
Ortak Tutum Konferansı ve Komisyon!
Hesekê‘de düzenlenen “Ortak Tutum Konferansı“ bölge gericiliğini derinden etkilemiş gözüküyor. Nasıl etkilemesin ki; bugüne kadar güçlü olanın toplumun geri kalanını zorla, sindirerek iktidar olmayı bir geleneğe dönüştürdüğü Ortadoğu‘nun bütün gerici rejimleri halkların bir araya gelip ortak geleceklerini konuşmalarından bile müthiş rahatsız oluyorlar.
Ahmet El-Şara üzerinden bütün Suriye‘yi kontrol edebileceğini düşünen Türkiye‘deki mevcut iktidar Suriye‘deki her türden demokratik gelişmeyi kendi geleceği için bir tehdit olarak görüyor ve engellemek için elinden geleni yapıyor.
Muhtemelen Türk hükümeti içerisinde bazı çevrelerin Ahmet El-Şara ile “HTŞ“ döneminden kalma karmaşık ilişkileri var. Kim bilir; belki de Türk devleti geçmişten kalma karmaşık ilişkileri Ahmet El-Şara‘ya karşı kullanıyordur.
Demokratik bir Suriye‘nin inşasını engellemek için Şam‘a konumlandırılmaya çalışılan Ahmet El-Şara ve ekibi bir kaç gün önce “Kuzey ve Doğu Suriye Bileşenlerinin Ortak Tutum Konferansı”nı gerekçe göstererek yakın zamanda QSD ile Paris‘te yapılması planlanan görüşmelerden çekilme kararı aldı.
Ahmet El-Şara ve ekibi böyle bir kararı kendi başına alamaz; muhakkak bu noktada dışardan bir güç basınç yaptı veya Ahmet El-Şara ve ekibinin böyle bir karar almasını kolaylaştırıcı bir tutum aldı. Halbuki “Ortak Tutum Konferansı“ son yıllarda Ortadoğu‘da yaşanmış en demokratik olaylardan biridir ve sadece Kuzey ve Doğu Suriye‘nin değil bütün Ortadoğu‘nun kaderini belirleyecek derinlikte bir araya geliştir.
Şam rejimi Türkiye ve bütün Ortadoğu gericiliğini arkasına almış treni sallıyor; fakat herkes trenin hiçbir yere gitmediğini görüyor. Şam treni olduğu yerde sayarken; Rojava Treni büyük bir hızla özgürlük ve demokrasi hedefine doğru hızla ilerliyor.
Türkiye ısrarla QSD‘nin Suriye‘nin toplumsal dokusunda ortaya çıkardığı demokratik derinliği görmemezlikten gelmeye çalışıyor. QSD yapısında muhakkak Kürtlerin önemli bir yeri var; fakat QSD etnik Kürtlüğü çok aşan bir noktada bütün diğer Suriye halklarını içeren bir demokratik derinliğe ulaşmış durumda ve bu hem Türkiye hem de Şam‘daki rejimi çok korkutuyor.
Suriye‘de şu anda bir devlet, onun bir anayasası ve halktan rıza almış bir hükümet yok. Fakat Şam yönetimi ve Türkiye buna rağmen Suriye‘nin bütün kaynaklarının kendilerine devredilmesini istiyorlar!
Bu olacak şey değildir; böyle bir şey sadece Suriye‘de kanını döken özgürlük şehitlerinde ve iç savaşta yaşamını kaybeden her milletten Suriyeli’ye değil, bütün Suriye halklarına ihanet olur. QSD‘nin kontrolündeki petrol bölgeleri ve enerji santralleri tabiki sadece QSD‘ye ait değildir; fakat demokratik bir yönetim oluşmadan da Şam‘daki herhangi bir iktidarla paylaşılamaz.
Kaldı ki; QSD yapısının tamamı ve Suriye‘deki Aleviler, Dürziler, laik Sünniler Ahmet El-Şara yönetimine karşı oldukça şüpheli bir pozisyonda duruyorlar. Aleviler ve Dürzilerle Şam rejimi arasında yakın dönemde olup bitene baktığımızda bu şüphenin hiç de yersiz olmadığını görüyoruz.
Rojava‘da toplanan “Ortak Tutum Konferansı“ ve Meclis‘te kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun aynı zamana denk gelmesi tesadüf değildir. Birinde olacak gelişmeler diğerini de doğrudan etkileyecektir.
Dolayısıyla bölgenin kaderi iç içe geçmiştir. Sorun sadece Türkler ve Kürtler veya Türk devleti ve Kürtler arasında bir sorun olmaktan çoktan çıkmış Türkiye dahil bütün Ortadoğu‘nun demokratikleşmesi sorununa dönüşmüştür ve bu noktada Kürtler bütün bölgenin demokratikleşmesi noktasında çok önemli bir yerde duruyorlar.
Eğer Ortadoğu‘da sonsuza kadar bir daha Saddam, Baas ve İran rejimi yaşanmasın isteniyorsa ve yine Türkiye bir daha askeri veya sivil darbelerden tamamen kurtulmak istiyorsa Kürtlerin özgürlüğünü esas alan bir demokratikleşme programını hızla hayata geçirmenin yollarını bulmalıdır.
Türk devleti Türkiye‘de kardeşlik ve demokrasi için bir komisyon kuruyorsa; yine bu komisyona Türkiye‘nin bütün önemli partileri temsilci vererek katılıyorsa, aynı şeyi Suriye‘de devam ettirmelidir. Aksi halde Türkiye‘deki komisyonun hiçbir inandırıcılığı olmaz.
Türkiye bir an önce Ahmet El-Şara ve ekibini Suriye halklarının başına bela etme ısrarından önce vazgeçmeli ve Suriye‘de başta QSD olmak üzere bütün demokratik kurumlarla yapıcı temelde ilişkileri başlatmalıdır.