
Anket şirketlerinin yaptığı kötülük
Anket şirketlerinin, bilerek ya da bilmeden ciddi bir yanlış yaptıklarını, bu yanlışlarıyla hem muhalefeti hem de muhalif seçmeni yanılttıkları kanaatindeyim.
Hatta bazı anket şirketlerinin kural haline gelmiş bu yanlış yöntemi kendi ticari bağlantıları lehine istismar ettiklerini de düşünüyorum.
“Acaba yanlış mı düşünüyorum” diye yazıya başlamadan önce dört farklı anket şirketi başkanı ile konuştum.
Hepsi de doğru düşündüğümü, bahsettiğim yanlışın Türkiye’de artık gelenek halini aldığını, bundan dolayı kimsenin bu yanlışı düzeltmeye yanaşmadığını söylediler.
Tam olarak neden bahsediyorum anlatayım.
Anket şirketleri anket yapıyorlar. Önce her partinin net oy oranlarını buluyorlar, sonra çıkan kararsızları her anket firması kendi bulduğu yönteme göre partilere dağıtıyor.
Anket şirketlerinin genel ortalamasına göre partilerin net oy oranları şöyle: AK Parti yüzde 24-26, CHP yüzde 19-21, İYİ Parti yüzde 12-14, HDP yüzde 9-11, MHP ise yüzde 5-7 bandında.
Diğer partiler ise genel olarak yüzde 1 ve altında.
Bir de kararsız seçmen var. Birçok anket şirketinin yaptığı araştırmaya göre kararsız seçmen oranı yüzde 20- 22 civarında. Görebildiğim kadarıyla bir tek Konda kararsızların oranını yüzde 28-30 bandında buluyor.
Yani nereden bakarsak bakalım kararsız seçmenler yaklaşık yüzde 25’le birinci parti konumunda.
Fakat anket şirketleri partilerin oy oranlarını açıklarken bu kararsız seçmenleri farklı yöntemlerle partilere dağıtıyorlar. Kimisi CHP’ye fazla veriyor, kimisi İyi Parti’ye, kimisi de AK Parti’ye.
Esasında partilerin çıplak oy oranları bütün anket şirketlerinde bir iki puan farkla aynı.
İYİ Parti’nin bazı anketlerde yüzde 15, bazılarında yüzde 20, CHP’nin bazı anketlerde yüzde 25, bazı anketlerde 27, AK Parti’nin bazı anketlerde yüzde 29, bazılarında 33 görünmesinin nedeni bu yöntem farklılığı.
Yukarıda da dediğim gibi kural haline gelmiş bu yanlış, anket şirketlerinin ticari ilişkide oldukları partileri kayırma kolaylığı da sağlıyor.
Mesela siz kararsız bir seçmensiniz. Fakat anket şirketleri kafasına göre sizi bu partilerden birinin seçmeni yapıyor. Bir şirket sizi AK Parti’ye yazarken, bir diğeri -haberiniz olmadan- CHP’ye yazıyor. Bir başkası İYİ Parti’ye yazarken, bir diğeri MHP’ye yazıyor.
Anket şirketlerindeki oranlar bu nedenle farklı çıkıyor.
Anket şirketleri, kararsızlar dağıtılmadan önceki sonuçları da yayınlıyorlar ama haber olan, yaygınlık kazanan veri genelde kararsızların dağıtıldığı sonuçlar oluyor.
Böyle olunca insanlar AK Parti’nin oy oranını yüzde 30, CHP’nin oy oranını yüzde 25, İYİ Parti’nin oy oranını da -son çıkan bazı anketlere göre- yüzde 20 sanıyor.
Halbuki kararsızlar dağıtılmadan önceki rakamlara bakarsak, bir önceki seçime göre AK Parti’de ve MHP’de ciddi bir kayıp görülürken, muhalefet partilerinde yüzde 2-3 civarında bir artış görülüyor.
Partiler, anket şirketlerinin küçük bir kalem darbesiyle kendilerine yazdığı oy oranı gerçek oy oranıymış gibi hareket ediyor.
Belirttiğim gibi dört farklı anket şirketinin başkanı ile konuştum, hepsi de, “evet bu yöntem yanlış ama genel kural haline geldiği için yapıyoruz” dediler.
Metropoll Araştırma’nın Başkanı Özer Sencar’a da, “sizce bu yöntem yanlış değil mi?” diye sordum.
O da, “Evet haklısın yanlış, uyguladığımız bu yöntem dünyadaki anket tekniği açısından da sorunlu ama Türkiye’de genel kural haline geldiği için mecburen böyle yapıyoruz” yanıtını verdi.
Sencar’a göre anket tekniğine göre kararsızlar ancak seçime bir hafta kala partilere dağıtılabiliyormuş. Çünkü bu süre zarfında kararsız seçmenin fikrini hangi yönde değiştireceğini kestirmek zor.
Ne hikmetse bizde, bütün dünyadan farklı olarak kararsızları, seçime yıllar varken bile dağıtmaktan imtina etmiyorlar.
Anket şirketleri kararsız seçmenlerin dağıtılmadığı, yani net oy oranlarının olduğu sonuçları da yayınlıyorlar ama haber olan, kullanılan, kararsız seçmenlerin dağıtıldığı veriler olunca ortaya tuhaf bir durum çıkıyor.
Bu durum da gerçek olmayan bir algının oluşmasına ve gerçek olmayan bu algıya göre siyaset üretilmesine neden oluyor.
Öncelikle, kararsız seçmen oranının Türkiye’de birinci parti konumuna yükselmiş olması, siyasetin yaşadığı tıkanıklığın da bir göstergesi.
Kararsız seçmen oranı, muhalefeti ciddi sorularla karşı karşıya bırakıyor.
Bunca yıkıma, yolsuzluğa, yoksulluğa, yaşanan bunca tahribata rağmen muhalefet partilerinin oy oranları artmıyor, niçin?
Nerede bir eksiklik var? Neyi yanlış yapıyorlar?
Ülke büyük bir yıkımın eşiğine gelmişken muhalefet partilerindeki oy artışının bir önceki seçime göre ancak yüzde 2-3 bandında kalması tuhaf değil mi?
Bahsettiğim, anketçilerin uyguladığı bu yanlış yöntem, muhalefet partilerini, bu soruları kendilerine sorup bir çözüm yaratma çabasından da alıkoyuyor.
Muhalif siyasetçiler yaşanan bu tıkanıklığı aşmanın yollarını aramak yerine, tam tersine şişirilmiş bu oranların yarattığı rehavete kapılıyorlar.
Bu yanlış yöntemin neden olduğu hüsranı 2015 Haziran ile Kasım seçimleri arasında da yaşamıştık.
O zaman da anket şirketleri kararsız seçmeni bol kepçeden partilere dağıtıyorlardı.
Fakat patlayan bombalar, oluşan terör ortamı ve yaratılan güvenlik kaygısı, kararsız seçmenin bir gecede AK Parti’ye kaymasına neden olmuştu.
Anket şirketleri yanılmıştı ama kaybeden Türkiye olmuştu.
Benzer bir hüsranı yaşamamak için yüzde 25 kararsız seçmen üzerine kafa yormak gerekiyor.
Muhalefet partileri aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleme kolaycılığından vazgeçmeliler.
Yani yıllardır bir politika izliyorlar ve görünen o ki bu politika onlara oy kazandırmıyor.
İktidar yaptığı yanlışlarla oy kaybetmeye devam ediyor ama muhalefet partileri doğru olduğunu düşündükleri politikalarıyla iktidardan kopan o seçmenleri yanlarına çekmeyi başaramıyorlar.
Anket şirketlerinin bu yanlış yöntemi işte tam da bu nedenle çok sorunlu.
Muhalefetin kendisiyle yüzleşmesinin önüne geçiyorlar.
Bu gerçek olmayan oranlar muhalefet partilerinin, izledikleri politikaların sonuç getirmediğini yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaçları olduğu gerçeğini kavramalarını da engelliyor.
Tekrar edeyim: Kararsızlar Türkiye’de birinci parti konumunda.
Bunca yıkıma, tahribata rağmen muhalefet partilerinin oyu artmadığı halde anketçiler dünyada eşi benzeri olmayan bir yöntem uyguladıkları için artmış gibi görünüyor.
Bu gerçek olmayan algı, muhalefeti ciddi bir rehavete sürüklüyor, sahici politika üretmelerini engelliyor, kararsız seçmeni ikna edecek politika, yaklaşım arayışına girmekten alıkoyuyor.
Dahası cumhurbaşkanı adayı belirlerken ‘çoğunluk bizde, kim olsa kazanırız’ gibi bana göre akıl almaz bir yanlışa sürüklüyor.
Kararsız seçmenin son anda ne yapacağını şimdiden kestirmek zor.
Bu nedenle ülkemizin geleceğini şekillendirecek tarihi öneme sahip bu seçim, kararsızların son anda vereceği kararın ihtimaline terk edilemez, edilmemeli.
Muhalefet liderleri, partimizin oyu yüzde 20 oldu, 27 oldu gibi gerçek olmayan bilgilerle hem kendilerini hem de seçmenlerini yanıltmaktan vazgeçmeliler.
Anket şirketleri de muhalefeti rehavete sürükleyen, sahici, etkili, ikna edici politika üretmelerini engelleyen bu yöntemden vazgeçmeliler.
Yani kararsızları kafalarına göre partilere dağıtma yanlışından vazgeçip, partilerin sadece net oy oranlarını paylaşmalılar ki, ülkeyi dert edinen seçmen de durumun tam olarak ne olduğunu görebilsin.
Görebilsin ki muhalefeti daha sahici politikalar üretmeye zorlasın.