de büyük bir direniş sürerken birden bire geri çekilme yaşandı. Bu karar nasıl alındı?

Afrin’de direniş devam ediyor. Şimdiye kadar devam eden bu direniş, Türkiye’nin ve çetelerin Afrin’den çıkarılmasına kadar da sürecek. Afrin’de artık nizami bir savaş değil gerilla savaşı yürütülmektedir. Türk askerleri ve çete grupları neredeyse her gün kayıp veriyor. Türkiye Afrin’e yöneldiğinde başlangıçta cephe savaşı yürütüldü. Türkiye’nin elindeki ileri teknoloji cephe savaşının sürdürülmesini olanaksız kıldı. İnsansız hava araçları, savaş uçakları, uzun menzilli füzeler, toplar, kısacası NATO’nun envanterindeki tüm silahlar Afrin’de kullanıldı ve cephe savaşı sürdürülmesinin önünü kesti. Çokça sivil insan yaşamını kaybedecekti. Emsalsiz bir direniş vardı ancak Türkiye’nin elindeki teknoloji karşısında nizami savaş yürütmek kolay değildi. Bu nedenle geri çekilme esas alındı ve gerilla tarzı savaş benimsendi. Dünyanın hiçbir yerinde nizami bir ordunun gerilla savaşı veren güçleri yendiği görülmemiştir. İnanıyoruz ki Afrin’de işgal son bulacaktır. Ancak tüm bunlara gerek kalmadan da işgale son verilmesi için çabalarımızı sürdürüyoruz. Afrin’den onbinlerce insan çıkmak zorunda kaldı ve bunlar evlerine geri dönmeyi bekliyorlar. Afrinliler kendi topraklarına dönmediği sürece bu sorun son bulmaz. Direniş devam eder. Afrin Suriye’nin bir parçasıdır ve hiçbir zaman Afrin’den vazgeçmeyeceğiz.

“SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN ÖNCELİKLE SURİYELİ GÜÇLER BİRARAYA GELMELİ”

– Suriye geneli için soruyorum. Uluslararası güçlerin uzlaşma girişimlerinde bir ilerleme var mı? Cenevre, Astana, Soçi…

Sorunların çözümü için yürütülen görüşmelere, uzlaşma girişimlerine iki yönden bakmak gerekir. Biri, Suriye’deki güçlerin kendi içindeki uzlaşısıdır. Bu konuda Suriye’de sürdürülen çalışmalar, çabalar var. Bir evin içinde beraber yaşayan insanlar olarak uzlaşının nasıl olacağına birlikte karar vermeliyiz. Yeni bir anayasa yapılması, Suriye’nin demokratikleştirilmesi, halkların ve farklı inanç gruplarının bir arada ve özgürce yaşaması için Suriyelilerin kendi içlerinde yürütecekleri uzlaşı girişimleri, diyalog ve müzakere esastır. Bu uzlaşı, başka uzlaşıları da etkileyecektir.

– Diğer yön hangisi?

Uluslararası duruma açısından da şöyle bakmakta yarar var. Nihayetinde Suriye ile ilgilenen her güç kendi çıkarlarının peşinde koşuyor. Herkes Suriye’de kendi hakimiyet alanını oluşturmanın peşinde. Eğer biz Suriye’de kendi içimizde uzlaşırsak bunlarla uzlaşı aramaya gerek kalmayacağını biliyoruz. Ancak bu iç uzlaşıyı sağlayamazsak uluslararası güçlere müracaat etmek zorunda kalırız. Rusya, Amerika, İran, Türkiye ve diğerleri… Bunların her biri kendi çıkarı peşinde koşuyor. Suriye’de ne işleri var? Bu arada uluslararası güçlerin de kendi içinde çelişkileri var. Bunlar arasında da çıkar değil, çözüm amaçlı işbirliği olur ve uzlaşırlarsa çözüm daha yakın olur. Ancak tüm bunlar o kadar kolay görünmüyor.

– Sorunun hızlı çözümü için ne yapılabilir?

Biz Suriye’de kendi içimizde uzlaşmalı, uluslararası güçlerden de sorunumuzun çözümü için bize yardımcı olmalarını istemeliyiz. Örneğin biz Cenevre’de, Astana ve Soçi’de olmayı, sorunumuzu buralarda müzakere etmeyi istedik. Ancak Suriye’de çözümden yana olmayanlar, başta da Türkiye hep engelleyici oldular.

– Türkiye istemedikçe çözüm olmaz mı?

Türkiye, Suriye’de çözümden yana değil. Amaçları farklı. Erdoğan’ın Suriye üzerinden amaçladığı çözüm değil. Mesele bu yönüyle Türkiye tarafından karmaşıklaştırılıyor. Çabamız, uluslararası güçlerin de bu realiteyi görmesi yönünde. Eğer bu realite görülür ve halkların yararına çözüm esas alınırsa, yaşanan rezalete son verilmesi, Suriye halklarının kendi iç çözümlerini geliştirmesi daha kolay olur. Uluslararası güçler engel olmak, kendi çıkarlarını öne çıkarmak yerine bu konuda yardımcı olmalı.

Fehim Işık

1961 yılında diyarbakır’da doğdu. ilk ve ortaöğrenimini diyarbakır’da tamamladı. 1988 yılında dicle üniversitesi fen edebiyat fakültesi biyoloji bölümü’nü bitirdikten sonra kısa bir dönem batman’da öğretmenlik yaptı. 1989 yılında gazeteciliğe başladı. aynı yıl yayınlanan bir yazısı nedeniyle 2 yıl cezaevinde kalan ışık, gazeteciliği 2000 yılına kadar sürdürdü. ışık en son, kürtçe-türkçe yayınlanan haftalık ronahi ve hêvi adlı gazetelerin genel yayın yönetmenliğini üstlendi.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.