Aktüel Yorum

İhtiyaç duyulan kişi değil net bir program

Böyle olunca da o kişinin bariz bir “olumsuz” davranışında büyük bir hayal kırıklığına uğruyorlar. Şu anda İmamoğlu örneğinde olduğu gibi. Aslında bu hayal kırıklıklarının sebebi kişiler değil topluma sunulamayan net bir program eksikliği.

Şu anda sahip olduğumuz toplum türünün zorlayıcı ve baskıcı limitler koyan kurumlarının sayısı gün geçtikçe çoğalıyor.  Ve bu kurumların tek adam ve belli otoritelerin eline geçmeye başladığı günümüzde bu baskıcı ve zorlayıcı kurumlardan nasıl kurtulabileceğimize ilişkin somut ve pratik bir uygulamayı düşünmenin zamanı geldi de geçiyor. Genelde bir otoriterlik altında ezilenler kurtuluşu bir öncü ya da bir parti liderinde arıyorlar. Ve ona sahip olmadığı ya da altında ezileceği inanılmaz sorumluluklar yükleme ve ona onda olmayan özellikler vehmetme yoluna sapıyorlar. Böyle olunca da o kişinin bariz bir “olumsuz” davranışında büyük bir hayal kırıklığına uğruyorlar. Şu anda İmamoğlu örneğinde olduğu gibi. Aslında bu hayal kırıklıklarının sebebi kişiler değil topluma sunulamayan net bir program eksikliği. Bu yüzden de bu otoriterlikten kurtulamıyoruz. Demokrasi ve otoriterlik arasında bocalayan absürt bir sistem kısır bir döngü içerisinde devam ediyor. Net olmayan bir toplumsal dönüşüm hedefi demokrasi ve otoriterlik arasındaki gelgitlerle milliyetçi ve dini duygulara kurban ediliyor. Programsızlık kişilerle giderilmeye çalışılıyor. Sosyalist sol ise bu gelgitler içerisinde yalpalamaya devam ediyor.

Hiç kimse şu anda yaşadığı maddi konforun altında bir sistemde yaşamak istemez. Bu çok açık…ancak hiç kimse tahrip edilmiş karanlık bir distopyanın içinde yaşamak da istemez…

Bir an için ülkemizin şu anki halini bir düşünün…ülkemizi yönetenlerin profilini…yapılan yağma ve talanı bir kenara bırakın…daha da kötüsü bizi yöneten kişilerin en iyi olduğu şey nefret…kelimenin tam anlamıyla nefret…düşünebiliyor musunuz bir insanın en iyi yaptığı şeyin nefret olmasını…nefret ekip kin büyütmesini…ve geldiği noktada işkence, baskı ve yasakların mışıl mışıl uyuduğu yastığı olmasını…ve de aynada yüzünün olmamasını…işte asıl tehlike budur…çünkü tek adam bir tek adamdır…ama onun peşinden giden milyonlardır…aynada yüzü olmayan milyonlar…kendinden olmayana yaşama hakkı tanımayan milyonlar…

Bu karanlıktan kurutuluş için farklı bir sistemin nasıl olacağına ilişkin konuşmanın zamanı gelmedi mi? En azından kendi ülkemiz için…Kürdüyle Türküyle, Alevisi ve Müslümanı ile, erkeği, kadını, LGBT’lisi ile katılımcı bir demokrasinin ve katılımcı bir ekonominin(kurumların hesap verebilirliği) nasıl olacağını konuşmanın vakti gelmedi mi? Tereddütleri ve saçma sapan ego ve örgütsel kavgaları bir kenara bırakmanın vakti gelmedi mi?

İşler artık yürümüyor. Çünkü,

Modern kapitalizmin yaslandığı liberalizmin en temel ilkelerini dahi raydan çıkartacak kadar kendini kaybeden finans kapital ABD ve AB’de bocalamaya başlıyor. Finans kapital canavarını besleyen ve onun hizmetindeki ABD ve AB merkez bankaları uyguladıkları varlık alımı programlarını ve negatif faiz politikalarını sonlandırma ile karşı karşıya kalmış durumdalar çünkü bu kadar çok para bolluğunda enflasyon oranları beklenmedik derecede hızlı yükselerek kalıcı bir hale gelmeye başlıyor. Toplumsal servet transferinin, diğer bir deyişle alttakilerden üsttekilere para transferinin merkez bankaları eliyle yürütüldüğü günümüzde tüm enflasyonist baskılara rağmen hala yeterli faiz artırımına gitmeyen ve varlık alım programlarını sonlandırmayan merkez bankaları enflasyonun beraberinde toplumsal patlamalar getireceğini çok iyi biliyorlar. Zengin ve fakir arasındaki makasın tarihte görülmediği kadar açıldığı bir dönemde meydana gelecek toplumsal patlamalar karşısında finans kapital hayatta kalmak için her yolu deneyecektir.

Kapitalistler karı en üst düzeye çıkartmak için küresel düzeyde ya da bulundukları ülkelerde kendilerini kabul ettirerek hareket ederler. İşçi sınıfının sömürüsünü gerçekleştirmek için güçlerini kullanırlar. Bu bağlamda kapitalist çalıştırdığı işçilerin artı-değerini çalar. Bir finans kapitalist ise insanlığın tüm değerlerini çalar. Merkez bankalarını ve bankaları kontrol eden finans kapitalistler sömürüyü bambaşka bir seviyeye çıkartırlar. Düşünce ve duyguyu dahi fiyatlandırırlar. Şiiri ve aşkı dahi fiyatlandırırlar. Onlar için insanlığın değeri bir tuş basımı kadardır. Ve bu finans kapital tehlikede olduğunu hissettiğinde en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlara açık hale gelerek faşizmi piyasaya sürecektir.

Diğer taraftan işler bu devletçilik(kamuculuk) anlayışı ile de yürümüyor. Çünkü devlet dediğimiz yapılanma bireyin tüm özgürlüğünü ve haklarını kendi varlığına bir tehdit olarak görüp baskılıyor. Bireyin özgürlük ve demokrasiye erişimini engelliyor…

İşte tam da bu yüzden artık meselelerin özünü masaya yatırmanın vakti geldi. Türkiye özelinde ilerici, demokrat ve adil paylaşım yanlısı olduğunu iddia eden muhalif partiler kapitalizmin ve tek adamlığın baskısının cenderesinde bunalan yoksullara bir alternatif program sunmak zorundalar. Aksi halde bu alternatifi bir programın da ötesinde bir kimlik olarak ezilenlere faşizm sunacaktır.

 

Mustafa Kumanova

 

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.