Aktüel Yorum

Üçüncü Dünya Savaşı

İki hafta önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, Trump dönemi Amerika’nın asıl savaşı kendisiyle olacak. Bu durum, Amerika’nın dünya sahnesinden tümüyle çekileceği anlamına gelmiyor

Son yıllarda sıkça dile getirilen Üçüncü Dünya Savaşı’na dair endişeler ne kadar gerçekçi tartışmalı. Ancak, tartışma götürmeyen bir gerçek var ki, o da dünya çapında bir silahlanma seferberliği yaşanıyor. SIPRI tarafından yayınlanan raporlara göre 2023 yılında yapılan askeri harcamalar, bugüne kadar kaydedilen en yüksek artışla, 2443 milyar dolara ulaştı. Bu artışta en büyük pay sahibi beş ülke ise sırasıyla ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Suudi Arabistan oldu.

Henüz 2024 raporları yayınlanmadı. Fakat bu tabloda bir değişiklik beklentisi de yok.

Üstelik, geçtiğimiz hafta ABD’nin Ukrayna’ya uzun menzilli taktik füze sistemlerini (ATACMS) kullanma izni vermesiyle gündeme gelen Rusya’nın yeni doktrini bu tabloyu daha da dramatik hale getirdi. Artık nükleer savaş riski, yalnızca nükleer silahlara sahip ülkelerin Rusya ve müttefiklerinin topraklarına yönelik olası bir saldırısıyla sınırlı değil. Örneğin, nükleer bir güç olmayan Ukrayna eğer ABD, Fransa ve İngiltere gibi nükleer güçlerin desteğiyle Rusya ve müttefiklerinin topraklarına saldırırsa, Rusya bu saldırının hazırlanmasında ve uygulanmasında yer alan tüm ülkeleri hedef alacak biçimde nükleer silahla karşılık verebilir. Gerçi Pentagon’un 19 Kasım’da Rusya-Ukrayna arasında karşılıklı ateşlenen füzeler üzerine yaptığı açıklamaya bakılırsa, henüz ortada bir ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ yok.

Ancak, Anton Çehov’a referansla bir öngörüde bulunacak olursak, sahneye yığılan bu kadar mühimmat eninde sonunda patlayacaktır da denilebilir…

Peki, ‘sonsuz savaşları sona erdirme’ vaadiyle yeniden ABD Başkanı seçilen ve en son yaptığı ‘Bu savaş kışkırtıcılarını kovacağım’ çıkışıyla Amerikan askeri sanayini hedef alan Trump, bu gidişatın önüne geçebilir mi? Doğrusu, iyimser bir tahminde bulunmak zor. Zira bir önceki Başkanlık döneminde yaptığı tarihin en büyük silah satışı anlaşmaları, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz dedirtiyor. Nihayetinde, bu askeri harcamalar pastasından en fazla pay alan ülke dünyanın en büyük silah ihracatçısı olan Amerika…

Buna rağmen, Trump’ın mevcut savaşlardan doğan gerilimi azaltacağını düşünenlerin sayısı da az değil. Her şeyden önce, Amerika’nın Trump döneminde herhangi bir savaşın tarafı olmayacağı beklentisi oldukça yüksek. İki hafta önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, Trump dönemi Amerika’nın asıl savaşı kendisiyle olacak. Bu durum, Amerika’nın dünya sahnesinden tümüyle çekileceği anlamına gelmiyor. Ancak, bu süreçte Amerikan gücünün ‘caydırıcılığı’ anlaşılan o ki sahip olduğu askeri üstünlükten çok, Başkanı’nın ‘öngörülemez bir lider’ oluşuna dayalı işleyecek gibi görünüyor. Yani teşbihte hata olmazsa, ‘deli deliyi görünce çomağını saklar’ hesabı, bugün silahlarını doğrultanların yarın Trump’ı karşılarında bulduklarında tetiğe öyle kolay basamayacağı tahmin ediliyor.

Velev ki öyle oldu ve önümüzdeki dört yıl içerisinde Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali bertaraf edildi diyelim…

Peki, bu silahlanma yarışının gölgesinde bir ‘barış’ mümkün olabilir mi?

Janan Ganesh’in bu yılın başında Financial Times’ta çıkan bir yazısı bu sorunun yanıtı bağlamında önemli ipuçları taşıyordu. Ganesh ‘Devlet-dışı aktörler dönemine hoşgeldiniz’ başlıklı yazısında, özetle, 21. yüzyılın politik gelişmelerini devletlerin ya da Amerika ve Çin gibi süper güçlerin değil, devlet-dışı aktörlerin belirleyeceğini iddia ediyordu. Ganesh’in bu iddiasının temel kaynağı ise Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) 2023 yılında yayınladığı bir rapordu. Bu rapora göre, son beş yılda silahlı devlet-dışı aktörlerin sayısı 450’ye ulaştı. Bunların 164’ü Afrika’da, 130’u ise Ortadoğu’da. Ortadoğu’yu sırasıyla Asya ve Latin Amerika izliyor. Bu rakamlar kaba bir hesapla, mevcut devletlerin sayısının iki katından fazla. Ve bugün yaklaşık 200 milyona yakın insan bu silahlı devlet-dışı aktörlerin yönetiminde hayatını sürdürüyor.

2017-2022 yılları arasında kaydedilen bu artışın, yakın tarihin en geniş alan kontrolünü sağlayan IŞİD’in yenilmesinin ardından gerçekleşmesi durumu daha da çarpıcı hale getiriyor. Hamas ya da Hizbullah gibi aktörlerin geçtiğimiz bir yıl içinde aldığı darbeler nedeniyle zayıflaması ise bu gerçeği değiştirmiyor. Bugün Ortadoğu’da 40 milyonu aşkın insan hala silahlı devlet-dışı aktörlerin iktidarına tabi yaşıyor. Zira silahlı devlet-dışı aktörlere alan açan sorunlar olduğu yerde ve hatta daha da ağırlaşarak devam ediyor. Küresel ölçekte derinleşen eşitsizlik ve çözülen ittifaklar, devletler ölçeğinde artan otoriterleşme ve büyüyen siyasi meşruiyet krizi mevcut politik sınırlar içinde yönetilemeyen sosyo-politik alanlar artıyor. Bu durum devlet-dışı aktörlere hem moral hem operasyonel zemin kazandırıyor. Öte yandan, askeri teknolojide yaşanan gelişmeler, örneğin, maliyeti ucuz, kolay erişilebilir/üretilebilir savaş araçları eliyle devlet-dışı aktörler yeni savaş yetenekleri kazanıyor.

Bu çerçevede, olası bir ‘barış’ı zorlaştıran yeni bir faktör ise yerel silahlı uzlaşmazlıkların uluslararasılaşması. 1945-2008 arasında ortalama iki dış aktörün müdahalesi sonucu çıkan bu tür savaşlar, 2008’den bu yana artık en az altı dış aktörün müdahalesiyle vuku buluyor. Bu müdahalelerin çoğu da doğrudan müdahale yerine vekil-güçler üzerinden gerçekleşiyor. Bir başka faktör de paralı askerler. Taraflardan birinin adına, çoğu zaman yalnızca finansal çıkarları gereği savaşan güçler. Afrika ve Ortadoğu bu tür güçlerin etkinlik alanlarının başında geliyor. Bu arada, söz konusu alanlarda rekabet eden Rus, Çin, İsrail ve İngiliz paralı asker şirketleri arasında Türkiye de sayılıyor. Türkiye’nin bu konudaki en son etkinliğine verilen örnek ise 2023 Dağlık Karabağ Savaşı.

Bu vesileyle, hatırlatmakta fayda var: Erdoğan’ın ‘iki devlet bir millet’ nişanesi olarak Azerbaycan’ın Karabağ’daki ‘zaferini’ sahiplenme girişimine Aliyev ‘Türkiye’den gelen yardım değil, bedeli ödenmiş cephane’ demişti.

Yani savaş dediğin öyle bedava bir iş değil…

Dolayısıyla, bugün işleyen savaş makinesini durduracak güç Trump değil, ama belki küresel ölçekte yaşanan ekonomik kriz olacaktır. Tabii eğer bu ekonomik krizin kendisi bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı tettikleyen asıl faktör olmazsa…

Arzu Yılmaz

Arzu Yilmaz is an Associate Professor of Politics and International Relations Department at the University of Kurdistan Hewler since 2022. Prior to this, she was an Alexander von Humboldt scholar at the University of Hamburg, Germany, in 2019–2022, and a postdoctoral researcher at the German Institute for International and Security Affairs (SWP) in the capacity of IPC-Mercator Fellow in 2016–2018.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.