Aktüel Yorum

Gözyaşları…

Bütün insanların gözyaşları bir birine mi benzer, aynı şekilde mi akar? Aynı davranış karşısında aynı gözyaşlarını mı akıtırlar acaba?

Bilemiyorum…

Siz hiç; ağlayan bir annenin, bir babanın veya çocukların gözyaşlarını gördünüz mü? O an içinde neler koptuğunu, neler hissettiğini, neden ağladığını anlayabilir misiniz?

Siz hiç; gözleri önünde on iki yaşındaki oğlunun bedenine on üç kurşun sapladığında, birkaç saniye sonra kendisine dönen namluların bedeninde delikler açmadan önceki kısa zaman dilimi içinde bir babanın gözyaşlarının nasıl aktığını anlayabilir misiniz?

Siz hiç; hem kocası hem de oğlu gözlerinin önünde kurşunlanırken bir annenin yüreğinde gelen acının, içini nasıl bıçak gibi parçaladığını, gözyaşlarını nasıl akıttığını anlayabilir misiniz, algılayabilir misiniz?

Eğer bilmiyorsanız, algılamıyorsanız insanları öldürmeye devam edersiniz!

Siz hiç; öldürülen çocuklarının cesetlerini, öldürülen yerden alarak, ellerinde bulunan herhangi bir şeyin içine koyup getirirken, yıkanmalarına izin verilmediği için, dere suyunda yıkamak zorunda kaldıkları çocuklarının naaşları başında nasıl bir gözyaşı döktüklerini biliyor musunuz?

Siz hiç; öldürülen çocuğunuzun naaşını kokmasın diye derin dondurucuda sakladınız mı?

Sizin hiç; anneniz sokak ortasında öldürüldü mü? Öldürüldükten sonra günlerce orada kaldı mı? Annenizin naaşı gözlerinizin önünde şişerken, çaresizlikte seyretmek zorunda kaldınız mı?

Eğer bunları yaşamadıysanız savaş emrini vermeye devam edersiniz.

Siz hiç; Bağlar parkında sadece oynadıkları için „iyi çocukların“ bombalarına kurban giden yedi yaşındaki Mizginin annesinin nasıl ağladığını algılayabilir misiniz?

Siz hiç; Batman’da, beş yaşındaki körpecik bir bebeğin bedeninde kurşunların nasıl bir yara açtığını bilir misiniz, açılan yaralara bakan bir babanın nasıl ağladığını algılayabilir misiniz?

Siz hiç; babası evde “resmi” görevliler tarafında alındıktan sonra, kendisinden bir daha haber alınmayan, cesetleri bir yol, dere kenarında bulunan “kurbanların” çocuklarının nasıl ağladıklarını bilir misiniz?

Eğer bilmeseniz “faili meçhul” cinayetleri işlemeye devam edersiniz.

Siz hiç; sadece gerilladır diye öldürülen oğlunun, kızının cesedine işkence yapılan, verilmeyen, kafaları kesilen, kullukları kesilen… bir çocuğun anne ve babasının nasıl ağladığını bilir misiniz?

Siz hiç; yukarıdan tonlarca bomba aşağı yağdırırken, çaresizlikte sadece dua etmekten başka seçeneği olmayan anne ve babaların nasıl ağladığını algılayabilir misiniz?

Siz hiç; babası, annesi öldürülen bir çocuğun nasıl ağladığını biliyor musunuz?

Siz hiç; aşağılanmanın, haksızlığın, çaresizliğin gözyaşlarını bilir misiniz?

Eğer bunları bilmiyorsanız, hissetmiyorsanız, kırmızı koltuklarınızda oturup talimat vermeye devam edersiniz.

Siz hiç; öldürülmeden önce, on beş – yirmi yaşlarındaki bir gencin son bakışlarında kalan resmin ne olduğun tahmin edebilir misiniz?

Eğer tahmin edemeseniz başkasının çocuğunun yaşamı üzerine çok rahat „atıp tutarsınız, vatan millet nutukları“ ile o gençlere kıymaya devam edersiniz.

Siz hiç; savaştan dolayı göçebe durumuna düşmüş, yiyecek ekmeği olmayan, yatacak yeri kalmayan, çocuklarına yemek götürecek parası olmayan bir babanın çaresizlikte gizli akıttığı gözyaşlarının bıraktığı derin izleri anlayabilir misiniz?

Siz hiç; daha doğar doğmaz „öteki“ olarak damgalanan bir çocuğun, silahların gölgesinde büyürken yüreğinde nasıl izler kaldığını algılaya bilir misiniz?

Siz hiç, en önemlisi ve zor olan, bedenini ölüme yatırmış bir direnişçinin her saniye nasıl eridiğini, dirhem dirhem, saniyelerle nasıl yok olduğunu bilir misimiz, annesinin ve babasının nasıl ağladığını anlayabilir misiniz.

Eğer bunları bilmıyorsanız, dışlamaya „öteki“ yapmaya devam edersiniz.

Eğer siz, „Ne Mutlu Türküm Diyene“demiyorsa biri, kendini öyle hissetmiyorsa „Bu topraklarda Türk’ten başka kimsenin yaşam hakkı yoktur“ diyorsanız,

Eğer siz; sadece sizin gibi düşünmüyor, kendini inkar etmiyor diye birini „terörist“ olarak görüyorsanız, katlinin vacip olduğunu ilan ediyorsanız,

Eğer siz, aynı halkın bazılarına, çıkarlarınıza uyuyor, işbirliği halindedir diye „beyaz veya iyi“ muamelesi yapıp toleranslı davranıyorsanız, geri kalanları yok etmeye devam ediyorsanız,

İşte siz, bütün bu gözyaşlarını algılamadığınız, anlayamadığınız zaman, bütün gözyaşlarının renginin aynı olduğunu düşünürsünüz.

Yanılıyorsunuz!

İşte siz, bu gözyaşlarını anlamazsanız, algılayamazsanız, insanları öldürmeye devam edersiniz, savaşta ısrar edersiniz.

Ve siz, bütün bu gözyaşlarını anlamasanız, sadece kin ve nefret ekersiniz. Bu kin ve nefret her geçen gün büyüyerek size döner.

Ve sizin, „sahte kardeşlik, palavracı, timsah gözyaşlarınızla, birlikte yaşama“ çağrılarınıza kimse inanmaz, acıların daha çoğalmasına neden olursunuz.

Ve siz, bütün bu gözyaşlarını anlamasanız, dönemsel isimlerin değiştiği, esasen “emriniz olur” diyen bir medyanın yarattığı hasta ruh halli toplumun içinde yer alırsınız, sonra ölenleri “şehit” “vatan kahramanı“ ilan edip alkışlarsınız ve gözyaşlarında acı yerine mutluluk hissedersiniz!

Ve Sizler, bütün bu gözyaşlarının kardeşlerinize ait olduğunu bilmiyorsanız, hissetmiyorsanız, gözyaşların akmasına sessiz kalıyorsanız, ülkenizin herhangi bir parçasına tonlarca bomba yağarken, her gün bir yerde bir şekilde ait olduğunu düşündüğünüz halkınızın bireylerinde birileri öldürülürken gözlerinizi oradan kaçırıyorsanız, ortalıkta „politikacı, halkı için mücadele eden“ olarak dolaşıyorsanız, yanınızda beş kişiden fazla bulamazsınız, onlarda en ufak bir şeyde sizi terk eder, çünkü sahtekâr olduğunuzu bilirler.

Evet, her insan ağlar, acılar karşısında gözlerinde bir şeyler akar ama bütün gözyaşların rengi aynı değildir!

Bir yanıt yazın

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu