
Avrupa’da yeni ‘hayalet’ Konfederalizm ‘hayaleti’
Bir Avrupa programı mümkün mü? İzinizle bu konuda ilk-taslak düşüncelerimi dile getirmek istiyorum. Mutlak bir doğrudan söz etmiyorum, eleştiriye açık önermelerden söz ediyorum. Önce bazı sorular:
Türkiye’de yaşayan Kürtler, neden buraya “ortak vatan” diyor da, Almanya’da yaşayan Kürtler Almanya’yı “ortak vatan” olarak düşünmüyor?
Kürtler Türklerle “demokratik ulus” içinde birleşmekten söz ediyor da, neden Avrupa’daki halklarla “demokratik ulus” içinde birleşmeyi düşünmüyor?
Bu sorular, Avrupa halklarıyla “ortak bir Avrupa programında” birleşmek için kilit sorulardır.
Hepimiz “Konfederal Ortadoğu Ortak Evinde” yaşamak istiyoruz. Türkiye’yi, İran’ı, Irak ve Suriye’yi, kalbinde Kürdistan’ın yer aldığı böyle bir Konfederal yapıda birleştirmeyi mümkün ve zorunlu sayıyoruz. Ortadoğu “demokratik uluslaşma sürecinden” söz ediyoruz. Oysa ortada Konfederalizmin öncü gücü olarak Kürt halkı var ama, söz konusu devletler arasında henüz Avrupa Birliği’ne benzer bir “sınırları silikleşmiş” birlikten eser bile yok. Tam tersine bu devletler birbirlerine düşman. Halklar, dinler, mezhepler, kültürler birbirine düşmanlaştırılmış. Tıpkı Avrupa’nın AB öncesi tarihsel dönemini yaşamaktalar.
O halde soralım: Biz neden kapitalist modernite temelinde yapılanmış AB’ye alternatif olarak “Demokratik, Konfederal Avrupa Ortak Evi”nden söz etmiyoruz? Neden tüm Avrupalıların “demokratik uluslaşma süreci” hakkında konuşmuyoruz. AB’nin “içeriği” hiç kuşkusuz kapitalizmdir. Ama “biçimi” Konfederalizmin eşiğine yaklaşan bir yapılanmadır. AB’yi dönüştürmek için Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslanmaz bir “demokratik gelenek” Avrupa’da köklüdür.
Ve neden Rojava’da başlayan Konfederalizm ve demokratik uluslaşma süreçlerinin Avrupa halkları arasında yarattığı coşkulu desteği, Rojava devriminden esinlenen bir Avrupa Konfederalizmine yöneliş için büyük bir etkene dönüştürmüyoruz?
Şu bir gerçek: 1990 başlarında Avrupa’ya göçten bu yana Kürt nüfusu büyük bir değişime uğradı. Yeni kuşak Kürt gençleri baba ve annelerinden çok farklı kültürel ve sosyal bir hayatın içinde büyüdü. Yeni nesillerde Kürtlük bilinci güçlü olsa da onlar baba ve annelerinden farklı olarak bulundukları ülkenin dillerini konuşuyor. Avrupa’daki hayatlarının buradaki siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerden birinci derecede etkilendiğini biliyor.
Hiç kuşkusuz onlar Avrupa’daki ırkçı gelişmelerden en önce etkilenen göçmen grupları arasındadır. Ağır sorunları var. Bu sorunlarla boğuşuyorlar.
Önlerinde iki temel yol var: Birincisi, küçük bir azınlığın eşitsiz koşullara rağmen Avrupa’da kendine yer edinerek, entegre olması, asimilasyona uğraması. İkincisi kapitalist modernitenin işsizler, yoksullar ordusuna katılması, sosyal yardımlarla geçinirken, hızla yozlaşması.
İkinci yola sürüklenen yüzbinlerce yeni nesil Kürt gencini “eski yöntemlerle”, “derneklerle” Kürt özgürlük mücadelesine, 1990 başlarında Avrupa’ya ayak basan gençler gibi çekmek ne kadar mümkün?
Yüzbinlerce Kürt gencinin Avrupa cangılında heder olmasını önlemek, onlara “öncü” bir misyon yüklemeye bağlı. Konumuza ilişkin Apocu “üçüncü yol” bence böyle. Ne “asimilasyoncu kurtuluş”, ne “yozlaştırıcı hedefsizlik.” “Öncü misyon.”
Bu misyon, tıpkı Kuzey Kürdistan’da PKK tarafından inşa edilen “Konfederalist programın” Avrupa şartlarına uyarlanmasıyla elde edilebilir.
“Avrupa Konfederalizmi” programının gerçek olması, henüz kapitalizmin yozlaştıramadığı bu diri gençliğin örgütlenmesine bağlı. Önder Apo’nun “düşürülmüş Kürt”lükten, “kişilikli ulusa” nasıl büyük bir gelişme yarattığını hatırlayalım. Gecikmek, Avrupa Kürtlüğünü “düşürülmüş ve ardından bitirilmiş Kürt’e” geri döndürür.
Şu açıktır: Ortadoğu Konfederalizmi, ancak Avrupa’da da güçlü bir Konfederalist akımın ortaya çıkmasıyla güvence altına alınabilir. Zafere ulaşan Ortadoğu Konfederalizminin Rojava’daki ilk nüvesini savunmak, Kürt ulusal demokratik birliğine ne kadar bağlıysa, Kürtlerin ulusal demokratik birliği sayesinde yaratılacak devrimci gelişmeler de, aynı ölçüde Avrupa’da Konfederalist programın zaferine bağlı kalacaktır.
Emperyalizmi kendi ana vatanında, Avrupa’da kuşatmadan Ortadoğu’da hiçbir zafer kalıcı olmayacaktır. Reel sosyalizm deneyi bize bunu anlatıyor.
O halde yüzbinlerce Kürt gencinin Avrupa’daki misyonu Avrupa’nın Kürdistan’la “dayanışmasını” sağlamakla sınırlı kalmamalı, Avrupa’yı dönüştürecek “devrimci-öncülük” misyonu olmalı.
Fırsat buldukça bu konuya yeniden döneceğim…