Aktüel Yorum

Açlık grevleri veya ay tutulması…

İnsanlar neden bedenerini açlığa yatırırlar ki? Nasıl bedenlerinin dirhem dirhem erimesini izleyebiliyorlar ki? Üstelik büyük bir irade ve hiç bir tereddüt göztermeden!
Insanlık tarihinde „tanrılar“ adına, ibedet için kendi bedenlerini aç bırakma rituelleri vardır ama ya özgürlük, onur veya direniş için!
Bir halk bedenini açlığa yatırmış, yüzlerce insan “sesleri” duyulsun, varlıkları kabul edilsin diye günlerdir kendilerini aç bırakıyorlar. Rakamla çok kolay yazıyoruz 58.gün! Olağanüstü bir irade. Oysa insanlar bir öğün aç kaldıklarında bile kıyameti koparıyorlar. Oruç tutanlar akşamı nasıl edeceklerini hesaplar dururlar.
Daha çocukken ilk kez tanık olmuştum ve hala canlı bir şekilde aklımda kalan bir hikaye var; Ay tutulması…
Henüz Ay tutulması nedir bilmiyordum. Daha akşam yeni kararmaya başlamıştı ve hemen akabinde de Ay tutulması meydana gelmişti. Bilirsiniz Amed‘in yaz akşamlarını, çok berrak olurlar. Tam öyle bir geceydi. Köyde kim varsa; kadın, erkek, çocuk, herkes eline ne geçirdiyse; tencere, tava, teneke, naylon bidonlar vs. ses çıkaracak ne varsa, onlara vurmaya başladılar. Bir yandan da avazları çıktığı kadar, bir canlının korkmasını sağlayacak seslerle bağırıyorlardı. Bazıları daha da ileri giderek silah patlatarak gürültüye eşlik ediyordu. Bir anda ortalık kıyamet yerine dönüşmüştü.
O çocukluk aklımla anlamaya çalışıyordum.
Herkesin dışarıda olması, ses çıkarmaları ilk başta bana heyecanlı gelmişti. Sonra öğrendim ki kötü ruhlar Ay’ı karartmaya çalışıyorlar, hatta güçleri yeterse bu ruhların Ay‘ı çalabileceklerini söylediler. Eğer Ay tam kararırsa, yani kurtaramazsak çok kötü durumların olabileceği, dünyayı büyük felaketler beklediğin öğrendim.
Korkmuştum.
Açlık grevlerini izlerken, çocukluğumdan kalan bu hikayeyi hatırladım. O zaman insanlar Ay’ı kötü ruhlardan kurtarmaya çalışıyorlardı, o nedenle gürültü yapıyorlardı. Ki kötü ruhlar korkup Ay’ı serbest bırakabilsinler diye. Ya şimdi bu insanlar neyi korkutmak için bedenlerini açlığa yatırmışlar? Bedenleri ile insanlığı, dünyayı „kötü ruhların“ varlığından haberdar etmeye çalışıyorlar! Peki dünya neden sessiz? Bu sessizlik „kötü ruhları korkutmaz ki! O zaman dünyanın başına „kötü felaketler“ gelmez mi?
Evet kanımca Kürd halkını çevreleyen “kötü ruh”lardan kurtarmaya çalışıyor bu açlık grevi eylemcileri. Uzun bir zamandır Kürdler “Kötü ruh”ların pençesinde kıvranıp duruyorlar. Neredeyse yok olma noktasına kadar gelmişlerdi. Her gün başka başka yerlerde bir güç tarafından bir yerleri, bir tarafları yok ediliyor, bir parçaları çalınıyor. Bazen adı Arap’tır, bazen adı Acem’dir bazen de adı Türk’tür. Sonuç değişmiyor, zulme uğrayan, yok edilen, sayılmayan Kürd‘tür.
58 gündür Kürdler halk olarak açlık grevindeler.
Her toplumun oluşumuna kıvılıcım olan bir “eylemi” vardır. Sonrası o toplum asla eskisi gibi olamamıştır. Kürdlerin tarihinde de İrlandalılarınki gibi açlık grevleri kıvılcım olmuştur.
Eğer “devlet aklı” bu tarihi bilmiyorsa, birilerinin bu notu onlara mutlaka hatırlatmasında fayda vardır. Zira 12 Eylülde Kürdler yine bir bütün olarak cezaevlerindeydiler ve Esat Oktay gibi bir cellat başlarındaydı. Esat Oktay’ın meşhur bir tehdidi vardı. O dönemi yaşayanlar bu tehdidi bilirler ve çokça da yazıldı. Esat Oktay: “Benim iznim olmadan sinek bile uçamaz, bunu iyice aklınıza koyun” diyordu. En başında kendisi olmak üzere, ekibinde bulunanlardan biri Ortadoğunun en gaddarı, diğeri Ortadoğunu gestaposu, diğeri bilmem nesi… vs. olarak kendilerini tanıtırlardı. Ve bu hasta kişilikler tarihte eşine rastlanılmayan bir işkence yapmaya başadılar. Ne Saygon zindanında ne de o döneme kadar bilinen en korkunç Evin zindanından yapılan işkencelerin esemesi bile okunmazdı. Zindandakilerinin bedenlerinden başka ortaya koyabilecekleri herhangi bir eylem ve inkanları yoktu. Insanın yapabileceği en ağır eylem tür yaşam hakkı ile oynamasıdır. Bu en son çaredir. Bir insane o noktaya gelmiş ise demek ki başka seçenek ve olanağı kalmamıştır. Bu karanlık zamanın delhizlerinde yok edilmeye çalışılan Kürd gençleri bedenlerini ölüme yatırarak Esat Oktay ve ekibini o onurlu direnişleri karşısında çaresiz bıraktılar. Bütün işkenceleri bir anda yerle bir olmuştu ve sonuçta Zalimler Amed zindanın bırakıp kaçmak zorunda kalmışlardı…
O döneme kadar kimse Küredleri tanımıyordu, sesini duymuyordu. Bu cesur açlık grevi eylemcileri o zulmün kalesini bedenleri ile yıkmışlardı. O günden sonra Kürdler direnişin özgürlük sağladığının farkına vardılar. Ve o efsanevi gelenek günümüze kadar devam ediyor.
Şimdi geldiğimiz noktada Kürdler yine bir direniş ve yok olma ayrımındalar. Bir yanımızda gençler kutsal yaşam haklarını özgürlüğe katık yaparken diğer yanımız “referendum” sendrumuna kapılmış gidiryor. Bir yan “ölürken” insanlığın, diğer yan meydanlarda “slogan” atıyor sözde “demokrası” adına… bir yanımız çığlık çığlığa acının pençesinde kıvranırken, diğer yanımız “ölüm” sessizliğnde…
Zulüm korkak insanların işidir, hele de esareti altında olan birine zulüm etmek kelimenin tam anlamı ile aşağlık bir davranış biçimidir.
Kim bilir belki de çocukluğumda olduğu gibi “kötü ruhları” aclık grevcilerine vereceğimiz sesle kovarız ve Kürd halkı da ay gibi özgürlüğüne kavuşur…

Bir yanıt yazın

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.