
SARIL BANA
“git” demeler
“gidiyorum” demeler ne kadar çoğaldı öyle
Ömrünü tüketmek de artık
“gitme, kal… Seni seviyorum…”
“bekle, dur… Ben de geliyorum…“ demeler
-bakışmanın aşka meftun bir dili vardır-
Aşkın dilini nefretle asimile etmek
“Kes sesini… Defol git…” demek ne kadar kolay
Öfkeyle esip gürlemek…/ ve ayrılığı kışkırtmak ne kadar basit
Anlamak; “anlat, seni dinliyorum” demek
Acımızı paylaşacak hesapsız kitapsız yargısız bir kalp
Ve aşkla başımızı yaslayacak bir omuz bulmak ne kadar zor öyle…
Ayrılıklar ne kadar çoğaldı;
Gökte yıldız, denizde kum, dalda yaprak
Ve yeryüzünde insanlar kadar çok…
Kavuşmalar ne kadar azaldı
Nesli tükenen sarılmalar kadar yitik… Bitik… Sahipsiz…
Sarılmak; çok eski bir aşk hikâyesi şimdi; çocukların hayretle dinlediği
Sarıl bana
Nesli tükenmeden son kavuşmaların
Dağ, taş, dere, tepe
Ve deniz… Denizde balık
Ağaçta dal… Dalda yaprak… Yaprakta yeşil
Gökte yağmur… Gökte kar… Gökte yıldız… Gökte mavi…
Ve içimde açan çiçekler kadar çok
Sarıl bana… Sarıl…
Seviyorum seni -aşk havliyle dalına tutunan son yaprak gibi-
Sen ve ben sevgilim… Sen ve ben
Göz göze ve yürek yüreğe sarılıyoruz ya birbirimize
Sarılmak; yepyeni bir aşk hikâyesi şimdi; büyüklerin hayretle dinlediği…
Savaş Karaduman