Aktüel Yorum

1 MAYIS 2021’DE DE YOLUMUZU AÇACAĞIZ!

“Bazen tarihi itmek gerekir.”[1]

Mezopotamya Ajansı İstanbul muhabiri Kadir Güney (KG): Öncelikle işçi sınıfı için 1 Mayıs’ın tarihi anlamı nedir?

Temel Demirer (TD): Charles Dickens’ın, ‘İki Şehrin Hikâyesi’deki deyişiyle, “Dönem, zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü,”[2] diye betimlenmesi mümkün bir kesitten geçiyoruz; sürdürülemezliğiyle “zırh içindeki ölü”yü anımsatan kapitalizmin ücretli kölelik düzen(sizliğ)ine karşı dün olduğu gibi bugün de, mücadelenin enternasyonalist isyan günüdür 1 Mayıs…

Fidel Castro’nun, “Gelmiş geçmiş en büyük ahlâksızlık emperyalizm ve kapitalizmdir,” ifadesiyle müsemma vahşet karşısında 1 Mayıs bir uyanış, bir doğuştur, yenilenmedir.

İşçilerin hak mücadelesi, isyanıdır; sömürüye karşı mücadeledir. 1850’lere dayanan doğumudur. Avustralya’nın Melbourne’ündeki işçilerin itirazına yaslanan; Chicago’lu işçilerin de ses verdiği, 1 Mayıs 1886’da.

1 Mayıs işçilerin belleği, sınıfın hafızasıdır; zulüm, vahşet ve 1977 Taksim Meydanı’dır.

Bir farkındalık günüdür 1 Mayıs; sömürü dünyasına meydan okuduğumuz.

Yasaklara aldırmadan, her adımda çoğalarak yürümektir

Haramilerin yolları kesmesine; paranın padişahlığına itirazın günü; yelin işçiden yana estiği gündür.

Ve şimdi 2020’nin 2021’ye devrettiği 1 Mayıs daha da önemlidir.

Özellikle de Covid-19 salgınıyla geride kalan yılda patronlarının kişisel servetlerine servet eklemişken! ‘The Forbes’ 2021’de dünyanın zenginler listesine giren 26 Türk dolar milyarderinin serveti bir yılda 38.3 milyar dolardan 53.2 milyar dolara yükseldi. Yani Covid-19 döneminde Türk(iye) dolar milyarderlerinin serveti yüzde 39 arttı.

Dünyanın en zenginlerinin serveti bir yılda 5.1 trilyon dolar artarak 8 trilyon dolardan 13.1 trilyon dolara yükseldi. Böylece dünya dolar milyarderleri servetleri Covid-19 döneminde dolar bazında yüzde 64 artmış oldu.[3] Bu neyi mi gösterir? Para babalarının salgını işgücünü daha da ucuzlatan bir fırsata dönüştürdüklerini…

Sürdürülemez kapitalizmin ücretli kölelik dünyası böyle 2021’de de ve 1 Mayıs’a giderken!

Ayrıca 1 Mayıs’ın, coğrafyamızdaki anlamını uzun uzadıya anlatmaya gerek var mı?

1 Mayıs bir Fransız proleter için sınıf mücadelelerinin mirası zarif bir müge çiçeğidir. Her gördüğünde kendinden öncekilerin tırnaklarıyla kazıya kazıya kazandıklarını ya da kaybettiklerini hatırlatan…

Coğrafyamızda da bizim müge çiçeğimiz ya da kızıl karanfilimiz de Taksim Meydanı’dır. 1 Mayıs 1977’de polis panzeriyle ezilen 17 yaşındaki Dev-Lis’li Jale Yeşilnil’dir…

Ya da 1990 1 Mayıs’ın da yasaklanıp, 20 bin polis, yüzlerce panzer, boyalı sular ve eğitimli köpeklerle korunan Taksim’in özgürleştirilmesi için harekete geçen 19 yaşındaki İTÜ Elektrik Mühendisliği öğrencisi Gülay Beceren’in, Pangaltı’da plakasız beyaz bir minibüsten açılan ateşle yaralanarak felç edilmesidir.

Veya 1989’da Mehmet Akif Dalcı’nın Tarlabaşı’nda güpegündüz katledilmesi, 1996’da Kadıköy’de üç kişinin emekçinin öldürülmesi…

Lafı uzatmaya gerek yok: Sırtımızda geçmişin ve bugünün ağır yüküyle gidiyoruz 1 Mayıs’a…

Hem de kulaklarımızda V. İ. Lenin’in, “Yoldaş işçiler! 1 Mayıs geliyor, bütün ülkelerin işçilerinin sınıf-bilinçli bir hayata uyanışlarını, insanın insan üzerindeki her türlü zulüm ve baskısına karşı mücadelelerindeki dayanışmalarını, emekçi milyonların açlık, yoksulluk ve aşağılanmadan kurtulmak için yürüttükleri mücadelelerini kutladıkları gün. Bu büyük mücadelede iki dünya karşı karşıya duruyor: sermayenin dünyasına karşı emeğin dünyası; sömürünün ve köleliğin dünyasına karşı kardeşliğin ve özgürlüğün dünyası,” haykırışı yankılanırken!

Demiştim; sakın ola unutulmasın: Yerküredeki en yaygın, en birleştirici mücadele gündür 1 Mayıs.

Dil, din, ırk, cinsiyet, milliyet ayrımı olmadan milyarca işçinin kutladığı tek bayramdır.

200 yıllık uzun mücadele ve geleneğin adıdır, işçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.

XIX. yüzyılda 8 saatlik iş günü mücadelesi içinde doğup simgeleşen 1 Mayıs, işçi sınıfının kapitalizm ile bitmeyen sınıf mücadelesidir.

1 Mayıs hâlâ güncel; işçi sınıfının kapitalizme karşı savaşımı, tarihi gelenekleriyle hâlâ sürüyor…

Avustralya’da inşaat ve taş işçileri sekiz saatten fazla çalıştırılmaya itiraz ettikleri için Melbourne Üniversitesi’nden parlamentoya kadar yürümüşlerdi. Bu yürüyüşün üzerinden 165 yıl geçti (1856). İşçiler, sendikalar o günden bugüne kadar yürüyüşlere, eylemlere hiç ara vermediler.

Chicago’da 500 binden fazla işçinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için yaptıkları mitingin üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmişken 4 Mayıs 1886’da Haymarket Katliamı gerçekleşti. O günden bu güne işçi katliamları ve ayrımcılık hiç son bulmadı. 132 yıl önce (1889) İkinci Enternasyonal’de alınan kararla 1 Mayıs Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanmaya başladı. Türkiye İşçi sınıfı 1977 1 Mayıs Katliamı’nın yakın tanığı ve hedefidir.

Cumhuriyet Türkiyesi’nde uzun süre adının anılması bile yasak olan 1 Mayıs İşçi Bayramı Osmanlı döneminde yasak değildi. İşçi örgütlenmesinin en gelişkin olduğu Selanik’te ilk kez 1911’de tütün, liman ve pamuk işçileri tarafından kutlanmıştı.

İstanbul’da ilk kitlesel 1 Mayıs kutlaması da 1912’de yapılmıştı. 1920’de, İstanbul işgal altındayken dahi işçiler Haliç’ten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu’na kadar yürümüşlerdi.

Ancak Cumhuriyet ilan edildikten bir yıl sonra 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kutlanması yasak edilmiş, 1925’te kabul edilen Takrir-i Sükûn Kanunu’yla da bu yasak sürekli hâle getirilmişti.

“1 Mayıs’ımızın bitip tükenmez Takrir-i Sükûnu” sürdü gitti. Ancak yakalardaki karanfillerin direnciyle yaşadı, yaşatıldı 1 Mayıs geleneği…

56 yıl sonra da 1976’ının 1 Mayıs’ında Taksim’de kutlandı. Ancak 1 Mayıs’ın kutlanmasının öylesine korkuldu ki, 1977’de iç ve dış odaklı ellerin katkılarıyla gerçekleştirildi 34 kişinin öldüğü, 136 kişinin yaralandığı kanlı 1 Mayıs Katliamı!

“1 Mayıs 77 bir devlet operasyonu”ydu![4]

Yaklaşık 500 bin işçi alandaydı…

DİSK Başkanı Kemal Türkler’in konuşması biterken üç el silah sesi duyuldu… Sonra çeşitli yerlerden kitlenin üzerine açılan yaylım ateş…

44 işçi öldü…

Ölenlerin otopsisi yapılmadı, fotoğraflar kayboldu…

Polis telsizlerinin bant kayıtları kayboldu!

Sıraselviler-Gümüşsuyu yönünde çevreye ateş ederek geçen sivil plakalı beyaz Renault neden bulunamadı?

1977’de Taksim Meydanı’nda yaşanan kanlı 1 Mayıs’taki Beyaz Renault’da kimler vardı?

Yanıt çok açık: Patronların ücretli kölelik sistemi… İşte tam da onlara karşı çıkıyoruz 2021’de meydanlara!

KG: 1 Mayıs’ın ortaya çıkış koşullarından bahsettik. Dünya’da ve ülkemizde aslında o günden bugüne işçi sınıfı açısı ne gibi değişimlerden geçti?

TD: Karl Marx’ın, “Teknoloji sınıfsal damga taşır,” saptamasını hatırlatarak; hemen belirteyim: 1 Mayıs’ı robotlar ya da yapay zekâ kutlamaz!

‘Kapital’de tarif edilen ücretli kölelik var olduğu sürece, “Nihil novi sub sole/ Güneşin altında (yeryüzünde) yeni bir şey yok” ve olamaz diyenlerdenim.

“Ya değişim mi?” Elbette onsuz bir yaşam mümkün mü? Değil, bundan kuşkum yok.

Lakin Ovidius’un, “Omnia mutantur, nihil interit/ Her şey değişir, ama hiçbir şey yok olmaz” deyişindeki hâldir kapitalist ücretli kölelik; Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın, “Hiçbir şey değişmesin istiyorsan, her şeyi değiştir,” ifadesindeki üzere!

Covid-19 günlerinde geleceği inşa etmek için ihtiyacımız olan ucuz kötümserlikler ve füturist uçukluklar, distopyalar yerine Yaşar Kemal’in “Mecbur İnsan”larından İnce Memed’in kararlığıdır!

Kendi hesabıma ben İmam Mehdi söylencelerine, Ortaçağ medyumları anımsatan okültizme değil sınıfsal gerçeğe, mücadeleye inanırım; ‘Sermaye sorunun kendisi, çözüm değil’,”[5] diyen David Harvey gibi düşünürüm.

Kapitalizm, ücretli köleler için soru(n) teşkil ettiği sürece değişenlerden değil; değiştirilmesi/ yıkılması gereken hakikâtten söz edilmeli…

Hatırlayın; değişim çığırtkanlarının “Tarihin Sonu”nu ilan ettiklerini de görmüştük; “Elveda Proletarya” diyenleri de!

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Selçuk Özdemir de “Tekno-burjuva dönemi kapıda” vurgusuyla “Karl Marx’ın tanımlamasıyla, Sanayi 1.0 ile emeğine yabancılaşan insan, Sanayi 4.0 ile emeğiyle vedalaşmak üzeredir,”[6] deyişindeki “cevvallik” ile sınıf gerçeği ve Karl Marx’ı “silip atan” kolaycılıklara hiçbir zaman prim verilmemelidir.

O hâlde sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız yeni bir dünya robotların, “yapay zekâ”nın yaratacağı bir gelecekten değil; ücretli köleliğin ilgasıyla kazanılacaktır gelecek.

Özetin özeti: Karl Marx işçi sınıfını, proletaryayı ücret karşılığı emeğini satmak zorunda bırakılıp, üretim araçlarına sahip olmayanlar olarak tanımlar.

İşçilerin, işçi sınıfının burjuvaziye karşı verdiği mücadeleyle müsemma oluşumu direniş dönemlerinde ortaya çıkan devrimci praksisleriyle tanımlanırken; Karl Marx ile Friedrich Engels’e göre, üretim araçlarını elinde bulundurmayan her insan işçi sınıfına (proletarya) dahildir.

Ve Friedrich Engels’e göre, “Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan ve mülksüz birey”ken; V. İ. Lenin’e göre de, “Emeğinden başka satacak bir şeyi bulunmayan, bir mülke sahip olsa bile üretim araçları üzerinde söz sahibi olmayan sınıf”tır.

Evet sınıf(lar), -V. İ. Lenin’in deyimiyle- “Tarihsel olarak belirlenmiş toplumsal üretim sisteminde tuttukları yer”e göre belirlenirler.[7]

Kapitalist üretim süreci teknik bir iş süreci değil, toplumsal bir işbölümü sürecidir. Sınıf ayrımının ve varlığının temelinde insanların üretim araçlarıyla ilişkisi yatmaktadır.

Bu ilişki ilga edilmedikçe 1 Mayıs, 1 Mayıs; işçi sınıfı da işçi sınıfı olarak kalacaktır!

Çünkü işçi sınıfının ücretli köleliğe karşı mücadelesi vazgeçil(e)mezliktir; ‘Germinal’deki üzere…

Latince de “tohum, tomurcuk, filiz” anlamına gelen “germen” sözcüğünden türemiş Fransızca bir sözcüktür Émile Zola’nın “Şimdi nisan güneşi, toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar, vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara, kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu,”[8] diyen ‘Germinal’i; 1860’larda kuzey Fransa’da, maden işçilerinin grev öyküsünü anlatır.

“Maden ocaklarının derinliklerinden bir ordu, filizlenmekte olan bir yurttaşlar ordusu fışkıracaktı; evet, tohum yeşerecek ve güneşli bir günde toprağı delip çıkacaktı,” der Émile Zola, madencilerin ekmek ve onur savaşımını anlatırken…

O gün bugündür, böyledir bu: Baskıların, sömürünün yoğunlaştığı, patronlar kârlarını katarken emekçilerin açlığa, sefalete mahkûm kılındığı her yerde, önce tohum atılır.

O tohumlar toprak altında hayata tutunur, yeşerir.

Ve bir gün toprağı çatlatarak gün yüzüne boy verirler.

Önce biri, sonra bir başkası, sonra onlarcası, yüzlercesi, binlercesi

İşçi sınıfının şaşmaz tarihi, bize hep bunu anlatır.

Bunda değişen hiçbir şey yok; o tohumun günümüzde ağaca dönüşmesi dışında.

“Tohum, tomurcuk, filiz” işçi sınıfı; şimdilerde kökleri derinlerde, bol meyve veren devasa bir ulu ağaç…

Kolay mı? “İşçileşmiş bir dünyada yaşıyoruz,” tespitini Charles Tilly XIX. yüzyıldan XX. yüzyıla evrilen dünya için yapmıştı. Eğer Tilly bu değerlendirmesinde haklı ise, XX. yüzyıldan XXI. yüzyıla uzanan dünya için “iki kere işçileşmiş” dense, yeridir![9]

Çünkü dünya nüfusu 1990’da 5.3 milyardan 2020’de 7.7 milyara tırmanırken belirtilen tarihler arasında dünya işgücü de 2.3 milyardan 3.5 milyara çıkmış bulunuyor. Ücretli nüfusu 1980’lerin başlarında 1.2 milyar iken 2010’da 2.9 milyara tırmanıyor. İşçileşmenin çap ve temposu, işgücü içindeki ücretli payını sürekli arttırıyor.[10] Bu koşullarda “Elveda Proletarya” çığırtkanlığı, bir hezeyan değilse nedir?

KG: İşçiler son bir yıldır pandemi altında çalışmak zorunda bırakılıyor. Yeni emek düzeni tartışmaları pandemi ile hızlandı. Bu şartlar altında işçilerin 1 Mayıs’a gitmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

TD: Öncelikle pandemi yerküresinde sömürünün lanetli egemenlerine bakmak gerek!

‘Bloomberg Milyarderler Endeksi’ne göre dünyanın en zengin 500 kişisi, Covid-19 gölgesinde 2020 yılında da servetlerine yaklaşık 1.8 trilyon dolar kattı.[11]

Yine ‘Oxfam’ raporunda dünyanın en varlıklı yüzde 1’lik kesimi yaratılan küresel servetin yüzde 82’sine sahip olduğu[12] açıklanmışken; coronavirüs ile gelinen noktada durum öyle bir hâl aldı ki, kapitalizmin ürettiği devasa çelişkileri gizleyemez oldu.

Dünya genelinde 400 milyondan fazla insan işini kaybetti, çok daha fazlası ise açlık ve yoksulluk tehlikesiyle yüz yüze kaldı. Dünyanın birçok ülkesinde sağlık sistemi iflas etti.

“Pandemi krizi” diye gösterilen tarihsel sistem krizinin şiddeti dünyayı sarsıyor. Pandemi günleri, burjuvazinin tepesindekiler için varoluşsal sancılarına çare aramak üzere yoğun mesai harcadıkları bir sürece dönüşürken, bu süreci fırsat belleyip işçi ve emekçilerin kanını sinekten yağ çıkarırcasına emenler rekor kâr patlamaları gerçekleştiriyor.

‘Oxfam’ın 2020 Eylül’ünde açıkladığı ‘Güç, Kâr ve Pandemi’[13] başlıklı rapor ile pandemi sürecinde dünyanın en büyük tekellerinin katlanan kârları ile bunun paralelinde artış gösteren yoksulluğu ve büyüyen eşitsizliği sergileyen rakam ve detaylar çok şeyi anlatıyor.

Rapora göre, “pandemi” sürecinde yüz binlerce küçük işletmenin kapanması, Bezos’un sahibi olduğu Amazon’a yaradı. Jeff Bezos’un serveti 1 Ocak’tan 15 Nisan’a kadar 25 milyar dolar arttı. Bu miktar 88 ülkenin gayri safi yıllık hâsılasından daha büyüktür.[14]

Söz konusu veriler “yeni bir emek rejimi”nden çok; yoğunlaşıp, yaygınlaşan kapitalist talandan söz etmemizi gerektiriyor!

Kaldı ki ortada “yeni bir şey” de yok! Bu, Karl Marx’ın “İşçi çalışma koşullarını değil çalışma koşulları işçiyi kullanır,” vurgusuyla betimlediği bir kölelik/ köleleştirme rejimi!

Tam da bunun için “Bizim için mesele, özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yok edilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; varolan toplumun iyileştirilmesi, isteklerin yerine getirilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak!” der Karl Marx!

Ve de AB Eurostat’a göre, Avrupa’da en düşük ikinci asgari ücret Türkiye’de ve 392 Avro iken; ayrıca brüt asgari ücretin, 10 yılda ancak 8 Avro artabildiği ve 2021’inde hâlâ 2011 seviyelerinde[15] olduğunu unutmadan ekmek, özgürlük ve onur için gidecek 1 Mayıs’a işçiler.

KG: 1 Mayıs her zaman yasaklanmaya çalışıldı. Fakat işçiler darbe dönemlerinde bile kutlama yapmanın yollarını buldu. Bu yasakları nasıl değerlendiriyorsunuz?

TD: Karl Marx’ın, “Devlet bir sınıfın bir başka sınıf tarafından ezilmesi için bir makineden başka bir şey değildir ve bu, krallıkta olduğu denli, demokratik cumhuriyette de böyledir”; V. İ. Lenin’in, “Eğer sınıflar arası uzlaşma olanaklı olsaydı devlet ne ortaya çıkabilir, ne de ayakta kalabilirdi,”[16] diye tanımladığı sınıflı-sömürücü devlet(ler)de yasalar adalet duygusunu geliştirmemiş,  aksine onu mahveden baskı ve yasalarda ifadesini bulmuşken; coğrafyamızda da böyledir bu!

Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Daha bir yıl önce 1 Mayıs 2020’de de sokağa çıkma yasağı pandemi nedeniyle değil; 1 Mayıs’ın emekçiler tarafından kutlanmasını engellemek üzere ilan edilmiş bir yasaktı ve buna 2007, 2008, 2013, 2014, 2015 1 Mayıs’larından aşinaydık!

Devletin malumun ilamı 1 Mayıs ve Taksim Meydanı takıntısına tarih tanıkken; bu da bir “sır” falan değil; yani dün neyse bugün de böyledir bu.

Hatırlayın: 2020 1 Mayıs’ında İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul genelinde 2 bin 400 polis, 4 polis helikopteri, 6 deniz botu ve 49 TOMA ile yüklendi kutlamalara. Beşiktaş’ta 15, Beyoğlu’nda 9, Şişli’de 14, Fatih’te 4 ve Kadıköy’de 11 kişi olmak üzere 22’si kadın 53 kişiyi gözaltına alındı![17]

“O hâlde 2021’de ne olacak” mı?

Basit: “Yasak”ların olduğu her yerde; yasakları yasaklama mücadelesi kaçınılmazdır.

KG: Bu yasaklamalara karşı işçilerin direnişi hakkında ne demek istiyorsunuz?

TD: Sadece saygıyla, minnetle selamlarım…

Sinbo, SML Etiket, BALDUR, Ekmekçioğulları, Migros, PTT Postacıları, Bakırköy ile Bayrampaşa Belediye ve Cargill direnişçilerinin, Kayı İnşaat işçilerini, Çalışanlar için Sağlık Platformu’nu, 1 Mayıs Platformu’nu özetle Birleşik Emek Cephesi ile 1 Mayıs’ta sokaklarda olma ve üretimi durdurma kararlılığının iradesine hayranlığımı ifade edebilirim.

Ha bir de Ulrike Meinhof’un, “Eğer bir insan kendini savunmuyorsa, ölür. Eğer ölmezse, diri diri gömülür,” sözlerini anımsatabilirim!

KG: Benim sorularım bu kadar, eğer sizin eklemek istediğiniz bir şey varsa eklerseniz sevinirim.

TD: Öncelikle teşekkür ederim.

Çok kısa bir hatırlatma: Sürdürülemez kapitalist vahşete ilişkin Eduardo Galeano, “Dünyada açlar ile obezlerin sayısı eşit. Açlar çöplüklerden topladığı, obezler ise Mc Donalds’tan aldıkları çöplerle besleniyorlar.” “Mutlu azınlığın doyması için yığınların açlıktan ölmesi gerekir,” derken ekler Jack London de: “Öve öve bitirilemeyen modern toplumunuz kan üzerine kurulu, her tarafından kan fışkırıyor. Bu kıpkırmızı lekeden ne ben kaçabilirim ne de sizler.”

Şimdi seçme ve taraf olma zamanı; 1 Mayıs 2021’in hepimize hatırlattığı soru(n) şu: Hangi taraftasın?

26 Nisan 2021 09:53:07, İstanbul.

N O T L A R

[1] V. İ. Lenin.

[2] Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi, çev: Meram Arvas, Can Yay., 2018

[3] Olcay Büyüktaş, “Zengine Salgın Yok!”, Cumhuriyet, 8 Nisan 2021, s.10.

[4] İsmail Metin Ayçiçek, “1 Mayıs 77 Bir Devlet Operasyonudur!”, 2 Mayıs 2020… https://www.avrupademokrat.com/1-mayis-77-bir-devlet-operasyonudur-ismail-metin-aycicek/

[5] David Harvey, “Amerika’nın Sorunlarının Çözümü Kapitalizm Değil, Kapitalizm Sorunun ta Kendisi”, 5 Haziran 2020… https://www.ekdergi.com/amerikanin-sorunlarinin-cozumu-kapitalizm-degil-kapitalizm-sorunun-ta-kendisi/

[6] “Salgın Sonrası Dünya-1”, Cumhuriyet, 27 Nisan 2020, s.8.

[7] V. İ. Lenin, Collected Works, Progress Publishers, Moscow, 1977 (third printing), v.29, s.421.

[8] Émile Zola, Germinal, çev: Volkan Yalçıntoklu, Can Yay., 2011.

[9] Metin Özuğurlu, “Halk Egemenliğinin Sınıf İçeriği”, Birgün, 30 Ekim 2020, s.13.

[10] Metin Özuğurlu, “XXI. Yüzyılda Sendikacılık Hareketi: Geldiysen Üç Kere Vur!”, Birgün, 14 Kasım 2020, s.11.

[11] “2020’de Servetlerine Servet Kattılar”, 3 Ocak 2021… https://artigercek.com/haberler/covid-19-pandemisi-en-cok-onlara-yaradi-2020-de-servetlerine-servet-kattilar

[12] “2043 Milyarder Var, 3.7 Milyar Kişi ise Yoksul”, 22 Ocak 2018… https://gazetekarinca.com/2018/01/gelir-adaletsizligi-zirvede-2043-milyarder-var-37-milyar-kisi-ise-yoksul

[13] https://oxfamilibrary.openrepository.com/handle/10546/621044

[14] Demet Yalçın, “Toplumsal Eşitsizlik Büyüyor, Kapitalizm Temellerinden Sarsılıyor”, 5 Haziran 2020… https://marksist.net/demet-yalcin/toplumsal-esitsizlik-buyuyor-kapitalizm-temellerinden-sarsiliyor

[15] “En Kötü Ücret Burada”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2021, s.11.

[16] V. İ. Lenin, Devlet ve İhtilal, çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 1989.

[17] “En Sessiz 1 Mayıs”, Milliyet, 2 Mayıs 2020, s.11.

 

Temel Demirer

hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan); ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim... 54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım... Okur yazarım... Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.