Aktüel Yorum

“Rojava benim kırmızı çizgimdir”

Kürt Halk Önderi’nin çağrısı sonucu PKK’nin fesh edilmesi ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin bitirilmesi sonrası bütün gözler Rojava’ya çevrilmişti. İlk etapta Kürtler haklı olarak derin bir endişe içerisindeydiler.

Tam da Türkiye’de Kürt sorunun çözümünde yeni bir süreç başlamışken Suriye’de Beşar Esad rejimi yıkılmış, Batı destekli HTŞ Şam’ı ele geçirmiş ve lideri Ahmet El-Şara’yı Suriye geçici Cumhurbaşkanı ilan etmişti. O noktadan itibaren bir anda bir çok şey tamamen değişti veya Kürtler açısından kuşkulu hale geldi.

Bunlardan ilki Kürtlerin ve yeni Şam yönetiminin Batılı ülkelerle ilişkileri, ikincisi yeni Şam yönetiminin Türkiye ile ilişkileri, üçüncüsü bölgedeki bütün denklemlerin değişmez sabiti olan İsrail ile yeni Şam yönetiminin ilişkileri ve nihayet en sonuncusu Kürtler ile yeni Şam yönetiminin ilişkileri. (Ayrıca Kürtlerin birbirleri ile ilişkilerinin de değiştiğini özellikle belirtmek gerek; fakat bu kendi başına bir yazı konusu)

Gerçekten de son birkaç yılda Ortadoğu’da baş döndürücü olaylar gerçekleşti; öyle ki bütün bu olanlardan sonra ne Kürt/Türk ilişkileri ne de Kürt/Arap ilişkileri geçmişteki gibi devam edemezdi. Hamas’ın İsrail’e yönelik başlattığı saldırı ve sonrasında İsrail’in Hamas saldırısı ile ilişkilendirdiği başta İran olmak üzere bütün güçlere yönelik başlattığı karşı saldırı Ortadoğu’da güç dengelerini tamamen değiştirdi.

İlk bakışta dikkatli bakmayan bir göz belki de sorunu Şam’da Esad’ın devrilip yerine Ahmet El-Şara’nın iktidara gelmesi olarak görecektir, fakat orada yaşanan şey bu kadar basite indirgenemez. Aslında tarihin tam da o noktasında çok daha önemli bir şey yaşandı. Şam’da Esad’ın devrilmesi ile Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığına büyük bir darbe vuruldu, bu olayda Ahmet El-Şara sadece bir ayrıntıdan ibaret.

Tarihi olarak Levant olarak bilinin ve 21. yüzyılda yeni dünyanın belki de ağırlık merkezi olarak tanımlanan bölgede denge son gelişmelerden sonra Rusya aleyhine ve Batı lehine bozulmuştur. Rusya artık bölgede bir güç merkezi olmaktan çıkmıştır.

Yine İran, İsrail’in saldırıları sonrası en iyi ihtimalle kendi içine çekilmiş, tamamen savunma pozisyonu almak zorunda kalmıştır. İsrail saldırıları sonucu Ali Hamaney’in yer altı sığınaklarına çekilmek zorunda kalması İran açısından muazzam bir yenilgidir. Libya’da Hizbullah’ın silahsızlandırılması masadadır ve muhtemelen bir süre sonra Hizbullah da silahsızlandırılacaktır.

Bölgede Rusya etkisi güçlü iken Türkiye, ABD ve kendisinin de üyesi olduğu NATO ile Rusya arasında bir denge siyaseti izliyor, kimi zaman her iki güç arasında ortaya çıkan çelişkileri kendisi açısından bir fırsata dönüştürüyordu.

Fakat Rusya’nın bölgeyi terk etmek zorunda kalması Türkiye’nin bu olanağını elinden almıştır. Bundan sonra artık Türkiye daha net olmak zorundadır, bölgede ABD, Avrupalı ülkeler ve İsrail ile yaşayacağı herhangi bir gerilimde Rusya ve hatta İran’dan yararlanma olanağı kalmadı.

Bu durum Türk devletini çok endişelendiriyor. Çünkü Türk devletinin kuruluş paradigması bu yeni durumla hiç uyumlu değil. Kurucu iradenin tasarladığı şey içeride sonsuza kadar sürmesini istediği Kürt esaretinin devam etmesi ve bunun için komşu ülkelerle ve hatta dünyanın geri kalanı ile işbirliği yapılmasıdır.

Kaldı ki Türkiye’nin İran, Irak ve Suriye gibi bütün önemli komşuları da benzer bir Kürt varlığı ile muhataptırlar ve günümüzde hepsinin Kürt politikası tartışmalı hale gelmiştir. Dört parçada hiçbir devletin Kürt politikası kamu vicdanında kendine karşılık bulamıyor. Geçmişte bütün bu ülkeler Kürtleri şiddet ve baskı ile yok etmeyi bir devlet siyaseti haline getirmişlerdi ve hala hiçbirinde açık öz eleştirel bir tutum görmüyoruz; ancak bu devletlerin hiç biri Kürtleri artık baskı ve şiddetle kontrol edebilecek kudrette de değiller.

İşte bu yeni durum Türkiye’yi derin bir çaresizliğe sürüklüyor. Türkiye tek başına bu geçen yüzyıla ait “Kürt Kapanı” siyasetini sürdüremez, Türkiye’nin bunu yapmaya gücü yetmez. Eğer yetseydi çoktan yapardı. Eskiden bu konuda Türkiye yalnız değildi, söz konusu siyasetini sürdürebilmek için kimi zaman İran, Irak ve Suriye ile iş birliği yapıyor, kimi zaman ise şimdilerde tartışmalı olduğu İsrail ve ABD gibi güçleri yardıma çağırıyordu.

Gelinen noktada artık Türkiye’nin bütün bunları yapma olanağı kalmamıştır; Türkiye kendi başına da bütün bölgeye onların amiyane tabiri ile Ortadoğu’ya nizam veremez. Bu koşullarda işte devlet aklı devreye girmiştir. Bundan dolayı bu bir devlet politikasıdır ve Erdoğan buna kerhen razı olmuştur.

Türk devleti önemli bir kavşaktadır; tarihin tam da bu noktasında sadece Kürtlerle ilişkilerini değil, genel olarak bundan sonra yoluna nasıl devam edeceği konusunda da bir karar vermek zorundadır. Türk devleti bu noktada ya sağlıklı bir demokratik inşa sürecine girecek, siyasal alanı genişletecek ve bütün ülkede demokrasiyi derinleştirecek ya da içeride rantiye bir ekip tarafından iç güvenlik/dış tehdit masalları ile tamamen ele geçirilecektir.

Aslında tam da bu noktada Türk devletinin aklını başına Kürt Halk Önderi getirmiştir. Kürt Halk Önderi, kurucu önderi olduğu PKK’ye çağrı yaparken aslında aynı zamanda mevcut iktidarı aşan bir çağrıyı Türk devletine de yapmıştır. Sorun gerçekten de AKP ve iktidar sorunu olmaktan çoktan çıkmıştı, işte tam da bundan dolayıdır ki, birkaç istisna dışında bütün siyasal partiler iç siyasette yaşanan onca gerileme rağmen ısrarla Komisyon’a katılım gösterdiler.

Muhtemelen Komisyon’u temsilen bir grup milletvekili bir süre sonra İmralı adasında Kürt Halk Önderi ile bir görüşme gerçekleştirecek. Bu görüşme tarihsel önemdedir. Türk devleti tarihsel olarak bir kez daha Kürtlerin kapısını çalmıştır. Kürtler söyledikleri her şeyde oldukça ciddidirler, bu noktada devlet de aynı ciddiyetle soruna yaklaşırsa bundan sonraki on yıllar değil, yüz yıllar güvenceye alınmış olur.

Rojava’ya yönelik yaklaşım işte bu ciddiyetin test edildiği yerdir. Burada bir samimiyetsizlik bütün her şeyi boşa çıkarır, Kürtler bir daha asla Türk devletine güvenmezler ve Kürt/Türk ilişkileri tamamen karşıtlık üzerine oturur. Hepimiz böyle olmasın. pozitif entegrasyon üzerinden yeni başlangıç yapılsın istiyoruz.

Ben kendi adıma aksini düşünmek bile istemiyorum.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu