
Sıradan bir yağmur damlası mahsur kaldı saçlarimda
Sıradan bir yağmur damlası mahsur kaldı saçlarimda, onu Bizanslı bir gazeteci gördü.
Çok eskiden güzel bir kadın, diye fotoğrafladı…
Kıvrılıp büklüm büklüm koynuma giriyor bu sabah İstanbul.Gündüzü gizlenen gecelere açılan bir cesaret var memelerimde.
Kara kuru bir adamla minnacık bir kadını sevişirken görüyorum.Teninde şarkılar söyleniyor kadının,
yaşanmamış en büyük savaşın isteği kadar arzulu adam…
Ellerim bedenimde…
Kusursuz değilim, kusursuzluk düşüncesinin yarattiği ütopya midemi bulandiriyor.
Selülitli bir kentte tasarlanmış kadinlar!
Totaliter bir tavirla üzerimize yürüyen erkekler,
babanın ezeli iktidarı…
La Boetie’ nin sözleri usumda,
Biz vermediysek, tiran, bizi gözetleyecek bu kadar gözü nerden buldu?Bizi dovmek için ne kadar çok kara eli var.Kentleri çignedigimiz ayaklar bizim degilse kimden aldı?Bizim tarafimizdan verilmiş olmasa nasil iktidar olurlar ki?
Hayat kendisi olabilmiş olanlarin, şehir
koynunda hesapsizca sevişenlerin…
Sıradan bir yağmur damlası mahsur kaldı saçlarimda.Küçücük bir kivilcimla çikacak bir yangin bekliyor Bizansli gazeteci, umursamadı beni.Tabanı kopmuş, azametli çirkin bir heykel
düşürken fotoğraflandı…!