Aktüel Yorum

İlk kurşun, son kurşun ve ihtimaller

PKK’nin silahları teslim edeceği ile ilgili haberler yoğunlaştı. Bu haberlere göre silah bırakma uygulaması pek yakında Süleymaniye’de, bir grup gerilla tarafından gerçekleştirilecek.

Eğer bu haberler doğruysa, devletin içinde adı konmamış süreci yürüten kesim karşı karşıya olduğu baskıdan kurtulma fırsatı elde edecek. Sürece tereddütle yaklaşan CHP’nin de kurulacak olan Komisyon’a, İyi Parti ve Zafer Partisi’nin karşı çıkışlarına rağmen katılması kolaylaşacak. Erdoğan ve AKP’nin “silah bırakılmadıkça demokratik adım atılmaz” bahanesi ortadan kalkacak.

Böyle bir durumda Erdoğan’ın demokratik adım atarken CHP’ye dönük operasyonları sürdürmek imkanı da zayıflayacak. Kamuoyu, Öcalan’la demokratik uzlaşmaya yönelen iktidarın CHP’ye dönük operasyonlarına daha güçlü tepki verecek.

Şu anda bu pozitif ihtimallere rağmen, Kürt toplumunda ciddi kaygıların olduğu açıktır. Hele iktidarın PKK’nin silah bırakmasına karşı gerekli demokratik adımları atmaması karşısında bu kaygılar büyüyecek. Başlatılan sürece güven duygusu zayıflayabilecek. “Silahlı mücadeleye son verdik, PKK’yi feshettik, şimdi de silahları bırakıyoruz, biz bu süreçten ne elde ettik?” sorusu yaygınlaşacak. “Gerilla silahsızlandığı halde iktidar üstümüzdeki baskıyı sürdürüp daha da artırırsa bizi kim savunacak?” sorusu da zihinleri bulandıracak. Zihin bulanıklığı halkın kendini savunma gücünü zayıflatacak.

O nedenle bütün bu kaygıları giderecek ikna edici cevaplara ihtiyaç var.

Benim aklımın erdiği kadarıyla cevaplarım şöyle:

Bana göre silahlı mücadelenin birinci aşaması 2015 yılında sona erdi. Gerilla Kobanê savaşında, Rojava devrimini zafere ulaştırmada büyük bir rol oynama pahasına, yenilmese de Bakur’daki üstünlüğünü kaybetti. Devlet yeni tekniklerle kısmi üstünlük kazandı. O güne kadar sivil halkı devlet güçlerinin ve korucuların saldırılarına karşı gerilla büyük ölçüde güvenliğe alabilirken, bu işlev zayıfladı. Halk bu zayıflığın ağır bedellerini ödedi.

Ancak aradan on yıl geçti.Bir yandan gerilla kendini yeniden her bakımdan güçlendirdi, özellikle Başûr’da Türk devleti gerillayı yok etme amacına ulaşamadı, diğer yandan Newrozlarda, mitinglerde, sokaklarda ve bir dizi seçimlerde görüldü ki, silahlı mücadele sürecinde Kürt halkı yenilmez bir sivil güç düzeyine yükseldi. En son yapılan yerel seçimlerde Kürt seçmen, CHP’yle yaptığı “kent uzlaşısıyla” AKP-MHP iktidarını azınlığa düşürmede belirleyici rol oynadı. PKK’nin Bakur’da silah bırakması bu belirleyici rolü zayıflatmak şöyle dursun, iktidarın “terörle mücadele ediyorum” diyerek Kürt halkının demokratik iradesine yönelik saldırılarını “gerekçesiz” bırakacak, Kürdistan kentlerinde ve köylerinde uygulanan fiili OHAL rejiminin meşruiyetini kökten ortadan kaldıracak, tutuklamaların, işkencelerin, kaçırma ve katletmelerin “bahanesi” son bulacaktır.

Daha önemlisi Başkan Apo’nun inisiyatifindeki barış ve demokratik toplum sürecini oyalayarak süründürmenin bahanesi ortadan kalkacağı için, iktidar tüm Türkiye’de demokratik adımlar atmak zorunda kalacaktır.

Atmazsa, binbir bahaneyle PKK’nin silah bırakmasına olumlu yanıt vermez, Kürt halkı ve artık rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türk halkı üstündeki hukuksuz baskıları sürdürürse ne yapılacaktır? Soru meşrudur. Çünkü AKP iktidarı bir yandan “devletin beka sorunu” nedeniyle “iç cephesini” Kürt halkıyla barışarak çözme zorunluluğu ile karşı karşıyadır, diğer yandan bunu demokratikleşerek gerçekleştirmenin kendi “iktidarının beka sorununa yol açacağı” gerçeğiyle karşı karşıyadır. Erdoğan “devletin bekası” adına iktidardan düşme ihtimalini göze alırsa ne ala! Ama ya iktidardan düşmeyi göze alamaz ve iktidarda kalmak adına barış ve demokratik toplum sürecini DEM Parti’yi oyalamanın aleti haline getirir, CHP’yi ise yıkıcı operasyonlarla zayıflatma yoluna giderse ne olacak?

Kürt halkı Başkan Apo’nun büyük bir azim ve fedakârlıkla yürüdüğü yolun iktidar tarafından tıkandığı sonucuna vardığı gün “seçmenlikten gelen gücünü” iktidara hatırlatır, bu hatırlatmayı anlamadığı durumda “kent uzlaşısıyla” ilk adımını atan “Türk-Kürt kardeşliğini” iktidara karşı ülke çapında bir ittifaka çevirerek, TBMM’nin bileşimini barış ve demokrasiyi inşa edecek ölçüde değiştirmeye yönelir.

Adı konmayan süreç ya önümüzdeki erken ya da zamanında seçimden önce demokrasiye ve barışa yol açar ya da ilk seçimle birlikte demokrasinin ve barışın yolu açılır. Yani ya şimdi iktidarla birlikte müzakere sonucunda ya da yarın muhalefetle birlikte seçim sonucunda. Kürt halkı alternatifsiz değildir.

Hemen itiraz geliyor: Ya iktidar “seçimsiz diktatörlüğe” yönelirse?

İşte o zaman Türk halkı, Kürt halkının yüz yıldır yürüdüğü, böyle bir durumda yine yürüyeceği yolun biricik doğru yol olduğunu anlar.

Bir itiraz daha geliyor: Türk halkı ya bu yolun doğru olduğunu anlamaz ve evine dönerse ne olur?

O zaman Türk devleti İsrail ve ABD tarafından Üçüncü Dünya Savaşı’nın “ön safına” itilir ve evine dönenlerin yalnız evi değil, devlet Türkiye halklarının başına bir enkaz olup yıkılır.

PKK’nin silah bırakması bu açıdan bakıldığında Türkiye halkları için “son şanstır.”

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu