Aktüel Yorum

Meclis Komisyonu

Son elli yılda olup bitenler hem Kürt tarafında hem Türk tarafından derin izler bıraktı. Hemen altını çizmekte büyük yarar var; özellikle Kürt tarafının Türk çoğunlukla yaşadığı ilişkilerde derin hayal kırıklıkları yaşadı, hala da yaşamaya devam ediyor. “Kürt-Türk kardeşliği ortalama bir Türk için ne ifade ediyordu?” bunu ben tam olarak bilemem; fakat yakın zaman öncesine kadar bütün olup bitenlere rağmen ortalama bir Kürt bireyinde güçlü bir karşılığı vardı.

Özellikle son on yılda yaşananlar Kürtlerin Kürt-Türk kardeşliğine olan inancını derinden sarsmıştır. Roboskê, Ankara-Gar Katliamı, Hendek operasyonları adı altına Kürt halkına karşı yürütülen soykırım saldırıları ve en nihayetinde Rojava’da Türk devletinin Kürtlere karşı açıktan HTŞ’den, dolayısıyla DAİŞ artıklarından yana tavır alması Kürtlerin Türk devletine ve dolayısıyla toplumuna karşı bakışını oldukça negatif etkilemiştir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dışında her hangi bir insan Kürtleri yeniden pozitif entegrasyonu esas alan bir tutuma ikna edemezdi. Hala ciddi kuşkular var; fakat Kürtlerin önemli bir kısmı önderliklerine inandıkları ve güvendikleri için son bir kez daha Türk devleti ve toplumu ile ihtiyatlı bir entegrasyonu denemeye ikna olmuş gözüküyor.

İşlerin bu noktaya gelmesinde muhakkak Türkiye’nin iç ve dış zorlukları var, ki biz bunları kerelerce konuştuk. Bir kez daha bütün bu iç ve dış zorunlulukları burada sıralamanın bir anlamı yok. Bu aşamadan itibaren Kürt Halk Önderi’ni esas almak en doğrusudur.

Bir önceki süreçten bugüne gelişenlere bakıldığında muhasebenin oldukça ağır olduğunu görmek zor değil. Halklarımız on yıl ve binlerce insanını kaybettiler. Türk devleti ile yoğun çatışma yaşayan veya bir biçimde olumsuz tecrübe yaşamış olan Kürtler haklı olarak duygusal tepkiler veriyorlar.

Fakat bu noktada Kürt Halk Önderi’nin varlığı, O’nun sorunu günlük değil tarihsel olarak değerlendirmesi, üstendiği sorumluluk ve sahip olduğu güçlü birikim nedeniyle kangren olmuş Kürt-Türk ilişkilerine bir mesafeden bakabilmesi Kürt Halk Önderi’ni bütün tarafların en az bir adım önüne taşımaktadır.

Devlet Bahçeli’nin kendisinden “Kurucu Önder” diye bahsetmesi sadece günlük sonuç alma ile ilgili bir tutum değildir. Gerçekten de Türkler ve Kürtler arasındaki husumet bitirilemezse, her iki güç birbirini bitirme noktasına kadar savaşabilirler, ki bunu dışarda dört gözle bekleyen güçlerin varlığı da sır değildir.

Ve nihayet bütün bu olumsuz koşullara rağmen Türkiye’de devlet ve siyaset bir kaç ırkçı dışında sorunu Meclis çatısı altında konuşma noktasına gelmiştir. Daha düne kadar varlığı inkar edilen bir halkın varlığını ve haklarını konuşmak için Meclis’te bir Komisyon kurulmasını sonuçları ne olursa olsun çok ciddiye almak gerekir.

Kimileri “bundan bir şey çıkmaz!” edalarında poz kesiyorlar ama, siz bakmayın onlara. Devletin Kürt Sorunu’nda nihayet Meclis’te Komisyon kurma noktasına gelmesi çok önemli bir gelişmedir. Velev ki gerçekten de dağ fare doğurdu ve Komisyon sorunun çözümünü kolaylaştırıcı hiç bir karar almadan dağıldı.

Bu bile Kürtlerin bundan sonrasına ilişkin çabalarına her durumda olumlu bir katkı sunar. Burada esas olan devletin tutumu değil, Kürtlerin örgütlü olmaya ve özgürlük mücadelesini sürekli kılacak adımlar atmaya devam etmeleridir.

Demokratik kurumlar bir kerelik değillerdir. Önemli olan dönemsel kazanımlar elde etmek değil, elde edilen kazanımları koruyacak kurumları ayakta tutmak ve geliştirmektir. Aksi halde bugün elde ettiklerimizi yarın zorla elimizden alırlar.

Ayrıca Komisyon süreci boyunca demokratik kamuoyu etkili çalışmalar yapmalıdır. En geniş kitleleri içine alan eğitim çalışmaları, paneller, seminerler, medya çalışmaları yoluyla kamuoyunu bilgilendirmek ve sürece etkin katılımlarını sağlamak oldukça önemli olacaktır. Türkler ve Kürtlerin ilişkileri yeni bir döneme giriyor; barış ve demokrasi için herkes üzerine düşeni yapması hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu