Aktüel Yorum

Ateş, İmge, Şiir ve Bilinç

İnsanoğlu, şiirin girmediği alan bırakmıyor. Her türden fenomen en olmadık yerlerinden kırılıyor, cümleler deforme oluyor, öbek öbek şiirleşiyor ve dizelere dökülüyor. Yaşanmakta olan her anın yarattığı, korku, panik, ürperti, ölüm duygusu bulunduğu yerde duramıyor. Duygulara, düşüncelere transfer olurken onu da estetik, felsefe, etik, şiir ve sanat izliyor. En çok da şiirin izlediğini ise tüm insanlık tarihinden anlamak hiç de zor olmuyor.

Böylesi dönemlerde, zamanın ruhunu (zeitgeist) yansıtması bakımından pekçok sanat eseri, felsefi metin tespit etmek zor değildir. Enver Karahan’ın Zamana Yenik Düşler adlı şiir kitabını da bu çerçevede ele almak ilginç olabilir (Armoni Yayıncılık, 2022). Şair, şiir serüvenini modern dünyaya temas ettirmekle birlikte Ezidi halkının “lanetli” yaşamına da dokunmayı ihmal etmemiş. Şiirin ışık, ateş ve güneş olan sesi, Munzur’dan Şengal dağlarına kadar geniş bir coğrafyada yankılanıyor (Age, 59).

Zamana Yenik Düşler’i izlemeyi sürdüren okur için estetiğin serin sularında insanlık yekinip ayağa kalkmak, yeni düşler ve yeni dünyalar kurmak isterken zamanla da yarışır elbette. Ne var ki birçok şair açısından olduğu gibi Enver için de yeni düşler, elbette zaman karşısında erir, buharlaşır, yenilir. Bu durum kuşkusuz ki çağın, mülkiyet sistemiyle ve sahiplenmenin egemen olmasıyla ilgilidir. İşte Enver’in şiirleri tam da bu noktada ruh buluyor ve harekete geçiyor. Harekete geçen şiirler her türden engele meydan okuyor.

Kitabın daha ilk şiirlerinden itibaren bir korku girdabının varlığını duyumsamak okuru direkt düşündürmeye ve sorgulamaya itiyor. Savaş günlüklerinin imgeleştiği dizelerde yağmurlar yerine havadan yağan gözyaşlarının toprağı ezdiğini okuyoruz. Yeryüzü toz duman olurken ölümlerin barut kokan tadı ve mürekkeple değil de kanla yazılan bir tarih karşımıza konuluyor (Age, 11). Enver’in çığlığı büyük olduğu için yazdığı şiirlerin yüreği buruktur. Taşların çığlığına şiirler, şiirlerin çığlığına taşlar eşlik ediyor. Taşların Çığlığı adlı şiirden öğrendiğimize göre postallar temiz bir mekan bırakmıyor günümüz dünyasında. Taşlar bile buz gibi ezilirken çığlıkların sesi de kesiliyor. İnsani ne kadar değer varsa maalesef siliniyor, tükeniyor (Age, 77).

Karahan’ın eserindeki şiirlerin, antik – modern diyalektiğinde kurulmuş olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Dolayısıyla Enver’in kitabındaki şiirler, eski ve yeni dünyanın yüzündeki perdeye neşterin kıyısıyla vururken hiçliğe karşı da bir bilinç ve direnç geliştiriyor. Bu bilinç ve direnç gözüyle bakıldığında çıkarcı makamlar ve savrulup duran zamanların, ancak sahteliğin anaforunda var olabildiğini görüyoruz. Böylesi bir dünyada herkes ve her şey yapayalnızdır.

Kitaptaki şiirlerin temalarına yakından mercek tutulduğunda ölüm ve ihanetin kolgezdiği bu dünyanın, bataklıktan beter bir mekan olarak tasvir edildiği hemen fark edilecektir. Kuşkusuz ki haklı olanlar da, umut yüklü kuşaklar da az değildir. Toplumun yakın tarihinde dirençle ilgili olmakla beraber dramatik sonuçlar da doğuran ölüm orucu ve açlık görevlerinin şiir dizeleri olarak görünüşe çıkması düşündürücüdür (Age, 52, 53). Enver, burada şiiri politik alanın en ücra köşesine kadar taşımakla şiirin sınırlarını da zorlamıştır. Onun şiirleri sıklıkla kendisini toplum ve siyaset olarak ortaya koymuştur.

Enver’in şiirlerine koyduğu başlıklar, dize kurulum yöntemleri ve sözcük seçimleri son derece özenlidir. Biçimsel boyuta karşılık düşen bu tespitin şiir içerikleriyle örtüştüğünü söylemek de kaçınılmaz oluyor. Şiirlerin akış biçimindeki özgünlüğü görmek için bir çok eserde gözlendiği üzere iki üç kelimeden oluşan dizelerin, bazen de tek sözcüklü mısraların alt alta kurulduğu görülür. Yine bu tekniğe uygun olarak dizelerin soldan sağa doğru basamaklı iniş şeklinde yazıldığı da oluyor.

Öte yandan birçok şairde gördüğümüz dizeler içine zorlama sözcük sokmak, şiiri ve akışı kasmak gibi bir yola başvurmak Enver’in şiirlerinde söz konusu değildir. Böyle olunca Karahan’ın tavrı, “kolay yoldan şiir yazmış” izlenimi de verebiliyor. Bildiğiniz gibi salt gösteriş olsun diyerek veya simge kurma ihtiyacından dolayı şiirin doğasına aykırı yol izlemek şiir ve sanat adına hiç de iyi sonuç vermiyor. Karahan’ın, böylesi detaylara mesafeli durduğu şuradan da belli ki mikro dünyaya mercek tutma adına insan ve dünya gerçekliğini gözardı etmiyor. Ateş ve güneş teması okurun ilgisini çekecek tarzda öne çıkmaktadır. Şiir böylesi bir sıcağın altında pişip olgunlaşırken yeni bir düzeye yükseliyor. Dolayısıyla onun şiirlerini “yüzü ateşe dönük şiirler” olarak tasvir etmek sanırım yanlış olmaz (Age, 38). Devrik cümlelerin umuda kanla yazıldığı söyleniyor. Kanın ateş, ışık ve güneş olduğunu ileri sürebiliriz.

Enver’in optiğinden insana bakıldığında nice melankolik durumlar tespit etmek de kaçınılmaz oluyor. Bir kaç şiirin Melankoli başlığını taşıması manidardır (Age, 94). Şiirlere de yansıdığı gibi melankoli de dahil olmak üzere modern burjuva uygarlığı nice negatif ruh durumlarına sebebiyet vermektedir. Yine şiirlerde göze battığı gibi yalnızlık ve yabancılaşma, çelişki ve huzursuzluk bu dünyanın doğasında içkindir. Şair bu çelişkileri ve melankoliyi kendisi de yaşıyor olmalı ki umut, özgürlük ve mutlu gelecek düşü kurmayı da ihmal etmiyor.

Umuda Tutunuş adlı şiirde acı, öfke ve çaresizlik içinde, sancılar çeken dünyaya rağmen yeni ortaya çıkan umutların izini süreriz (Age, 62). Şairin dünyasında yalnızca “sen” veya yalnızca “ben” yoktur. Sorunlar katmanlı ve girift ise insan da kolektif olmak zorundadır. Bu yüzden safça, çocukça da olsa bağıra çağıra aynı türküyü söylemek ve baharda karanfiller dikmek gerekecek. Kaldı ki insan onuru adına her zaman direnenler çıkacaktır. Şu dizeleri okuyoruz: “Birileri / Hiç susmayacak, haykıracak / Karanlık geceye ışık tutacak” (Age, 164).

Dünyaya tepki ve eleştiri, “Sürreal bir resme bakar gibi / gözlerim gerçekliğe küstü” dizeleriyle devam ediyor (Age, 85). Çünkü bu dünyaya kan revan ile gelen bitişler, ölümler ve orta yerde kalan düşler egemen oluyor. Yine de Enver’in şiirlerinde betimlenen simsiyah geceye karşı, yeryüzü aynasındaki mavi gülüşlere eşlik etmek zor olmuyor. (Age, 87). Gerçeklerin kabul edilemez doğası karşısında sıklıkla hayal aleminden dizeler kuran şairin, hiçlik, gerçek ve düşler arasında kaldığı anlaşılıyor. Burada sıklıkla çözümün, hayali dünyada arandığı gibi bir izlenim edinmek mümkün de olabiliyor. Şiirlerin zayıf noktalarını da buralarda aramak gerekir.

Bunu Enver’in, vurgulu bir biçimde Düşsel Gezinti adıyla başlayan ve devam eden şiir içeriklerinden anlamak mümkündür. Güneş yarımdır, gidenler yarımdır, şarkılar yarımdır (105). Dünyanın ürettiği korku ve kaygılar yüzünden şairlerin optimist bir lensle dünyaya bakması mümkün olmuyor. Bu durum elbette Karahan için de ziyadesiyle geçerlidir. Yine de Enver’in emekçi sınıflara ve ezilenlere değinmesi, insanlığın olduğu kadar şiirin de umutsuz, sahipsiz olmadığı anlamına gelmektedir. Nitekim Yurdum adlı şiirde, kırılması gereken zincirler imgeleşmiştir (Age, 15).

Zamana Yenik Düşler’in yeniden başına dönerek bitirmek istiyorum ki Enver, huzur ve mutlu gibi görünen dünyanın göründüğü gibi olmadığını, kendi çıkmazına çare aradığını yoruma mahal vermeyecek şekilde işaret ediyor. “Huzursuzdur benim dilim” dizelerini okuyoruz. Bir simgesel anlatım aslında. Zira dil huzursuz ise düşler de, dünya da, aslında her şey huzursuz demektir. Omuzlardaki yük, ellerdeki nasır, coğrafyadaki keder hep bu huzursuzlukla ilgilidir. Huzursuzluğun huzura dönüşmesi mümkündür ama ağıt yakmayı, hapis ve sürgünü göze almak gerekir. Şiirin sonunda zılgıt çeker gibi bir isyan önerilir (s. 12).

Mehmet Akkaya

1964’te Malatya’da doğdu. İlkokulu Malatya’da okudu; orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Kocasinan Lisesi’nden sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji, İnsan Bilimleri ve Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans (master) yaptı; dil ve kültür felsefesi konusundaki tez çalışmasıyla mezun oldu. Çeşitli gazete ve kültür-sanat-felsefe dergilerinde bilim, sanat, felsefe ve politika içerikli yazdığı yazılarla biliniyor. Akkaya, televizyon ekranlarında yaptığı felsefe/düşünce programlarıyla da tanınıyor. 2008’den itibaren kitap çalışmalarına yoğunlaşan yazarımızın eserleri felsefe, bilim, sanat ve politika meraklıları tarafından ilgiyle izleniyor.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu