Anti-politikanın politikası olarak anarşizm
Yaşadığımız çağda devletler kapitalist şirketlerle kol kola, güvenlik politikalarıyla bedenimizin her noktasında tahakküm kurmaya çalışıyor, savaş gündelik yaşamın parçası haline getiriliyor ve yeryüzünün bedeni bu politikalarla delik deşik ediliyor. Peki, böyle bir zamanda radikal bir politik teori olan anarşizm nasıl tahayyül edilebilir, klasik anarşizmin devlet karşıtlığı, liberal bireycilikten ayrılan bir özgürlük tahayyülü olan eşit-özgürlük fikri, ütopyayı bir politika olarak düşünen tavrı bize ne söyler?
Geçtiğimiz günlerde Livera Yayınları tarafından Cem Sili çevirisiyle basılan Saul Newman’ın, ‘Postanarşizmin Politikası’ adlı kitabı, günümüz radikal siyaset düşüncesinde anarşizmin yerini belirlemeye çalışan bir metin olarak karşımıza çıkıyor ve yukarıdaki soruları düşünmeye vesile oluyor. Newman, “Bir politika tarzı olarak anarşizm nedir? Bu tarz bir anarşist politika teorisi mevcut mu? Anarşizm, her ne kadar kıymetli olsalar da politik otoritenin reddinden, isyankar tepki ve Bakunin’in meşhur ‘yok etme dürtüsü’nden fazlası mıdır? Anarşizmin politik düşünceye sunabileceği bir şey var mıdır?” şeklindeki sorulardan yola çıkarak klasik anarşizm olarak anılan geleneği reddetmeden, bugünün dünyasında anarşizmin radikal-politik potansiyelinin nasıl düşünülebileceğini sorguluyor.
Newman’ın bahsinde onun, klasik anarşizmin yönetim karşıtlığında ısrar ettiğini görüyoruz. Metin bu açıdan politikayı devletten özgürleştiren, egemen siyasetin yönetilme etrafında dönen temsil, parti gibi aygıtlarla yürüyen biçimlerini sorgulatan bir yan taşıyor ancak bunun yanı sıra Newman’ın klasik anarşizmin aydınlanmacı-hümanist gelenekten gelen yanlarına (evrenselci, temelci, ilerlemeci, bilimci) eleştirel yaklaştığını görüyoruz.
Ayrıca kitap, anarşizmin güncelliğini, “özgürlükçü sol” ve “post Marksist” fikirlerle birlikte ele alıyor, günümüz radikal teorileriyle kesişen ve ayrışan yönleriyle birlikte tartışıyor ve kendi deyimiyle anti-politikanın, politikası olarak postmodern bir anarşizm fikri inşa etmeye çalışıyor. Newman’ın metninde benim için önemli olan yan ise anarşizme etik-politik bir anlam kazandırarak günümüzde oldukça önemli olduğunu düşündüğüm “başka politikasını”, anarşizmle kaynaştıran bir bakış açış açısı sunması.
ANTİ-POLİTİKA
Klasik anarşizmin devlet karşıtı pozisyonu onu aynı zamanda bir politika karşıtlığıyla birlikte düşünmeye vesile olur. Newman’ın “anti-politika” olarak tabir ettiği bu durum şöyle bir soru açığa çıkarır; “Anarşizm bir politika biçimi değil midir?” Tam tersine anarşizm politika karşıtlığının kendisiyle bir politika yapma şeklidir ki düşünürün dikkat çektiği gibi, “Bakunin, Kropotkin gibi anarşistler politikanın ortadan kaldırılması çağrısında bulunurken aynı zamanda devrimci stratejiyi, kitlelerin örgütlenmesi ile harekete geçirilmesini, politik programları ve devrim sonrası toplumların şeklini de tartıştılar bunların hepsi elbette politik meselelerdi.”
ANTİ-POLİTİKANIN POLİTİKASI
Bu cümlelerden anlaşılacağı gibi, anarşistler politikayı reddetmeyi aslında bir siyaset yapma biçimi olarak işe koşuyorlar ve özellikle devletin dışında bir yaşamın nasıl olabileceğini, böyle bir politikanın nasıl işleyebileceğini tahayyül ediyorlar. Politikayı sadece teorik bir şekilde veya fikirsel bir öncü etrafında düşünmüyorlar doğrudan eylem gibi pratiğe yaslanan bir zeminde, yaşanan zamanın şimdisine müdahale etme olarak yorumluyorlar. Bu nedenle, “anarşizmin basitçe bir anti-politika olduğunu” söylemek yanılgı olur. Kitap açısından ise anti-politikanın şöyle bir anlamı var; post-anarşizm anti-politikanın politikasını içeriyor yani klasik anarşizmi reddetmiyor, onun yerine başka bir şey koymak gibi bir derdi yok. Bu fikir daha çok ondan ilham alan, onunla ilişkisel bağ kuran, klasik fikirlerle birlikte düşünen ancak günümüz koşullarında radikal bir politika olarak anarşizmin yerini belirlerken onu dönüştüren, kapsayıcılığını genişleten bir yan içeriyor.
Newman’a göre post-anarşizm, “anarşizmin ötesinde bir terk ediş ya da hareket olarak da görülmemelidir; anarşizmden ‘sonra’ bir varoluşa işaret etmez. Tersine, post-anarşizm anarşizmin politikasını yenileme ve radikalleştirme yani anarşizmi bir politika olarak düşünme tasarısıdır. Bu bağlamda post-anarşizmi bir çeşit yapısöküm olarak da anlayabiliriz.”
Böylece metin boyunca düşünür, Derrida’nın bu konudaki düşüncelerini esas alıyor ve yapısökümcü araçları devreye sokarak, klasik anarşizmde tespit ettiği, özcü, evrenselci, hümanist, ilerlemeci gibi daha çok aydınlanma düşüncesinin izini taşıyan fikirleri tespit ediyor ve günümüz koşullarında anarşizmi post-yapısalcı fikirler çerçevesinde dönüştürmeye başka bir deyişle güncellemeye çalışıyor. Ancak Newman’ın kendisinin de söylediği gibi bu durum, “aydınlanmanın modasının geçtiği anlamına gelmiyor, daha ziyade temel eğilimlerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği anlamına geliyor” ki metnin sonlarında, ‘Post-Yapısalcılık ve Anarşizm’ başlığı altında bu “yeniden gözden” geçirme bahsini bulabiliyoruz.
ÜTOPYA
Mesele anarşist teori olduğunda en çok karşılaştığımız karşı söylemlerden biri de düşüncenin ütopik olduğu yönündeki eleştirilerdir. Oysa başka bir dünya tahayyül eden her düşünce şu an olanı kabul etmemesi ve başka türlü olabileceğini düşlemesi açısından ütopyayı içerir. Newman’ın da iddiası bu yönde ki o da anti-politikanın politikasını düşünürken yine klasik anarşizan fikirlerde de karşımıza çıkan ütopya fikrinde ısrar ediyor. Çünkü metinde Abensour’dan alıntılandığı gibi, “ütopya –başka bir şey için duyulan- arzuyu kışkırtmanın bir yolu olarak görülmelidir.” Ütopyayı böyle gördüğümüzde onu ulaşılacak bir amaç olmanın dışında şimdide düşünebiliriz. Bu biraz Le-Guin’in ‘Mülksüzler’de tahayyül ettiği ikircikli ütopyasını da hatırlatır bana kalırsa bu ikircikli yan, ütopyayı, düz bir çizgide ilerleyen, tasarlanmış, en mükemmel olana ulaşılmış bir yer olarak düşünmemizin önüne geçer. En önemli yanı ise bu yerlerin tamamlanmış, mükemmel, ideal iyi veya kötü olmanın ötesinde “oluş” halinde olan bir sürece gönderme yapmasıdır.
Bu açıdan bulunduğumuz dünyanın koşulları sürekli olarak bir distopya fikriyle kesiştirilse de “başka bir şey için duyulan arzuyu kışkırtmanın yolu olarak” ütopya; bize onu şimdide düşünme, ulaşılacak olanın dışında, düşü sürdürme yaşanan gerçekliğin içinde kaybolmama imkanı tanır. Newman’ının da işaret ettiği gibi, “ütopya, bu boğucu gerçekliğe bir alternatif hayal ederek ondan kaçışı sağlar; farklı olasılıklar, yeni ‘kaçış çizgileri’ gösterir. Bu şekilde gerçeklik sarsılır ve istikrarsızlaştırılır.” Bundan dolayıdır ki ütopya fikri her zaman radikal bir yan içerir çünkü alternatifi canlı tutar, başka olanın tahayyülünü bırakmamak açısından işlevsel olur. Anti-politikanın politikası olarak post-anarşizm de bu açıdan ütopya fikrinde ısrar eden bir siyasi hattan besleniyor.
AN-ARŞİK ETİK
Başta da bahsettiğim gibi kitabın benim için önemli yanlarından biri etik bir bakışı anarşist politikanın alanına taşımasıydı bu nedenle metnin bu yanından bahsetmek isterim. Newman, bu konudaki sorgulamasına “temelcilik” eleştirisiyle başlıyor ve Reiner Schürmann’a başvuruyor, onun “anarşi ilkesi” olarak tanımladığı şey; “eylem için rasyonel ilkelerin belirlenmesinin zayıflamasıdır. Eylemin her zaman bir ilk ilkeden türetilmesi ve bu ilke tarafından belirlenmesi gerektiği metafizik düşüncenin aksine, ‘anarşi’ her zaman böyle bir kuralın ortadan kalkmasını, etkisinin gevşemesini ifade eder.”
Schürmann “anarşi” fikrini anarşizmden ayırsa da onun bu yorumu arché’nin yani bir şeyin ortaya çıkması için gerekli olduğu varsayılan ilk nedenin aşındırılmasını sağlar. Newman’ın an-arşi olarak ifade ettiği bu görüşün yapısökümü onun deyimiyle, “herhangi bir yol gösterici ilke veya temelin otoritesinin sorgulanması anlamına gelen anti-otoriter potansiyeli” açığa çıkarır.
Bu bakış aynı zamanda klasik anarşizan fikirlerdeki rasyonalizme, doğal ilkelere bağlı ortaya çıkacağı düşünülen mücadele düşüncesine, hümanizmden beslenen yanlarına da eleştirel bir katkı yapar ve onu özcü bir bakıştan kurtarır. Bu açıdan böyle bir düşünce; “anarşizme kendi felsefi temellerinin potansiyel otoriterliğini ve devletin yerini alacak anarşist toplum vizyonuna içkin olabilecek otoriterliği incelemesi için etik bir meydan okuma teşkil eder.”
Ancak bu fikir “sebepsiz” bir eylem fikrini de içerir Newman herhangi bir hedef ya da sebep olmadan direnme fikrine karşı olmasa da etiği düşünmenin farklı yolları da olabileceğini iddia ediyor ve bu konuda Levinas’ın başka politikasından ilham alıyor ki günümüz radikal politikaları için Levinas düşüncesini bu bağlamda önemli buluyorum. “Levinas’a göre etik alan, ötekiyle karşılaşma, ya da onun deyimiyle buluşma yoluyla ortaya çıkar. Bu karşılaşma, dışsallığı dahilinde ötekiyle gerçekleşir…” Levinas’ın “başkasının yüzüyle karşılaşma” olarak da anlaşılan bu bakışı, kişiye o karşılaşmayla gelen bir sorumluluk yükler, bu karşılaşma rahatsız edici bir yan içerir ve öznenin egemenliğini sarsması bakımından Newman’ın kavramıyla “an-arşiktir”.
Newman’ın deyimiyle, “Levinas için anarşi farklı bir anlama gelir: Ötekiyle karşılaşmamızın bize verdiği rahatsızlık duygusuna gönderme yapar. Dahası, bu etik bir uğraktır çünkü bize öteki için radikal bir sorumluluk yükler.” Bu, “karşılaşma anarşisi” egemen kimliği dağıtır, burada, “kişinin kimliğinin artık öteki aracılığıyla ve öteki için varolduğu bir ‘ikame” söz konusudur.” Bu durum bireyci bir özgürlük alanı dışında başka bir özgürlük fikri ortaya çıkarır çünkü “ikame, özneyi usançtan, yani egonun kimliğin totolojik tarzı nedeniyle kendi içinde boğulduğu kendine zincirlenmişlikten kurtarır.” Kişinin kendi benliğinden özgürleşmesi, başkasına yüzünü dönmesi “özden” de özgürleşmesi anlamına gelir ki bu bakış anarşist düşüncenin özgürlük ve eşitliği birbirinden ayırmayan fikriyle kesişir çünkü bu düşünce liberal bireyciliğin ötesinde özgürlüğü başkasının özgürlüğüyle birlikte tahayyül etmemize, dolayısıyla eşitlik olmazsa özgür olunamayacağına gönderme yapar.
Newman’ın şu yorumu söylemeye çalıştığımızı açık hale getiriyor “an-arşik etik”: “Salt bireysel bir deneyim olmaktan uzak, ilişkisel ve dolayısıyla her ne kadar bariz bir anlamda olmasa da politiktir. Kişinin kendisini başkalarıyla ilişkili olarak düşünmesini sağladığı, önerdiğim gibi, yalnızca başkalarıyla ilişkili olarak deneyimlenebilecek bir özgürlük biçimi teşvik ettiği ve ayrıca başkalarıyla çatışma veya rekabet anlamında değil, daha ziyade başkalarıyla biraradalık ve dayanışma anlamında politiktir.”
Saul Newman’ın ‘Postanarşizmin Politikası’ adlı kitabı Livera Yayınları’nın ‘Anarşist Tahayyül’ dizisinin ilk kitabı olarak karşımıza çıkıyor. Yazı boyunca metnin temel kavramlarına ve benim okumamda öne çıkan yanlarına odaklanmaya çalıştım. Kitap, dünyanın güncel durumu da göz önüne alındığında radikal bir teori olarak anarşizmin bugünün siyaseti için ne anlama geldiğini tartmamıza vesile oluyor. Ayrıca, günümüzde kapitalizmle işbirliği içinde, yeryüzünün bedenini ve yaşam formlarını hedef haline getiren güvenlikçi devlet politikalarını da hesaba kattığımızda, anarşizmin yönetim karşıtlığındaki ısrarını ve bunun nedenlerini tekrar hatırlıyoruz. Anarşizmin birbirinden ayrı düşünmediği eşitlik ve özgürlük fikrini de ortaklaştıran başka etiğinin, anarşist politikalara eklenmesi anarşist düşünceye, günümüzde göçmen siyaseti gibi konuları da birlikte düşünebileceğimiz bir bakış getiriyor. Bir “yeni” inşa edilmediği vurgusu, anarşizmin içeriğinde olan fikirlerin tarihsel olarak ele alınması ve bu fikirlerin güncel olarak nasıl işe koşulabileceğinin tartışılması ise bana kalırsa, metnin önemli yanlarından.