Aktüel Yorum

Her şeyi ile büyük boşlar!

Bir siyasi partiden başka her şeye bürünen ve özünde tek bir tanıma sığan ama yine de yüzlerce tanımın yetersiz kaldığı bir oluşuma dönüşen AKP, siyaset iddiası ile yola çıkıp soluğu faşizmin derinliklerinde alan trajik bir hikaye.

S. Lec’in güzel bir sözü var, “Öyle büyük boş laflar vardır ki, içinde tüm bir ulus tutsak edilebilir” diyor. Hakikaten şu son bir haftaya göz atın ve iktidar kazanının yüksek ateşinde pişip önümüze getirilen “boş laflara, akıl almaz hareketlere” bakın! Bu büyük boş laf başarısı, ancak büyük boş bir parti olmakla gelebilir. Birbirinden koparamayız. Bırak tutsaklığı, illete bağlanıp boğulmuş bir millet var!

Çocuğu yaşamını yitiren bir anneyi sahneye çıkarıp elinde anahtar ile kalabalığa gösterdiği sahneyi görmüşsünüzdür. Bu bir vaat! Diğer yanda ise Suruç var. Bu da ikinci vaat! Yeni milyonerlerin şatafatlı ikramları ve her şeyi magazinleştiren dünyaları da ayrıca düzenli olarak ekranlarda enjekte ediliyor. Bu da üçüncü vaat!

Bir yandan kurtuluş reçeteleri diğer yandan Suruç vahşeti! Elinde silahlarla seçim çalışması yapan nobranlık! Bunu nasıl okumak lazım? Birincisi bu aklı suçlu olmaktan kurtaracak devletin varlığı ile her tarafa rastgele açılan kurşunlar, bir anomali olarak gösterilemez. İkincisi bu hoyratvari, topyekün saldırı, imha girişimleri, modernite içinde kısa bir mola; devlet denen şiddet topluluğunun minik bir sapması, ölüm istatistiğinin basit bir korelasyonu olarak da yutturulamaz…

Nasıl oluyor da bu kadar rahat Kürde kurşun sıkabiliyor? Hastanede sözde güvenlik önünde, personel önünde linç ederek öldürebiliyor? Nasıl oluyor?

Tüm bunlarda kışkırtılmış bir haz, faşizm güvencesi ile vaat edilmiş bir arzu ve doyurulmasının arkasında ekonomik duygusallığın ucu açık bırakılmış, köpekleştirilmiş bir güdü yok mu? Var… Bu, ‘ölüm’ olgusu ile direk ilintili. AKP’nin son süreçteki bireysel silahlanmaya teşvik ettiği adımlar, kurşun sayısı artırma ve yasa ile bazı şeyleri sorgulanamaz, yargılanamaz altına alma sonrası gelişen şeyler tesadüf mü? Değil. Öyle ki genişleyen savaş cephesinde AKP’nin elinde kalan tek gerçeklik denilebilir.

Bu noktada bu ve buna benzer girişimlerden yola çıkarak mevcut anlayışın ölüm ile olan ilişkisine biraz bakmakta fayda var.

Uyguladıkları ölüm politikalarının politik ayağı, ölenlerin aileleri üzerinden yürütülüyor. Canlı yayınlarda aileler ile telefon görüşmesi kurgulanıyor. Tabutların geçirilmesi, aile dramının yüceltilmesi, devletin bu anda yüceltilmesi, ölümün sürekli evlere haber bültenleri ile sokulması gayet titizlikle yapılıyor. Bunu takiben rezil puntoların altında dayatılan görsel patlama, görsel medyanın bunlarla doldurulması diğer yani esas ayak için ön hazırlıktır. Bu ayak karşının, ötekinin bedensel teşhiridir. İşkence edilmiş etin, kan bekleyen kana susamış kitlenin doyurulmasıdır. Bakın olay neredeyse her şeyi ile netleşirken tepeden tırnağa 25 yıllık esnafı PKK’li yaptılar. Saldıranları mazlum ve mağdur kıldılar. Bunlar hepsi işleyen bir ağın otomatik komutları.

Ölüm yeterli görülmez. Bıçakla boğaz kesme oluyor. Vahşice öldürmek, başına oksijen tüpü ile vuruyor. Tam da bunlar olurken yaşamın kutsallığı, serçe parmağın kanamaması, mutlu olmak üzerine demeçler verilir. Refah ve huzurdan bahsedilir. Zaten ertesi gün, seçimler 81 milyonun huzuru olacak şeklinde demeçler verildi. Her şey eş zamanlıdır. Bu konuşmalarda kutsadıkları yaşamın çemberine giren ölümleri de yoğunca mitselleştirmeleri de bundandır. Bu kadar kutsanan şeyin diğer taraftan korkunç bir şekilde yok edilmesi, yaşam ve ölümün yer değiştirmesi, Zizek’in “tiksindiren şeyin haz vermesi”  hatırlatması ile yakın temastadır.

Tüm güçleri ile ölümün ve şiddetin dozajını yükselttiklerinde, buna alternatif olarak yönlendirdikleri şey “eğlencedir.” Daha hızlı tüketim daha hızlı sanallaşma işaret edilip, bilinçli yönlendiriyorlar. AVM’lere akış için canla başla çalışılıyor. Ölmek ve mutlu olmak arasında tercihe zorluyorlar. Bu sayede tükenmiş turizm senaryolarına yüksek destek paketleri peş peşe açıklanıyor.

Ölümü gösterdiği oranda onu canlı kıldığı sürece eğlenceyi, tüketimi, neoliberal vahşeti de o oranda ayakta tutabileceklerini biliyorlar. Bu iki durum zıt değil kardeştir.

Gerçekte olan ise tüm toplum önünde ölümü tüm hoyratlığı ile dizayn ediyor. Hazzı körüklüyor, arzuyu tetikliyor. Ölümü muazzam derecede ve ideolojik araçlarla her gün yeniden ürettikleri bir silaha çevirdikleri ortada. Ölüm ve eğlencenin, dinsel ile mitselin, gerçek ile kurgunun bir aradalığı sağlanıyor. Eğlencenin, ölümü görmemek karşılığında bir ödüle dönüşmesi; ölümün de aynı zaman diliminde bir eğlenceye dönüştürülmesi, trajik bir haz nesnesine evirilmesi… Bu kısa formül şuan tıkır tıkır işliyor! Sonrası da oy devşiriliyor işte. ­

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.