
Hangisi devlet, hangisi iktidar?
İYİ Parti lideri Meral Akşener, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir tv programında -mealen- “Terörle mücadeleyi ve bu çerçevede atılan adımları devlet politikası gördüğümüz için destekliyoruz, desteklemeye de devam edeceğiz” dedi.
Bu yaklaşım, sadece Meral Akşener’in değil neredeyse bütün muhalefet partilerinin benimsediği bir politika.
Muhalefetten aldığı destek iktidarın bu alanda istediği gibi hareket etmesini sağlıyor.
Ne doğru, ne yanlış, atılan adımlar yarar mı getiriyor zarar mı tartışılması yapılamıyor çünkü ‘devlet kararı’, ‘devlet politikası’ denildiğinde nerdeyse akan sular duruyor.
Halbuki terörle mücadele de bir politika.
Nasıl ki farklı eğitim, farklı ekonomi, farklı tarım politikaları varsa terörle mücadelede de farklı yöntemler olabilir, olmalı.
En doğru yöntemi bulmak için daha fazla tartışılmalı, konuşulmalı.
Fakat iktidar bu konunun tartışılmasına müsaade etmiyor.
Muhalefet de bu yasağa, ‘devlet kararı’ diyerek teslim oluyor.
Peki bu iktidarın yaptığı işlerin hangileri devlet politikası, hangileri iktidar politikası?
Bu ayrımı nasıl ve neye göre yapacağız?
Hangi kurumların aldığı kararlar devletin, hangi kurumların aldığı kararlar iktidarın kararı?
Veyahut hangi kuruma devlet kurumu, hangi kuruma iktidar diyeceğiz?
Ya da devlette görev alan şahıslardan hangilerinin yaptığı işleri devlet kararı, politikası olarak görüp hangilerinin yaptıklarını iktidarın kararı, politikası olarak göreceğiz?
Mesela, muhalefet partileri Tayyip Erdoğan’ın ekonomi politikasını yerden yere vuruyor, tarım politikasını beğenmiyor.
Dış politikadaki zikzaklarını kıyasıya eleştiriyor.
Eğitim politikasını eleştirip destek olmuyor.
Yargı kurumlarının aldığı kararlara da devlet politikası demiyor, kıyasıya eleştiriyorlar.
Fakat her alanda kıyasıya eleştirdikleri, yanlış yaptığını söyledikleri, gerçeklikten kopmakla itham ettikleri, dahası ortak akıl devreden çıktığı için artık herhangi bir konuda doğru bir karar verememekle suçladıkları Erdoğan, muhalefete ve kimilerine göre bir tek konu güvenlik meselesi olduğunda doğru karar veriyor.
Mesela ekonomide alınan kararlar niçin devlet politikası olmuyor da güvenlikle alakalı kararlar devlet politikası oluyor?
Eğitim meselesinde yine aynı iktidara bağlı bürokratların aldığı kararlar uygulanıyor.
Burada da ‘devlet politikası’ deyip niçin desteklemiyorlar?
Veyahut bir yargı kurumu bir karar aldığında niçin ‘devlet kararı’ demeyip kıyasıya eleştiriyorlar?
Bu ayrımı tam olarak neye göre yapıyorlar, anlaşılır gibi değil doğrusu.
Mesela içişleri bakanıyla büyük kavga veriyorlar, zaman zaman ‘aklını kaybetmiş’ olmakla itham ediyorlar.
Fakat her konuda kavga ettikleri, eleştirdikleri, üslubunu, yaklaşımını, tutumunu, siyaset anlayışını zerre kadar beğenmedikleri içişleri bakanının terörle mücadele politikalarına tam destek veriyorlar.
Niçin?
Çünkü muhalefete göre Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin ve Süleyman Soylu’nun siyaset anlayışları sorunlu ama terörle mücadele politikaları devlet politikası olduğu için doğru.
Bu size mantıklı geliyor mu?
Buradaki tutarsızlığın akılla, mantıkla, ülke sevgisiyle izah edilir bir tarafı var mı?
Geçmişte nispeten de olsa bir devlet ve iktidar ayrımından bahsedebilirdik.
Fakat rejim değişikliğiyle beraber ülke açık bir şekilde parti devletine dönüştü.
Yani bir partinin de lideri olan tek adamın verdiği her karar artık devletin politikası olarak uygulanıyor.
Kurumların etkisi de önemi de kalmadı.
Bilmem hangi ilçedeki kütüphane müdürünün kim olacağına da devletin başındaki bu partinin lideri karar veriyor, kimin Anayasa Mahkemesi üyesi olacağına da.
Kimin büyükelçi olacağına da bu kişi karar veriyor, kimin genelkurmay başkanı olacağına da.
Milli savunma bakanının neler yapacağını da devletin başındaki bu parti lideri belirliyor, mili eğitim ya da ekonomi bakanının yapacaklarını da.
İktidardan bağımsız, iktidarın etkisinde olmayan bir bürokrasiden de bahsedemeyiz artık.
Çünkü mevcut iktidarın politikalarına karşı çıkan kimsenin devlette konumunu muhafaza edemeyeceğini herkes biliyor.
Hal buyken nasıl oluyor da Milli Savunma Bakanlığı’nı ilgilendiren politikalar devlet politikası oluyor da Ekonomi Bakanlığı’nı ilgilendiren politikalar iktidar politikası oluyor?
Sanırım muhalefet ülkenin bir parti devletine dönüştüğü gerçeğini kabul etmekte zorlanıyor ya da kabul etmek işlerine gelmiyor.
Hâlâ eski alışkanlıklarla bir devlet ve iktidar ayrımı olduğu varsayımıyla hareket ediyorlar.
Bu durum doğal olarak en çok da devletin başındaki o parti liderinin işlerini kolaylaştırıyor.
Çünkü her zaman iç politika aracı olarak kullanılan terörle mücadele politikası bu iktidar tarafından muhalefeti sindirme, hizaya sokma, kontrolde tutma, toplumu da kendi arkasında toplama aracı olarak kullanılıyor.
Terörle mücadelenin 40 yıldır sonuç getirmeyen yöntemine, politikasına ‘devlet kararı’ deyip en küçük eleştiri getirmeyen, itiraz etmeyen muhalefet de bu tutumuyla iktidarın güvenlik politikalarını seçim malzemesi yapma çabasının parçası haline geliyor.
Dahası beş yıldır uygulanan fakat sonuç getirmeyen ekonomi politikasını yerden yere vurup farklı bir politika öneriyorlar ama 40 yıldır sonuç getirmeyen terörle mücadele politikasındaki yöntem yanlışlığını tartışmaya açmaktan korkuyorlar.
‘Gerçeklikten kopmuş’ dedikleri iktidarın yanlış ekonomi politikalarının yarattığı yoksullara ağlıyorlar, dert ediyorlar ama aynı iktidarın terörle mücadele adı altında attığı yanlış adımların faturasını canıyla ödeyen gençleri gündeme getirmiyor, bu konuda caydırıcı, doğru politikaya yönlendirici bir yaklaşım içine girmiyorlar.
Bana göre devlet ve iktidar ayrımı gerçeklikten yoksun bir ayrım.
Özellikle rejim değişikliğiyle beraber ülkede devlet ve iktidar ayrımı bütünüyle ortadan kalkmıştır.
Kaldı ki devlet politikası olsa da bu tür kararları devlet denen bir aygıt değil, o kurumlarda görev alan insanlar veriyor.
Terörle mücadele de diğerleri gibi bir politika meselesi.
En doğru, en yararlı yöntemi bulmak için tartışmak, konuşmak gerekiyor.
Devlet organizasyonunda görev alan kimilerinin yanlış kararlarını ‘devlet kararı’ deyip kutsallaştırmak, güce teslim olmak, toplumun yararını gözetmemektir.
Diğer yandan devlet-iktidar ayrımı meselesi sadece muhalefet partilerinin sorunu değil.
Benzer bir durum muhalif toplumun bir kesimi için de geçerli.
Her konuda iktidarı yerden yere vuran, mevcut iktidarın yanlış politikalarıyla geçim sıkıntısı yaşayan, yanlış politikalarla ülkenin büyük bir yıkıma sürüklendiğini düşünen toplum kesiminin önemli bir parçası da konu savaş, çatışma olduğunda bir anda iktidarın yanında saf tutuyor.
Onlara göre de her konuda yanlış yapan iktidar, konu savaş ve sınır ötesi operasyonlar olunca nasıl oluyorsa bir anda doğru politika uygulayan bir iktidara dönüşüyor.
Esas olan halktır. Toplumun huzuru, bütünlüğü, refahı ve ülkede yaşayanların insan gibi bir yaşam sürmesidir.
Hiçbir devlet kararı bundan daha önemli değildir.
‘Devlet kararı’ deyip bazı yanlışlara sorgusuz, sualsiz destek olmak, devlet elbisesi giymiş insanlara kutsallık atfetmek, ülke yararına olacak doğru politikaların oluşmasını engellemektir.