Aktüel Yorum

CHP’ye ‘FETÖ’cü demek yeni partileri öldürmek

Önce Sabah Gazetesi köşebazı Mahmut Övür’den uzunca bir alıntı yapalım:

“CHP yönetiminin FETÖ’yle ilişkisi bitmek bilmiyor. Bu ilişkinin geçmişi bir hayli gerilere, hatta kaset operasyonu öncesine kadar uzanıyor.

Ama en açık şekliyle 17-25 Aralık yargı darbesi öncesi ve sonrasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisinde FETÖ’nün önemli isimleriyle buluşmasında ve o darbeyi sahiplenmesinde gördük.

Arkasından gelen yerel ve genel seçimlerde bir ittifak yapıldığını da bizzat CHP’li vekiller açıkladı. Uşak örneğinde olduğu gibi FETÖ’ye yakın isimler milletvekili adayı bile yapıldı. Ama daha aleni olanı bizzat Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından Fatih Gürsul’un “FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmasıydı.

Şimdi CHP’nin yerel ayağında da benzer bir ilişki iddiası var. Bu iddia nedeniyle İzmir’in CHP’li Urla Belediye Başkanı İbrahim Burak Oğuz, İzmir Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında tutuklanarak cezaevine konuldu.”

Yazının birinci bölümünün Babacan ve Davutoğlu’na ayrıldığını not edelim. Yazının yukarıda alıntıladığımız kısmı, hemen bu iki yeni parti kurucusuna ayrılan bölümden hemen sonra yer alıyor.

Köşebaz ne demeye getiriyor?

Çok açık…

Atatürk’ün kurduğu ve içi Ergenekoncularla dolu CHP’ye bile “FETÖ iltisaklı” dendiğine göre, Babacan ve Davutoğlu bu “iltisak” işinde haydi haydi suçlanabilir. Verilen sinyal bu. Mafya ağzıyla yazsaydı, “akıllı olun” derdi.

Bir öncesi yazımda Cem Küçük’e söyletilenlerin, Babacan ve Davutoğlu’na karşı bir “kumpas hazırlığı” olduğunu söylemiştim.

Durum giderek açıklığa kavuşuyor. Muhalefetin HDP kanadına karşı “PKK iltisakı”, geri kalanına karşı “FETÖ iltisakı”, faşist diktatörlüğün “baskın seçim” hazırlığının bir parçası.

Tekrar vurguluyorum: Rejim ya bir “baskın seçimle” krizin derinleşmesi öncesinde iktidarını pekiştirme yoluna gidecek ya da “baskın seçimi” bile güvenilir bulamazsa “seçimli, muhalefetli faşizmden” “seçimsiz, muhalefetsiz faşizme” yönelecek.

Fırtına yaklaşıyor. ABD’den ilk haber geldi. ABD Savunma bütçesi kapsamında Türkiye’ye karşı Rusya ile bağladığı bütün askeri ve ekonomik ilişkiler yaptırım konusu olarak kararlaştırıldı. Trump kararı onaylamak üzere. Ardından dolar fırladı.

Suriye’de tüm Rojava’yı işgal ve ilhak etme hamlesinde “duraklama” yaşanırken, Erdoğan Libya’ya asker göndermek üzere harekete geçti. Komisyonda görüşülen taslakta “sivillerin” Libya’ya gönderileceğinden söz edilse bile, “tarih” bize bu “sivillerin” üniformalarını çıkarıp, kılık-kıyafet, sakal-bıyık, kısaca “eşkal” değiştirmiş “subaylar, istihbaratçılar, kontr-gerilla” elemanları olacağını anlatıyor.

Malum 1908 yılında İttihat Terakki merkezinin planı çerçevesinde Enver paşa ile Mustafa Kemal paşa (o sıralar Enver binbaşı, Kemal kolağasıydı) tam da böyle tüccar, gazeteci v.s. kılığında, İtalya’nın işgal ettiği Libya’ya “sivil” unsurlar olarak gönderilmişti. “Tarih” kendini tekrar mı ediyor?

Ya ederse?

Enver ve Kemal’in Libya operasyonu Balkan Savaşı ile çökmüş, Bulgar ordusu Çatalca’ya kadar ilerlemişti.

Ve tuhaf olan şu ki, Erdoğan tıpkı ölüme giden devrin padişahı gibi, Libya meselesiyle birlikte Yunanistan’ı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Türkiye’ye karşı kendi eliyle “düşman” haline getirme yolunda.

ABD’ye kafa tutmak üzere İncirlik ve Kürecik’i “kapatırım” der demez, Batı medyasında bu üslere Yunanistan’ın ev sahipliği yapmak üzere harekete geçtiği duyuldu.

Bu üsler kapatıldığı gün Türk devleti NATO’nun şemsiyesinden mahrum kalır, “dolaylı nükleer güç” olmaktan çıkar, Küreceksiz kaldığında semalarındaki gürültüyü duyamaz, bulutların üstündekileri göremez. Yalnız Rusya’nın değil, bu üslere ev sahipliği yapan Yunanistan’ın ve her an nükleer güç haline gelecek olan İran’ın “insafına” muhtaç hale gelir.

Bu işin sonu ne olur?

Dediğim gibi olur. Ya bir “baskın seçimle” krizden “seçimli” çıkış aranır; ardından hasar onarmak üzere ABD’yle yeniden masaya oturulur, ya da “baskın seçimin” para etmeyeceği anlaşılır, “seçimsiz, muhalefetsiz faşizme” geçilir ve dosdoğru AVRASYA treniyle Moskova’ya yolculuk başlar.

Bu yazıda “Erdoğan’ın macera yolundan” söz etmiş olduk. Bu macerada “halktan” ve “muhalefetten” söz etmedik. Maceraya bu iki gücü eklerseniz, önümüzde çöküşe giden bir rejime karşı “mucizelere gebe” bir geleceğin uzandığını görebilirsiniz.

Çözüm “kumpasları” zamanında görmek ve en geniş muhalefet cephesini inşa etmektir.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.