
Washington’un yeni Suriye politikası ve Kürtlerin geleceği
11 Kasım 2025 tarihinde HTŞ Lideri ve Şam’ın geçici Cumhurbaşkanı El Şara, Washington’a çağrıldı ve Trump ile görüşmesi sağlandı. Bu görüşme uluslararası kamuoyunda oldukça ilgi çekti. Çünkü tarihsel olarak ilk kez bir Suriye Cumhurbaşkanı sıfatıyla Beyaz Saray’a girdi. Bu kişinin birkaç ay önceye kadar başına 10 milyon dolar ödül konulan ‘Radikal İslamcı Lider’ olması, ilgiyi çok daha fazla artırdı.
Bu görüşmenin sağlanmasında Arabistan’ın genç lideri Prens Salman’ın etkisi
Bu görüşmenin arka plandaki politik-diplomatik aktörü hiç şüphesiz ki Suudi Arabistan’ın fiili lideri Prens Salman’dır. Trump, Suudi Arabistan’da yaptığı ve yapmaya devam edeceği ticari anlaşmalar karşılığından Prens Salman’ın taleplerini yerine getirmekten bir sakınca görmüyor. Bu nedenle El Şara’nın Beyaz Saray’a davet edilmesi, S. Arabistan’ın Suriye politikasıyla doğrudan ilişkilidir.
S.Arabistan, Suriye’de politik ve ekonomik bir güç olmak istiyor. Bunun iki yolu var. Birincisi Türkiye’yi Suriye’de denklemin dışına atmak, ikincisi ise ABD üzerinden Şara’ya bir meşruiyet kazandırmak. Bu iki hususu ancak Trump yönetimi sağlayabilir.
ABD’nin Şam için belirlediği strateji sadece S.Arabistan’ın ‘parasal’ hatırı için olmayacağını, uluslararası ve bölgesel ilişkilerde az çok anlayan herkesin bileceği bir durumdur. Pentagon’un ve Dışişleri’nin belirledikleri ve uygulamaya koydukları Suriye stratejisi, Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de ABD’nin çok daha askeri olarak etkin kılmaktır. Bu strateji, 2012 yılından bu yana aşamalı bir şekilde uygulanıyor.
ABD’nin Suriye politikasının merkezi güçlerinden biri Kürtlerdir
Bugün Kuzeydoğu Suriye olarak tanımlanan Fırat’ın Doğusu’nun kontrolü Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nden olmasında ABD’nin belirlediği stratejinin önemli bir rolü olduğunu, NATO dahil olmak üzere bütün askeri ve politik aktörler biliyor.
Aynı şekilde El Şara’nın zahmetsiz bir şekilde Şam’a oturtulması da ABD ve İngiltere’nin belirlediği stratejinin bir parçasıdır. Birleşmiş Milletler ve ABD tarafından aranan, başına 10 milyon dolar ödül konulan birinin Şam’a yeni ‘lider’ olarak atanması, Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kurumlara devlet başkanı sıfatıyla davet edilmesi, Fransa ve ABD gibi ülkelere ziyarette bulunması, küresel güçlerin Suriye’ye dair politikasının hayata geçirilmesinde yeni araçların devreye konulmasıdır.
El Şara’nın Washington’a çağrılması ve Beyaz Saray’da ağırlanması, El Şara’ya güçlü bir lider muamelesi yapmak değil, Pentagon’un belirlediği stratejinin kesin olarak uygulanmasının dikte ettirilmesidir.
Trump, El Şara’yı sanıldığı gibi bir lider olarak karşılamadı. Çalışma masasının karşısına oturttu. Yapılması gerekenleri tek tek anlattı. ABD’nin Suriye’de askeri, politik, ekonomik olarak istemleri bulunuyor. Trump, bunların koşulsuz yerine getirilmesi üzerine uyarıları yaptı ve gerekli talimatları verdi. Tıpkı bir öğretmenin bir ilkokul öğrencisine ev ödev vermesi gibi.
Peki, Washington, Şara’dan ne istedi?
Birincisi Pentagon, Suriye’nin başkentine yerleşecek. Burada bir askeri üs kuracak. Böylelikle Doğu Akdeniz’i doğrudan kontrol altına almayı hedefliyor. Bugüne kadar söylenenin aksine ABD, Suriye’de kalıcı bir güç olacaktır. Daha önce Uluslararası Koalisyon Gücü’nün Suriye’deki hedefi: ‘IŞİD’in tasfiyesini sağlamaktır. Bunu sağladıktan sonra çekilecektir’ biçimindeki açıklamaların gerçekçi olmadığı, tersine kalıcılaşacağı çok net olarak ortaya çıktı. ABD, 2040 yılına kadar belirlediği bölgesel stratejisinde Suriye önemli bir alanı oluşturuyor. Bu nedenle ABD’nin desteğinde Kürtlerin oluşturduğu askeri gücün Suriye’de son derece önemli bir rol üstlenmesi ve dengeleri ciddi oranda etkilemesi, Radikal İslamcı Hareketlere karşı SDG’yi sürekli desteklemesi, uzun erimli bir stratejinin ve planın bir parçasıydı. Pentagon, Şara’yı bütünüyle kontrol altına almasının önemli faktörlerden birisi Şam’da askeri olarak konumlanmaktır. ABD’nin bu talebi Şara tarafından kabul edilmiş durumda. Önümüzdeki süreçte ABD’nin Şam’da askeri üs kurması, İsrail ve Körfez ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılanır ancak Ankara tarafından pek olumlu görülmezse de sessizce kabul edilecektir
İkincisi, Trump, Şara’ya İsrail ile koşulsuz anlaşması konusunda ciddi bir baskı yaptı. HTŞ Lideri El Şara bir gün önce İsrail için şunları söylemişti: “İsrail, kendini savunmak için Golan Tepeleri’ni ele geçirdi ve şimdi Golan’ı savunmak için Güney Suriye’de kendi koşullarını dayatıyor. Dolayısıyla birkaç yıl sonra, güneyi korumak için Suriye’nin merkezini işgal edebilirler. Bu yoldan Münih’e varabilirler.” Bunu söyleyen El Şara, İsrail ile doğrudan görüşmelere başladıklarını ve birçok konuda anlaştıklarını açıklaması ilginç bir durum mu? Değil. Çünkü Şara, İsrail’in şartlarına koşulsuz ‘evet’ demeden Şam’da kalıcı bir şekilde güvenlikte kalması mümkün değil.
Üçüncüsü, Trump, Şara’ya IŞİD’i tamamen ortadan kaldırmak amacıyla ‘DEAŞ İle Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK)’na katılmaya çağırdı. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Şara’nın bu çağrıyı olumlu görerek ‘kabul ettiği’ ve bu konuda Trump’a kesin söz verdiği belirtildi. Peki, Şam’ın IŞİD ile mücadele eden Uluslararası Koalisyon Gücüne katılmasının askeri ve politik anlamı nedir? Öncelikli olarak Suriye’de IŞİD ve benzeri radikal İslamcı güçlerle açık bir çatışmayı kabul etmesidir. Bir başka ifadeyle dün birlikte ‘Şeriat’ düzeni kurmak istedikleri ve hatta HTŞ içerisinde yer alan Radikal İslamcı Örgütlerle çatışmayı derinleştirmesi bakımından yeni bir süreç anlamına gelir. Burada en önemli faktör ise Suriye’de IŞİD ile mücadelede Uluslararası Koalisyon Gücünün en büyük ve en güçlü müttefiki Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’dir. Sahada IŞİD ile askeri olarak savaşan esasen SDG olduğunu bütün uluslararası güçler tarafından biliniyor. Şam/HTŞ, Uluslararası Koalisyon Gücüne katılmayı kabul ettiği anda SDG ile birlikte savaşacak hatta birçok bölgede, güçlü savaş deneyimi olan SDG’nin denetimine girmesi kaçınılmazdır. ABD ve Uluslararası Koalisyon Gücü de SDG’nin dahil olmadığı hiçbir operasyon yapmaz. Bu nedenle ABD’nin Şam’ın askeri olarak ‘Koalisyon Gücüne’ dahil olması talebi esasen HTŞ’yi askeri sahada SDG’nin yanına getirmesi dahası denetimine vermesidir. HTŞ’nin uluslararası radikal İslamcı gruplar dahil yaklaşık 30 bin askeri gücü var. Bunların yarısından fazlası tasfiye edilmesi gereken yabancı cihatçılardan oluşuyor. Ayrıca bunlar askeri olarak eğitilmiş değil ve ciddiye alınabilir bir donanıma sahip değiller. SDG ise yüz bine yakın bir askeri güce sahip olup uluslararası standartlarda bir askeri eğitime ve disipline sahipler. ABD tarafından modern askeri teknolojiyle donatılmış durumdadırlar. SDG’nin ‘Terörle Mücadele Tuğayı’nın askeri ve operasyonel gücü bütün Suriye’de etkili olabilecek bir düzeyde olduğu açıklandı. Bu nedenle ABD, HTŞ’nin Uluslararası Koalisyon Gücüne katılmasını sağlaması SDG’nin Suriye genelindeki askeri etki gücünün ve inisiyatifinin çok daha fazla artmasını sağlayacaktır.
Dördüncüsü, ABD, Suriye’de nasıl bir siyasal düzen kurulacağı konusunda Şara’ya çok net uyarılar yaptı. Washington’da Trump, demokratik, birleşik, bütün farklı sosyal grupların haklarının tanındığı, tek orduya sahip bir Suriye görmek istediklerini Şara’ya çok net olarak ifade etti. Yani Ademi Merkeziyetçi bir Suriye’nin kabul edilmesi şartını masaya yatırdı. Uluslararası basına yansıyan yorum ve analizlere dikkat edildiğinde Ademi Merkeziyetçi Suriye gerçeğinin de Şara tarafından kabul edildiği anlaşılıyor. HTŞ Dışişleri Bakanının Washington’da yaptığı birçok açıklamada ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ kavramını hemen hemen hiç kullanmadı. Sıklıkla ‘Suriye Cumhuriyeti’ni kullanmayı tercih etti. Bunun temel nedeni; Ademi Merkeziyetçi olgusunun kabul edildiğine dair ABD liderlerine mesaj verilmesidir.
Şara’nın Washington’a çağrılması SDG’nin politik ve askeri pozisyonunu nasıl etkiler?
Birçok analiz ve yorumda, Şara’nın Washington’a çağrılmasının Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi ve özellikle Kürtler için olumsuz bir etki yaratacağı, gelecekte, ABD’nin Şam’ı esas alan bir politika benimseyeceği ve SDG’nin askeri olarak Şam’a dahil olması hatta teslim olması için ciddi bir baskı yapılacağı iddiaları konuşuldu. Bu değerlendirmelerin ciddi ve inandırıcı hiçbir karşılığı yok. Şara’nın Washington’a çağrılması öncelikli olarak SDG’nin önceden, Washington yönetimi tarafından bilgilendirildiği biliniyor. Şara ile nelerin konuşulacağı konusunda SDG bilgi sahibidir. SDG Komutanı Mazlum Abdi, Trump, El Şara ile yapılan görüşme hakkında Büyükelçi Tom Barrack tarafından bilgilendirildiğini açıkladı: “Büyükelçi Tom Barrack, Başkan Trump ile El-Şara’nın Beyaz Saray’daki toplantısının sonuçlarını ve SDG güçlerinin Suriye devletine entegrasyonunu hızlandırma taahhüdümüzü görüşmek üzere telefon görüşmesi gerçekleştirdik.” Hatta HTŞ liderinin Washington’a gitmeden önce Mazlum Kobani ile bir telefon görüşmesi yaptığı birçok konuda mutabık kaldıkları da iddia edildi. Kuzeydoğu Özerk Yönetiminin de Suriye’ye uygulanan uluslararası yaptırımların kaldırılması yönünde görüş bildirdiği de belirtildi.
Trump yönetiminin SDG’nin askeri olarak Suriye’de aktif bir rol oynaması gerektiği hususunda açık bir değerlendirme yaptıkları açıklandı. Uluslararası Koalisyon Gücü Komutanı Cooper’ın hem Şara ile görüşmesi hem de toplantılara dahil olması bir tesadüf değil. Cooper’ın Şara’ya ‘SDG’nin ABD’nin önemli ve güvenilir bir müttefiki olduğunu’ daha önce de belirttiği aynı zamanda Washington’daki görüşmede de bunu çok açık olarak ifade ettiği belirtildi. Bu nedenle Trump’ın Şara’yı kabul etmesi Kuzeydoğu Suriye Yönetimi için herhangi bir risk oluşturmaz. SDG’nin stratejik konumuna zararı olmaz, tersine güçlendirir. Örneğin Şara, Washington’da görüşme yaparken ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı yaptığı açıklamada: “Geçtiğimiz ay Suriye’deki ortaklarımızla birlikte (SDG) IŞİD’e karşı 22’den fazla operasyona danışmanlık yaptı, destek verdi ve olanak sağladı. Bu sayede terör örgütünün yerel operasyonlar yürütme ve dünya çapında şiddet yayma kabiliyeti azaldı.” Demek ki SDG halen stratejik bir ittifak gücüdür ve Suriye’nin değişimini sağlayacaktır.
Trump’ın Şara’yı çağırmasına paralel olarak Hakan Fidan’ın da çağrılması neyi ifade ediyor?
HTŞ lideri El Şara’nın Washington’a çağrıldığı gün, eş zamanlı olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da ABD’ye çağrıldı. Fidan ile Beyaz Saray’da yapılan toplantıya ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve birçok yetkilinin katıldığı belirtildi. Fidan’ın gündem dışı ‘acil’ koduyla Washington’a çağrılmasının nedeni: Şara’nın yaptığı şikâyetten kaynaklandığı belirtiliyor. Şara’nın ‘SDG ile çalışmak istediklerini ancak Ankara’nın baskısıyla karşılaştıklarını’ belirttiği iddia edildi. Bu durumun netleştirilmesi için Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Fidan’ın Washington’a çağrıldığı belirtilmektedir. Fidan: “Beyaz Saray’daki Şara-Trump görüşmesi sırasında bir ara bizi toplantıya davet ettiler. Ben de toplantıya katıldım. Başkanımızın selamlarını Trump’a ilettim.” Burada ‘bir ara bizi toplantıya davet ettiler’ cümlesi Ankara’nın diplomatik olarak küçümsenmesidir. Olan şu: Şara’nın yanında, bundan sonra Şam bize aittir. Orayı bırakın. Şara da ‘bundan sonra benim doğrudan patronum Beyaz Saray’dır. Fidan, bu mesajı aldıktan sonra: “Suriye’deki herkesin can güvenliği, mal güvenliğinin olması ve çeşitli etnik, dini grupların herhangi bir baskı altında olmamasının çok önemli olduğunu” vurgulaması da bir tesadüf olmadığı söylenebilir. Bu süreçten sonra Ankara’nın Suriye’de şu ana kadar olduğu gibi özellikle askeri olarak istediğini yapmasının koşulları ortadan kalkmaya başlandı denebilir. Aynı şekilde ABD’nin Suriye’deki askeri konumlanışını kabullenmesinin dışında İsrail’in Suriye’de artan etkisini de kabullenecektir.
Özetle, Şara’nın Washington’a çağrılması ve Trump karşısında ilkokul öğrencileri gibi oturtulması, ABD’nin Suriye stratejisinin sorunsuz kabul edilmesini ve uygulanmasını ifade ediyor. Şara’ya parfüm sıkan Trump’ın “çok iyi anlaştıklarını” belirterek şu ifadeleri kullandı: “Suriye’nin başarılı bir ülke olmasını istiyoruz ve bence Cumhurbaşkanı Şara bunu başarabilir. Kendisi güçlü bir lider” gibi cümlelerin politik ve askeri bir önemi yok.
Suriye’nin geleceğini belirleme gücünün ABD’de olacağı netleşti denebilir. Bu nedenle SDG’nin Washington’a gitmemesi ne bir eksikliktir ne de negatif bir etki yaratır. Bahse konu olan entegrasyon, SDG’nin belirlediği plan dahilinde olmasıdır. Şara ve ekibinin de bunu kabul ettiği artık netleşmiştir. Bu nedenle psikolojik savaş medyasının yaptığı açıklamaların bir etkisi olmadığını belirtmek gerekir. Suriye’nin geleceğini Washington’un denetiminde SDG ile HTŞ dengesi belirleyecektir. Şara, bu gerçekliği Trump önünde tescilledi. Yakın bir gelecekte SDG lideri Mazlum Kobani’nin Washington’a davet edilmesi de kimseye sürpriz gelmesin.
