Aktüel Yorum

Okulcu Eğitimin İflası

OKULCU EĞİTİMİN İFLASI

Uygarlık deyince ne gelir akla? Bilim, teknoloji, felsefe, iyi yaşam koşulları, özgürlük vs. Genellikle bu türden pozitif değerler ve disiplinler söylenir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir araştırma yapılsa sonuç böyle çıkar. Peki bu doğru mu? Doğru değil elbette. Çünkü savaş, silahlar, sömürü, zulüm ve soykırımlar da uygarlığın ürünüdür. En basitinden söyleyelim modern bilim olmadan bunca silah asla ve asla üretilemez.

İlkel denilen, yalın ve komünal toplumlardan uygar topluma geçişle birlikte bilim ve felsefeye paralel olarak mülkün, sınıfların, toplumsal artığın ve sömürünün de yolu açılmıştır. Uygarlık, her çağda insanlığın değil temelde egemen sınıfların uygarlığı olmuştur. Emekçi sınıflar ve ezilen halklar bugünkü uygarlığı, bilimi, felsefeyi, okulu, eğitimi, kültürü sorgulamak, aşmak ve kendi uygarlığını, kendi modernizmini inşa etmek durumundadır. Geçici olarak sömürücü sınıfların araç gereçlerini, düşünme yöntemini kullanmak zorunda kalsa bile feodal – burjuva uygarlığını ortadan kaldırmak durumundadır.

Bugünkü uygarlık modern bilimiyle, teknolojisiyle, modern silahlarıyla, modern kimyasal ve nükleer savaş aygıtlarıyla tüm evren için büyük bir başbelasıdır. Bu uygarlık ve modernizm belası, 20. yüzyılda iki kez çıkardığı emperyalist savaşlarla yüz milyona yakın insanı yok etmiştir. 21. yüzyılda da böyle bir risk vardır. Bunu önlemek için enternasyonal proletarya ve dünya halklarının felsefi – ideolojik ve örgütsel mücadele yürütmesi kaçınılmazdır.

Kapitalist, emperyalist sistem, uygarlık, modernizm, okul, eğitim, hukuk, aile, üniversite, bilim, sanat gibi kavramların arkasına saklanmasını çok iyi beceriyor. “Algı” ve “ideoloji” üretmekte çok yeteneklidir. İnsanlık karşıtı ideolojik algılar üretiyor öncelikle. Bu algıları konumuz olan okul, adliye, kilise yanında stadyum, medya, sosyal medya, cami ve benzer dini ve milli, seküler kurumlar yardımıyla kitlelere şırınga ediyor. Modern bazı değer ve zenginliklerin insanlığa bir fayda kattığı düşünülse bile, bu durum meselenin kesinlikle ikincil boyutuna karşılık düşer.

Adım adım, sorgulayarak gidelim. Uygarlık, bilim, felsefe, teknoloji, eğitilmiş insan, özgürlük vs ise bunun ancak küçük bir kısmı doğrudur ama yanlış tarafı vardır ve elbette ki daha çoktur. Uygar toplum demek mülk toplumu demektir. Mülkü olmayan, insan sayılmaz. İnsan sayılsa bile vatandaş sayılmaz. Aristoteles’te, Farabi’de, liberal filozoflarda, örneğin Locke’ta, Kant’ta, Hegel’de bu anlayış söylediğim gibidir. Feodal – Burjuva uygarlığının okullarında, üniversitelerinde okuyanlar da uygarlığa benzemektedir. Bunun benzerini Marx da söyler: Kapitalizm kendi suretinde insanlar yetiştirir. Eklemeyi unutmuş gibidir: Bunu en çok da okullarda modern eğitim yoluyla yapar!

Sınıflı toplumların “uygar” tarihinde emekçiler gibi kadınların da adı yoktur. Uygarlık, insana olduğu gibi doğaya ve canlıya da düşman olan sistemin adıdır. Onun en güçlü payandası şüphesiz ki geçmişte kilise, manastır, medrese, cami ve benzeri dini kurumlardı. Çağımızda bunun yerini okullar, üniversiteler almıştır. Ülkemizin yakın tarihinde her kente, cami yapılır gibi onlarca üniversite yapılması başka neyin göstergesidir. Üstelik bu yenilikleri egemen sınıflar, kitlelere uygarlık, eğitimli toplum, modern olmak biçiminde lanse ediyor.

Oysa uygarlık demek, sömürü ilişkilerinin, hukukun, devletin, ailenin, ordunun, polisin icat edildiği bir toplum sistemidir. Uygarlık silahların, savaşların kendini sürekli ürettiği bir sistem demektir. Uygar toplumda bilim, felsefe, siyaset, sanat esasen uygar topluma hizmet eder. Çok az da kitlelere dokunmasının kesinlikle kıymeti harbiyesi yoktur.

Uygarlık koşullarında bilim ve teknolojinin sonuçlarından her zaman öncelikle egemen sınıflar yararlanır. Otomobilin, uçağın, yatın, trenin, helikopterin sahibi her zaman öncelikle egemen sınıflardır. Buna rağmen uygarlığı, modernizmi en çok da emekçiler savunur. “Birgün benim de olur” diyerek yapar bunu. Uygar toplum sınıflı toplum anlamına gelir, rekabet vardır, savaş vardır ve dolayısıyla sürekli kriz halindedir. Marx burjuva uygarlığının yani kapitalist üretim biçiminin zorunlu olarak kriz ürettiğini söyler. Aslında önceki toplumlar da, feodal ve köleci uygarlıklar da kriz içinde oldular.

Bu haftaki Felsefenin Gözü’nde uygarlığın krizi açısından okul ve üniversitelere, eğitim kurumlarına bakıp, yazı, kitap ve yazarlık gibi kurumları irdelemeyi, analiz ve yorumlar yapmayı sürdüreceğiz. Okul, hapishane, hastane neden vardır? En ücra yerlere dek yol, su, elektrik neden götürülür? Yanıtlar muhteliftir. Devrimci felsefenin optiğinden bakarsak burjuva toplumunun sanayi için teknik elaman, bürokrat, savaşçı, yönetici ve bilim elamanına ihtiyacı duyduğunu görürüz. Zorunlu okul (İlköğretim), üniversite esasta bunun için vardır.

Kapitalizm ve emperyalizm çağının adına sıklıkla modernizm, uygarlık, medeniyet, çağdaşlık, küreselleşme denilir. Adına hangi şatafatlı sözü söylerlerse söylesinler bu çağın kendine özgü ilkeleri vardır: Kar, faiz, rant… Dolayısıyla modern, uygarlık çağında eğitim kurumları yanında yol, su, elektrik gibi maddi ürün ve hizmetlerin kitlelere ulaştırmasının nedeni, kapitalizm genişlesin, yaygınlaşsın, pazar haline gelsin ve elektronik ürünler satılsın diyedir. Şimdilerde en uzak, kırsal bölgelere dek internetin taşınmasının motivasyonu da aynıdır. Hastane çalışacak, üretecek ve tüketecek “sağlıklı” bireyler yetiştirmek için vardır. Halk sağlığı için değildir! Eğitim ve halk sağlığı ikincildir. Hapishane, suçlunun islahı için değil diğer bireylere gözdağı vermek içindir. Kapitalizmin sınırlarını genişletmek içindir. Yani işgücü istihdam etmek ve pazar için bürokrasi için vs.

Sınıflı uygar toplumlar sürekli kriz halindedir. Bu yüzden de köleci uygarlıklar her süreçte kriz içinde olmuş ve binlerce yıl ayakta kalmasına rağmen çökmekten kurtulamamıştır. Köleci uygarlık gibi feodal uygarlık da kriz içinde olmuş ve yarattığı bütün eğitim kurumları, kilise, kadetral, manastır okulları, cami ve medreseler iflas etmiş veya etmek üzeredir. Bugünkü uygarlık da (burjuva uygarlığı) çöküşten kurtulamaz. Başta okul, üniversite, eğitim bürokrasisi, laik dini ve milli eğitim kurumları da iflasın eşiğindedir. Dolayısıyla öncekiler gibi bu modern kurumların da sonsuza dek var olacağını kimse iddia edemez. İddia eden varsa beri gelsin!

Mehmet Akkaya

1964’te Malatya’da doğdu. İlkokulu Malatya’da okudu; orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Kocasinan Lisesi’nden sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji, İnsan Bilimleri ve Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans (master) yaptı; dil ve kültür felsefesi konusundaki tez çalışmasıyla mezun oldu. Çeşitli gazete ve kültür-sanat-felsefe dergilerinde bilim, sanat, felsefe ve politika içerikli yazdığı yazılarla biliniyor. Akkaya, televizyon ekranlarında yaptığı felsefe/düşünce programlarıyla da tanınıyor. 2008’den itibaren kitap çalışmalarına yoğunlaşan yazarımızın eserleri felsefe, bilim, sanat ve politika meraklıları tarafından ilgiyle izleniyor.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu