Aktüel Yorum

Muhalefet 2015 ve 2018 seçimlerini niçin kaybetmişti?

Muhalefet 2015 seçimlerini niçin kaybetmişti, hatırlıyor musunuz?

Peki ya 2018 seçimlerini niçin kaybetmişti?

 

O seçimlerde yaşananları çabuk unutuyoruz ama bana kalırsa hatırlamakta yarar var.

2015 seçimlerinde bugünküne benzer bir atmosfer vardı.

Bütün anketler iktidarın seçimi kaybedeceğini gösteriyordu.

Bu göstergelerin yarattığı iyimserlik muhalefetin işi sıkı tutmasının da önüne geçti.

7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olma çoğunluğunu kaybeden AK Parti, muhalefetin hazırlıksızlığını ve parçalı halini iyi kullanmış, 1 Kasım’da seçimlerin tekrarlanmasını sağlamıştı. Patlayan bombalar, yaratılan korku atmosferi toplumu endişeye sevk etmiş ve yeniden AK Parti’nin arkasında toplanmasını sağlamıştı.

Haziran seçimlerinde AK Parti’yi terk eden seçmen, üç ay sonra yapılan seçimlerde daha büyük bir oranda geri dönmüş, AK Parti oylarını yüzde 9 artırarak tekrar, tek başına iktidar olma imkanı bulmuştu.

2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer bir durum yaşanmıştı.

Seçim öncesinde aynen bugünküne benzer bir atmosfer vardı.

Hem muhalefet partileri hem de muhalif kamuoyu seçimin kazanılacağına kesin gözüyle bakıyor, muhalefet partileri birbirini muhtaç olduğunu görmezden geliyor, isimler üzerinden aday tartışmaları yapıyordu.

Seçim çantada keklik görüldüğü için herkes ipi kendi partisinin göğüslemesini istemiş, adayın her kesimden oy alacak biri değil, kendi partisinden biri olması hevesine kapılmıştı.

Yani Tayyip Erdoğan karşıtlığından dolayı aday kim olursa olsun toplumun onun arkasında birleşeceği düşünülmüş ama bunun böyle olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştı.

Ülke tek adam rejimine teslim olmuşken, demokrasi, hukuk askıya alınmışken, devlet parti devletine dönmüşken muhalefet sanki böyle bir durum yokmuş, normal demokratik bir yarış varmış, iktidar devlet imkanlarını seçimde kendi lehine kullanmıyormuş gibi davranmış, sonunda da hüsran yaşanmıştı.

O seçimlerden sonra Türkiye ağır bir faturayla karşı karşıya kaldı.

Tek adam rejimi daha da kurumsallaştı, ekonomi çöktü, yoksulluk dalga dalga yayıldı, hukukun son kırıntıları da yok edildi ve Türkiye her alanda ağır yara aldı.

Üzülerek söylemeliyim ki bugünlerde aynı yanlışlar tekrarlanıyor.

Muhalif kamuoyunda yine benzer bir iyimser hava estiriliyor.

Yine demokrasinin ve hukukun askıya alınmış olması pek sorun olarak görülmüyor, iktidarın devlet ve medya imkanlarını kullanarak seçimi ve seçmeni manipüle edeceği ihtimali görmezden geliniyor.

Bu seçim de ‘demokrasi mi otoriterlik mi‘ ikileminden çıkarılıyor ve partiler yarışına döndürülmeye çalışılıyor.

Sanki normal bir seçim yapılacakmış gibi isimler üzerinden aday tartışması yapılıyor. Toplumun bütün kesimlerinin ilgisini çekecek, ülkedeki siyasi kilitlenmeyi açacak bir aday yerine, en çok kimin hak ettiği gibi bana çocukça gelen bir kriter üzerinden aday belirleme tartışmaları yapılıyor.

Sanki seçim çantada keklik, muhalefetin adayı kesin olarak kazanıyor da kimse bu makamı bir başkasına kaptırmak istemiyor.

Aynen 2018 seçimlerinde olduğu gibi, adayın bir partili olması durumunda bu seçimlerin de ‘demokrasi mi, otoriterlik mi’ ikileminden çıkacağı, partilerin yarışına dönüşeceği, bundan da en büyük kazancı, bütün devlet imkanlarını kullanan mevcut iktidarın elde edeceği gerçeği bir kez daha görmezden geliniyor.

İktidar Seçim Yasası’nı değiştiriyor, bunun sonucunda muhalefetin ittifak yapmasının önünü tıkıyor ve seçim kurulu başkanlarını seçilme yöntemini değiştiriyor.

Diğer taraftan da HDP’nin kapatılma ihtimalini seçim gününe kadar elinde bir seçenek olarak tutuyor.

Yani anlayacağınız iktidar sandık oyunlarıyla da olsa seçimi kazanmak için her yolu deniyor.

Fakat muhalefet cephesinde bu olup biteni hafife alan bir yaklaşım var.

İktidarın seçim kurulu başkanlarının seçilme yöntemini değiştirmeye niçin ihtiyaç duyduğu sorusu kaya gibi ortada duruyorken bu konunun görmezden gelinmesi, buna karşı nasıl bir tedbir alınacağının yeterince tartışılmaması bana hakikaten tuhaf geliyor.

Diğer yandan Seçim Yasası’ndaki değişiklikle muhalefetin ittifak yapmasının zorlaştırılmasının ya da anlamsız hale getirilmesinin muhtemel sonuçları üzerinde de yeterince durulmuyor.

Bu engelin hangi yol ve yöntemle aşılacağı yeterince tartışılmıyor, seçim günü bekleniyor.

Muhalefet tüm bu değişikliklere genel olarak, “Seçim Yasası’nda değişiklik yapmaya çalışan iktidarlar kaybetmeye mahkumdur” gibi somut tedbir içermeyen sözlerle cevap verme yolunu tercih ediyor.

Ama asıl önemlisi de bunca olup bitene rağmen muhalif kamuoyunda kimileri de ‘Aday bizim partili olsun’ anlayışından bir türlü vazgeçmiyor.

Yani demokrasi varmış, hukuk askıya alınmamış gibi davranılarak Türkiye’nin kader seçimi göz göre göre bir kez daha parti yarışına indirgeniyor.

Bütün bunlar bana hakikaten çok tuhaf geliyor.

Aynı yöntem uygulanmış ve iki seçim kaybedilmiş olmasına rağmen aynı hataların tekrarlanıyor olmasını gerçekten anlayamıyorum.

Daha önce de benimsenen ‘Bu iş bitti’ anlayışının neden olduğu ağır fatura ortadayken aynı iyimserlikle, hiçbir şey yapmadan seçim gününü beklemek izahı zor bir durum.

İyimserliğin muhalefeti zehirleyen bir yönünün olduğu gerçeği tuhaf bir şekilde görmezden geliniyor.

Aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuç beklemek hatayla açıklanacak bir durum değil.

Ortada adını koymakta zorlandığım başka bir durum var.

Anketlerde iktidar lehine görülen dalgalanma, kararsız seçmen oranının yüksekliği, yeni seçim sistemi…

Bütün bunlar bize muhalefetin işinin pek de kolay olmadığını gösteriyor.

Bu nedenle 2015 ve 2018 seçimlerinde yapılan hataların benzerlerine düşmeden, yani bu seçimi partiler yarışına indirgemeden, belirgin bir şekilde ‘demokrasi mi otoriterlik mi’ yarışına çevirmek gerekiyor.

Toplumda artan Tayyip Erdoğan karşıtlığının seçim kazanmaya yetmediği daha önce görüldü. Bu gerçekle yüzleşmek ve kararsız seçmeni ikna edecek politikalar ve söylem gerekiyor.

Türkiye’nin kaderi bir kişinin siyasi ihtiraslarına ya da partilerin çıkar hesaplarına feda edilmemeli.

Çünkü Türkiye’nin, muhalefetin yanlış kararlarının bedelini ödeyecek ne gücü ne de enerjisi kaldı.

LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk 
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.