Aktüel Yorum

“Aç Açcılar” ve Merkel ya da Kaç ölüm makuldür!

Almanya’da Korona salgınına karşı alınan tedbirlerin yumaşatılmasını, bir an önce normal hayata dönülmesini  talep eden  “aç açcılar” ile, “Aman dikkatli olalım, henüz sirveyi görmedik, tüm kazanımlarımız bir anda yerle bir olabilir!” diyenler arasında ilan edilmemiş amansız bir mücadele sürüyor.

Angela Merkel temkinli olanların, acele etmeyelim, daha risk geçmedi diyenlerin başını çekiyor ve “aç açcılar”a  karşı söylediği “Bir tartışma  alemine (Öfnungsdiskussinsorgien)   dönüşen daha fazla açılım tartışmalarının koronavirüsle mücadelede elde edilen başarıyı geriye çevireceği korkusu taşıyorum” demeciyle bu mücadeleyi bir adım daha ileri götürdü.

Merkel, meşhur Robert Koch Enstitüsünün (RKE)  verilerine ve uyarılarına göre hareket ediyor. RKE’inin verilerine göre Korona salgınından hayatını kaybedenlerin ölüm oranı bugün itibariyle 3,3 %‘dür (4.879 ölüm vakası*100% / 145.694 Korona vakası=3,3%). Yani Korona Testi pozitif çıkan insanların 3,3% hayatını kaybetmiştir. Bu oran oldukça yüksektir ve Merkel’in de korkusu ekonominin talepleri ve baskısı doğrultusunda yapılacak bir yumaşamanın bunu bir felaket noktasına taşıyacağıdır.

Merkel’in karşısında,  „aç açcılar“ ı temsil eden en önemli isim yine Merkel’in partisinden olan  Kuzey Ren Vestfalya  Eyalet Başbakanı Armin Laschet yer alıyor. Armim Laschet, bir an önce Koronaya karşı alınmış tedbirlerin yumaşıtılmasını ve normal hayata dönülmesini talep ediyor.

Armin Laschet bu konuda boş durmadı ve Bonn Üniversite Kliniği’nin başkanı olan Virolog Prof. Hendrik Streeck’i  Kuzey Ren Vestfalya’nın Heinsberg  bölgesinde bir istatistik araştırma yapması için görevlendirdi. 09 Nisanda apar topar yapılan bir basın açıklamasıyla komouyuna duyurulan bu çok tartışmalı araştırma  bilimsel tartışmalara „Heinsberg Studie“ (Heinsberg araştırması) olarak geçti.

Heinsberg Araştırmasını RKE’inin verilerinden ayıran önemli fark, Heinsberg Araştırmasının bir istatistik model olması. RKE Korona salgını ile ilgili somut verilerden hareket ederken Heisberg Araştırması istatistik tahminler yürütüyor.

Bu istatistik modele göre Kuzey Ren Vestfalya’nın Heinsberg Bölgesinden tesadüfen seçilmiş 500 insandan alınan testlerin 15%‘inde antikor tesbit edilmiş. Antikor tesbit edilmiş insanların Virüse karşı bağışıklık kazandıklarından hareket ediliyor ve onların hastalığı bir şekilde belirtisiz veya hafif belirtilerle atlattığı kabul ediliyor.  Yani bu araştırmaya göre virüsün bulaştığ insanların sayısının  RKE’nin verdiği rakamların tersine çok daha fazla olduğu, (145.694 değil  1.200,000), ve bugünkü ölüm vakalarından hareketle  (letalität: 4.879) ölüm oranının 3,3% değil  0,37% olduğu iddea ediliyor.

Heinsberg Araştırmasının sonuçları Almanya’nın bütününe yansıtıldığında, ve tedbirler yumuşatılarak bir sürü bağışıklığı yoluna girildiğinde,  bu araştırmaya göre Almanya’da 1.782,000 insan değil (3,3*54 milyon/100= 1.782,000),  sadece 199.800 insan ölecektir (0,37*54 milyon/100=199.800).  Yani rakamlar  RKE‘nin verilerinde görüldüğü gibi o kadar da korkutucu değildir.

Bu konu Almanya’da büyük tartışmalara yol açtı ve hala tartışılıyor. Ama tartışmanın merkezini gerçekte  rakamlar oluşturmuyor. Heinsberg Araştırmasının vardığı sonuçlara biraz akıl yüreten herkes ulaşabilir. Virüsün bulaştığı insanların gerçek sayısı RKE’nin kayıtlarına geçmiş  test sayılarından kat kat fazla olduğunu herkes tahmin edebilir. Benim çevremde Korona vakası gözlenen 10 kişiden sadece ikisine test yapıldığını, diğer sekizinin karantina süresini test yapılmadan atlattığını ben bile biliyorum mesela… Metodik tüm hatalarına rağmen Heinsberg Araştırmasının RKE’nin verileri karşısında daha yanlış olduğunu söylemenin doğru olmadığı gibi, RKE’nin de verilerinin tüm gerçeği yansıtmadığı çok açık.

Heinsberg Araştırmasına yapılan eleştiriler daha çok bilimsel metod, bilim etiği, ve araştırmanın amacı ve aldığı ihalenin kaynağıyla ilgili.

Tüm verileriyle hazırlanması haftalar sürebilecek bir araştırmanın, yangından mal kaçırılır gibi iki sayfa bir basın açıklamasıyla  kamuoyuyla paylaşılması başlı başına bir sorun. Bu açıklamada nasıl bir metodun kullanıldığına hiç değinilmemesi bilimsel metod açısından ayrı bir sorun. Bu bilimsel çalışmanın sonuçlarının hiç bir bilimsel kurul veya oteritenin kontrolünden geçirilmeden alelacele kamuoyuyla paylaşılması daha başka bir sorun. Tüm bunlardan sonra Korona virüsüne karşı alınan tedbirlerin yumaşıtılması perspektifiyle  takındığı tavır ise bilimsel etik açısından (bilim kime ve neye hizmet ediyor?) tam bir felaket.

Prof.  Streeck Heinsberg Araştırmasını üstlenirken sonucu açık bir araştırma değil, sonucu beklenen bir çalışma yaptığı için haklı olarak yerden yere vuruluyor şu sıralarda. Bu araştırma için Armin Laschert’den aldığı  69.000 Euro ödenek ise bu çalışmanın bilimsel  meşruiyetini tamamen hiçe sayıyor. Evet, bir çok bilimsel çalışma ve kamuoyu çalışmaları, özellikle gıda üretim müsaadesi; ürün ve üretim araçları ruhsatı  gibi konularda zaten sermayenin çıkarları doğrultusunda hizmet veriyor ama Korona salgını gibi bir felaket karşısında da, bilimsel bir çalışmanın ölümden  yana  tavır takınması toplumsal etik açısından  ne kadar doğrudur!

Almanya’da Koron Virüsünden kaynaklı ölüm oranı Prof. Streeck’in tesbit ettiği gibi gerçekten 0,37% gibi düşük bir seviyede ise, bunu hala Merkel’in sözcülüğünü yaptığı „dikkatliler“ grubuna borçlu değil miyiz? „Aç Açcılar“‘a göre kaç kişinin ölmesi makul sınırlar içerisindedir ve bunun için ne yapılmalıdır?! En kötü şartlar için düşünülmüş (sürü bağışıklığı) yukarıda yaptığım hesaba göre, Almanya’daki ölüm oranı Prof. Streeck’in verdiği 0,37% gibi düşük seyretse de virüsün bulaştığı 54 miyon insandan (Alman nüfusunun 70%‘i) 199.800’ü hayatını kaybedecektir. Bu mudur „Aç Açcılar“ın toplumu kabul etmeye zorladıkları kader.

Tedbirlere devam edildiğinde ama bu insanların dörtte üçünün, yani 150.000‘inin daha kurtulma şansı vardır. Almanya bu salgını 30 bin kayıpla atlatabilirse nasıl bir süper güç olduğunu gösterir. „Aç Açcılar“ın oyununa gelip, sermayenin çıkarları için 199 bin kişinin ölmesini sineye çekerse, bırakın bilimsel etiği bir tarafa, toplumda hiç bir zaman onarılamayacak yaralar açar ve bu kamburundan ebedi kurtulamaz.

Evet 2. Dünya savaşında da milyonlarca insan ölmüştür ve bu pekala sineye çekilmiştir ama, ölümse bahis konusu olan, yaşamdır hep makul olan.

Erkan Kurukavak, 23.04.20

 

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.