Aktüel Yorum

MHP VE MİLLİYETÇİLİK -2-

Çin’in Uygur Türkleri’ne yaptığı baskılar karşısında tepki verenler aynı tepkiyi kendileri kendi ülkelerinde Kürtler’e ya da diğer azınlıklara yaptıklarında veremezler.

Türkiye’de toplumun büyük bir çoğunluğunun göremediği şey: kendisine yapılan haksızlıklar karşısında verdiği tepkiyi, kendisi veya kendisi gibi olanlar başka ulusal kimliklere yaptığında veremez. En güncel örnek Uygur Türkleri’dir. Çin’in Uygur Türkleri’ne yaptığı baskılar karşısında tepki verenler aynı tepkiyi kendileri kendi ülkelerinde Kürtler’e ya da diğer azınlıklara yaptıklarında veremezler.

Aslında bu tam da Ernst Gellner’in belirttiği gibi bir duygudur: “Ulusçuluk öncelikle siyasi birim ile ulusal birimin çakışmalarını öngören siyasal bir ilkedir. Bir duygu ya da hareket olarak ulusçuluğu en iyi tanımlayan duygu budur. Ulusçu duygu ya bu ilkenin çiğnenmesinin yarattığı kızgınlıktan ya da onun gerçekleşmesinden duyulan tatminden kaynaklanır. Ulusçu harekete can veren böyle bir duygudur.”

Türkiye gibi “yeni sömürge” ülkelerde hükümetler siyasi beceriksizliklerinin ve özellikle de karıştıkları yolsuzluk, yağma ve talanın üzerini örtmek için milliyetçi söylemlere sıklıkla yönelirler. Ülke içinde halkın dışarıdan gelen sömürgeci güçler tarafından kuşatıldığı ve Batı ve Amerikan emperyalizminin işgali altında olduğu algısını yaratırlar. Her ne kadar kendileri emperyalizme göbekten bağlı olsalar da amaç halkta dışarıdan kuşatılmış bir kale duygusunu ve paranoyasını büyütmektir. Böylece tüm muhalifleri ajan ya da terörist olarak suçlayarak ideolojik ve siyasi bütünlük sağlamak mümkün ve yararlıdır. Bugün MHP ve AKP ortaklığında Cumhur İttifakı’nın yaptığı aslında tam da budur.

Diğer taraftan Türkiye özelinde, ülkemizde yolu çoktan yarılayan insanların gündelik hayatlarında yıllarca şahit oldukları iki paranoya vardır. Adeta çoğu insan, sabahtan akşama kadar bilindik koşuşturmacanın içinde hemen hemen her gün bu iki paranoya ile karşılaşmıştır. Çünkü siyasiler ve toplumun belli başlı “kastlaşmış” gruplarına mensup kişiler bu iki paranoyadan büyük maddi ve siyasi çıkar sağlarlar. Bunlardan birincisi şaşmaz bir şekilde çocukluktan itibaren beyinlerimizi yıkarcasına ve beyinlerimize kazınırcasına rutin hayatımızın her yerinde gözümüze sokulan adeta tanrısal bir Türklük tapıncıdır. İkincisi ise, neredeyse yetmiş senedir -emperyalistlerle her türlü ilişkiye rağmen- bizi bölmeye çalışan emperyalist Amerika’dır. Bu iki paranoya tek bir çatı altında toplumun muhalif kesimlerinin pek çoğunu bir araya getirir. Milliyetçilik ve Amerikan emperyalizmi “karşıtlığı”. Aslında ülke içerisinde tüm yolsuzlukların ve talanın üzerini örtmekte kullanılan milliyetçilik ve Amerikan emperyalizmi karşıtlığı neredeyse cumhuriyetin kazanımlarını savunan tüm ilerici ve muhalif kesimleri tuzağına düşürür.

Türkiye’de işler sarpa sardıkça, dönem dönem “nötralize” edilen “gavur” alerjisi ve milliyetçi tepkiler su yüzüne çıkartılır. Aslında Türkiye’de muhalif sayılan ulusalcıların neden anti-emperyalizme bu kadar çok sarıldıklarını çözmek çok kolaydır. Çünkü kapitalizme ve serbest piyasa ekonomisine karşı olmayan  ulusalcıların derdi emperyalizm değildir. Onların hazmedemedikleri Türkiye’nin neden emperyalist bir ülke olamadığıdır. Eğer Türkiye emperyalist bir ülke olsa anti-emperyalist duruşları da anında yok olacaktır. Bu yüzden de ana muhalefet partisi ve HDP dışındaki muhalefet partileri -buna bazı sosyalist sol partiler de dahil- AKP ve MHP’nin dış politikaları karşısında destekler mahiyette sessiz ve tarafsız davranma eğilimine girerler.

Anti-emperyalizm demek kendi halkının yarısının üzerinden acımasızca bir silindir gibi geçen bir otoriteri desteklemek olmamalıdır. Bunların anti-emperyalistlikleri nüfuz alanlarında söz sahibi olabilme yarışıdır. Bu tip bir desteklemeden tek bir sonuç çıkar: Anti-emperyalizm bahanesiyle halkın çoğunu sefalete götüren ve muhalif insanları göçe zorlayan bir otoriteri desteklemek insanı ilerici değil gerici yapar. Aynı zamanda anti-emperyalizm kavramının içini de boşaltır.

Eğer bugün Türkiye halkları acı ve açlık çekiyorsa, toplumsal servet yağmalanıyorsa ve insanlar sebepsiz yere sadece fikirlerinden dolayı hapsediliyorsa bunun nedeni sadece Washington’un istikrarı bozma girişimleri değildir. Bunda hükümetin eylem ve eylemsizliklerini içeren siyasi beceriksizliklerinin, muhalefetin “ihaneti”nin, devlet kurumlarının şiddetinin sıklığının, generallerin ve üst düzey politikacıların karıştığı yolsuzluklar ve rüşvetin ve de siyasiler eliyle toplumun yeniden militerleştirilmesi ve para-militerleştirilmesinin de epeyce payı var.

Kısacası MHP ve diğer tüm aşırı milliyetçi parti ve örgütler bu gelişmelerde önemli aktörlerdir. Ve tüm bunların dayanak noktası ise “Milletler ve Milliyetçilik”tir.

Devam edecek…

Mustafa Kumanova

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.