Aktüel Yorum

İŞÇİ SINIFI MESELESİ – DERİN VE TEHLİKELİ MEVZULARA EL ATMA DENEMELERİ

Biraz karmaşık… Biraz zorlama olabilir… bazılarınca absürt de bulunabilir… .çok derin ideolojik tahlil ve analizlere girmeden –sosyalistler olarak sınıf mücadelesinde ki başarısızlık hikâyemizi önceleyerek ve biraz da deli cesaretiyle- İşçi sınıfının kendi içinde bir birine çok benzemezliği, çelişkileri, çatışmaları, işçilerin ve işçi sınıfı mücadelesinin hala keşfetmemiz gereken çok bilinmezliği gerçeğinden hareketle… Birlikte düzeltmeye, düzlemeye, akılla yoğurup bir güzel şekil vermeye, derlemeye, toplamaya, toparlamaya ve tartışmaya yol açmak dileğiyle…
Modern sanayi proletaryası içinde yer almasam da yaklaşık 20 yıllık PTT ve özelleştirmeyle birlikte PTT’den ayrılarak Telekom da işçi olarak deneyimlediğim sınıf mücadelesi, sendika, işçi hakları vs. konularında epey uğraş vermiş biri olarak… Geçmiş tarihsel deneyimler, farklı iş kollarında ki direnişler ve özellikle Ankara Tekel direnişinin hemen her safhasında elimden geldiğince yer alarak gözlemlediğim ilişkiler ve deneyimler üzerinden aklımda birikenleri yazıyorum…
TDK ya göre işçi sınıfı tanımı; “Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse.”
Karl Marx ise “işçi sınıfı” veya proletaryayı “belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip olmayanlar…” olarak tanımlar.
İşçi sınıfı mücadelesi; üretim araçlarının ve siyasal iktidarın işçiler ve ezilenler lehine el değiştirmesi -devrim meselesi- ve işçilerin yaşamak için başkalarına kul köle olma durumundan kurtularak “üreten ve yöneten… Söz ve karar sahibi…” yönetici sınıf -proletarya diktatörlüğü meselesi- olarak özgürleşmesi ve demokrasi -sosyalizmin –proletarya diktatörlüğünün- burjuva demokrasisinden 1000 kat daha fazla demokratik olduğu- meselesi ve yaşanan bütün pratikler, deneyler ve deneyimler dün olduğundan çok daha fazla düşünülmesi gereken bir mesele olarak karşımız da durmaktadır… Şimdiye kadar kimi ustalar tarafından çözümlenmiş olan “devlet, devrim, ezilenlerin ittifakı, işçi sınıfı diktatörlüğü, işçi sınıfı-diktatörlük ve demokrasi meselesi, sosyalizm, sosyalizmin inşası ve sosyalizmde aynı tarafta yer alanların ittifakı ve birlikte iktidar olma meseleleri vb… konularda ustaların sınırlarını yeniden zorlayarak bir kez daha ve bir kez daha -teorik ve pratik açıdan- çözümlenmesi gereken karmaşık meseleler olarak görmek gerekir.
Yaşanan, yıkılan ve itibar kaybeden reel sosyalizm gerçekliğinden sonra… Kapitalizm koşullarında yaşanan işçi sınıfı ve burjuvazi arasında ki iktidar savaşını, salt iktidarı devirme, yıkma ve ele geçirme mücadelesi olarak görme basitliğine düşmemeli, devrim meselesinin aynı zamanda işçiler ve ezilenler lehine en geniş demokrasi ittifakını kurma ve ayrıca birlikte -ezilenlerin safında yer alanların farklı çıkarlarını ve isteklerini içeren – ve asıl önemlisi aynı tarafta yer alan “benzemezlerin birliğini ve iktidarını inşa etme” meselesi olduğu da unutulmamalıdır… Her sınıfın aynı zamanda -burjuva sınıfının kendi iç çelişkileri gibi… İşçi sınıfı ve ezilen diğer emekçi sınıflarında hem birbirleriyle hem de kendi iç çelişkileriyle- birbirini yeniden doğuran ve sürece bağlı olarak kısa ya da uzun süre içerisinde uzlaşır veya uzlaşmaz sorunlar olarak önümüzde duran çözülmesi ve çözümlenmesi gereken kendi iç çelişkileri ve çekişmeleri olduğunu da unutmamak gerekir.
İşçi sınıfını kapitalizmi yıkıp geçecek blok bir kaya parçası gibi görmek yerine, işçi sınıfını kapitalizmi yıkıp geçecek irili ufaklı ve her biri birbirinden farklı kum taneciklerinin bir birine tutunarak oluşturdukları bir kaya parçası gibi görmek -birbirine tutunmayı güçlü kılamazsak eğer hem iç hem de dış etkenler tarafından ufalanabileceğini de unutmamak- gerekir… kimilerimizce geri dönüşü mümkün olmayan ve kaya gibi yıkılmaz olduğuna inandığımız, yaşanan, yıkılan ve kum gibi dağılan “sosyalizm” deneylerini bu açıdan yeniden değerlendirmek gerekir.
Burjuvazinin mezar kazıyıcısı olan işçi sınıfı, burjuvaziye ve kapitalizme karşı örgütlü bir davranış ve mücadele yürütmek yerine ( bu konu siyasal örgütler- partiler, sendikalar ve işçi sınıfı ilişkileri acısından ayrı bir tartışmayı gerektirir…) maalesef kazmayı küreği bir kenara bırakarak günlük hayatta (bu durumu ince eleyip sık dokuyarak anlamamızı mutlak şart koşan) varsıllık ve yoksulluk arasında gidip gelerek, kendini, insanlığı, dünyayı kurtarma ve özgürleştirme mücadelesinden daha çok, günü kurtarma mücadelesine kaptırarak –kapitalizmin bizatihi kendi eliyle kaşıdığı ve kışkırttığı, kapitalizmin işine gelen ve keyfine keyif katan bir biçimde- kendi iç çelişkileriyle boğuşup, bizatihi kendi içinde ki çatışmaların kurbanı olmaktadır…
Burjuva sınıfı -en başta üretim araçlarına sahip olmak ve nimetlerinden faydalandığı Kapitalizmin işçi ve diğer emekçi sınıflar tarafından yıkılmasına engel olmak gibi hayati konular da her ne kadar ortak çıkarlara sahipseler de- kendi içlerinde hem ekonomik çıkarları -pastadan en büyük payı kapma- hem de konumları gereği tercih ettikleri siyasi ve sosyal ilişkileri ve hayat tarzları açısından ve siyaseten muhafazakârlar, milliyetçiler, liberaller, ilericiler vb. şeklinde fraksiyonlara ayrışarak kendi içlerinde sür git çatışırlar. Burjuvazinin birbiriyle çatışan fraksiyonları sanıldığının aksine birbirlerini ve beslendikleri düzeni yok etmek pahasına değil -düzenin mutlak devamı- konusunda anlaştıkları ortak gerekçeye sarılarak birbiriyle çatışırlar… Burjuvazinin kendi arasında ki çelişki ve çatışmalarının temel kaynağını, kapitalizmin –işçi ve emekçilerin azgınca sömürülmesinin- kendi sınıfsal konumlarının ve ulvi çıkarlarının hangi yol ve yöntemle ve nasıl daha çok ve daha uzun süre devam ettirilmesi meselesi belirler.
İşçi sınıfı ve diğer emekçi kesimler acısından da durum farklı değildir. O nedenle kapitalizme ve sömürüye karşı işçi sınıfının birliği meselesi -aynı tarafta yer alan sosyalistlerin neden ayrı ayrı durdukları ve birliği meselesi gibi- hiç de öyle sanıldığı kadar kolay bir mesele değildir… İnsanlığın tarihsel ve özgür gelişimi için kapitalizmi yıkıp geçecek ve sömürüye son verecek olan İşçi sınıfı ve ezilenler içinde yer alanların da farklı siyasal ve sosyal çevrelere sahip olmaları ve hatta aynı zamanda kendilerine karşı ötekileştirici, ırkçı- faşizan tutum almaları, düşmanca linç girişimleri, erkek egemenliği vb. gibi uzlaşmaz çelişkileri kapitalizme karşı mücadelede ki en büyük açmazı oluşturmaktadır. Bazı durumlarda birbirini düşman ilan eden -siyaseten, fikren, davranış ve pratik olarak terkedilmedikçe, muhafazakârlığı, ırkçılığı-faşizmi ve erkek egemenliğini besleyen koşullar ortadan kaldırılmadıkça- yaşanan sürece ve koşullara bağlı olarak uzlaşır-uzlaşmaz bir biçimde çatışmalara neden olacak olan din, mezhep, dil, ırk, ulus, ahlak, gelenek, eşitsiz kadın-erkek ilişkileri ve çatışması ve farklı siyasal tercihlere sahip bir işçi sınıfından; maalesef “kapitalizmi yıkmaya yeminli, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan tek tip militan devrimci bir işçi sınıfından değil…” aynı zaman da hem işçi hem Kürt, hem işçi hem kadın, hem işçi hem genç ve hatta hem işçi hem çocuk olarak ezilen, sömürülen ve hem de kendi içinde karmaşık ezme ve ezilme ilişkilerine sahip olan bir sınıftan bahsediyoruz. Siyasal iktidarların kışkırtması, geçmişten taşınan tarihsel kültürel birikimleri, farklı inançları, siyasal düşünceleri ve tutumları nedeniyle birbiriyle kıyasıya çatışmayı bile göze alabilen –birbirine kenetlenen değil- birbirinden ayrışan işçi sınıfı ve ezilen halklardan bahsediyoruz…
İşçi sınıfı: belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip olmayan sınıf olarak kurtuluşları ortak olan ve fakat aynı zaman da -bir araya gelmelerini zora koşan- kendi içinde benzemezleri ve benzemezler arasında da ki derin çelişkileri barındıran bir sınıftır.
Bu sorunları hafife almadan, yokmuş gibi davranmadan ve kadın sorunu, ulus sorunu, insan ve doğa ilişkileri vb. sorunları devrime havale etmeden… Sınıf mücadelesini bu acıdan anlamaya, sınıf mücadelesindeki başarısızlığımızı bu açıdan kavramaya, anlamlandırmaya, ilişkileri bu acıdan kurmaya, çözmeye ve mücadeleyi bu acıdan bakarak yükseltmeye çalışmak sosyalistler açısından olmazsa olmaz gibi durmaktadır…
İşçi sınıfı ve ezilenlerden dem vurup, işçi sınıfına ve ezilenlere mesafeli ve uzak duran kendinden menkul hallerimiz, Apolitik rutin alışkanlıklarımız, tercihlerimiz, yaşam tarzımız, yaklaşım ve tutumlarımızdan, işçi sınıfıyla ilişkilerimizde ki “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” gibi melankolik, mecalsiz, karşılıksız ve çok uzak bir ilişkiden, katı, tutucu ve dar politik davranışlarımızdan vazgeçmek… İşçi sınıfı ve diğer tüm ezilenlerin ittifak meselesini ve ilişkilerini kapsayıcı ve yapıcı bir biçimde ele almak, hem güncel hem de yarına ilişkin sosyalist politik çözümler üretmek, yıllardır içinde sıkışıp kaldığımız dar kadro hareketi olmaktan sıyrılıp kitlelerle ilişkisi olan ve kitleler içerisinden sosyalist kadrolar yetiştiren siyasal bir hareket olmamız öncelikli görevlerimizden olmalıdır.
Tartışmak, yol açmak, yol almak ve daha sıkı yoldaşlar olmak dileğiyle… Sevgiyle kalın yoldaşlar…
29 Mayıs 2023/ Savaş KARADUMAN
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu