Aktüel Yorum

Neden Suriye’yi yazıyoruz?

Yunan mitolojisinin en önemli karakterlerinden biri Aşil’dir, Aşil, dönemin en önemli savaş kahramanıdır ve yaşamını savaş kazanmaya adamıştır. Aşil’in annesi Thetis inanılmaz güzel bir su perisidir.

Su perisi Thetis bir ölümlü olan Myrmidon Kralı Peleus ile evlenir ve bu evlilikten Aşil dünyaya gelir. Anne Thetis oğlunu ölümsüz yapabilmek için onu Styx Nehri’nde yıkar. Fakat Thetis Aşil’i topuğundan tutarak nehre daldırdığı için Aşil’in yalnızca topuğu korumasız kalmış ve topuğu onun zayıf noktası olmuştur.

Truva Savaşı’nda sayısız kahramanlıklar gösteren Aşil, Paris tarafından atılan bir okla topuğundan vurulmuş ve bu yara onun ölümüne neden olmuştur. Demem o ki bir insan, bir ülke ne kadar güçlü olursa olsun mutlaka zayıf ve savunmasız olduğu bir nokta vardır.

İşte Rojava tam da böyle bir noktada duruyor. Rojava’daki düğümün çözümü bütün Ortadoğu denklemini değiştirecek. Rojava’nın statüsü için sürdürülen pazarlıklar sadece HTŞ Rejimi ve Kuzey/Doğu Suriye halkları arasındaki ilişkileri değil, bütün bölge halkları arasındaki ilişkilerin geleceğini belirleyecek.

Aslında Rojava’da ortaya çıkacak model bir ölçüde İsrail/Arap ilişkileri için de önemli bir referans olacak, ayrıca gelecekte İran’da yaşayan halkların birbirleri ile ilişkileri de muhtemelen Rojava modelinden etkilenecek.

Türkiye’nin Suriye’ye aşırı ilgisi sadece emperyal kaygılardan kaynaklanmıyor; Türkiye Suriye’de aslında kendini konuşuyor. Türkiye’yi yönetenler kendi geleceklerinin de Suriye’de şekilleneceğini biliyorlar.

Demokratik, çoğulcu bir Suriye Türkiye’yi etkiler veya başka bir ifade ile Kuzey/Doğu Suriye’de inşa edilecek demokratik, konfederal sistemin inşası sonrası Türkiye yoluna mevcut haliyle devam edemez.

Türkiye’nin ısrarla Ahmed El Şara’yı öne çıkarmasının nedeni budur. Türkiye’de bir çevre kendilerine korunaklı bir alan sağlayan mevcut statükoyu Ahmed eş Şara üzerinden meşrulaştırmak, Ortadoğu’da yaygınlaştırmak istiyor.

Hakan Fidan’ın saldırganlığı buradan gelmektedir; kendi mutlak iktidarlarının hayalini kuran bütün küçük Erdoğan’lar bir gün sıranın kendilerine geleceği umuduyla Ortadoğu’daki bütün anti demokratik çevrelere destek veriyorlar.

İçeride Kürtlerle barış arayan Türkiye dışarda Kürtlerin bütün kazanımlarını ellerinden almak, Kürtleri silahsızlandırıp dünyanın en barbar çetelerine teslim etmek istiyor. Bunu hangi vicdan kabul eder?

Kaldı ki Kürtler Suriye’nin bütünlüğü içerisinde bir çözüm aradıklarını kerelerce her platformda ifade ettiler.

Suriye’de tartışma ve tercih Kürtler ve Araplar arasında değil; demokrasi güçleri ve anti demokratik güçler arasındadır. Aynı şey aslında Türkiye’yi de içine alan bütün bölge için geçerli.

Sorunu sadece Kürtler üzerinden tartışan bütün demokrasi güçleri kaybederler, Kürtler kaybederse demokrasiye gereksinim duyan bütün çevreler kaybederler. Gelinen noktada demokratik Kürtlükle yol yürümek günümüz Ortadoğu’sunda demokrasi mücadelesinin olmazsa olmazına dönüşmüştür.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu