Aktüel Yorum

Karşılıklı Beklentilerin Kökeni

Psikolojik ve Toplumsal Açıdan Bir İnceleme

İnsan ilişkileri, görünmez ağlarla birbirine bağlı karmaşık bir yapıdır. Bu ilişkileri yönlendiren en önemli unsurlardan biri de karşılıklı beklentilerdir. Gündelik hayatımıza baktığımızda, ailede, arkadaşlıkta, iş ortamında ya da toplumsal ilişkilerde, bilinçli veya bilinçsiz şekilde bir beklenti zincirinin içinde yaşarız. Hatta bazen, “normal sırada” diye düşündüğümüz ilişkilerde bile bir “fiyat” biçildiğini, yani bir karşılık beklendiğini hissedebiliriz. Kardeşlik ilişkilerinde, örneğin, “büyük kardeş” olmanın getirdiği beklentiler gibi.

Karşılıklı beklentilerin psikolojik kökeni, insanın sosyal bir varlık olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Psikoloji literatüründe, insanlar arası ilişkilerde beklentiler, karşılıklılık ilkesi ile açıklanır. Bu ilkeye göre, birine bir iyilik yaptığımızda, bilinçli ya da bilinçsiz olarak aynı veya benzer bir iyiliğin bize de yapılmasını bekleriz. Bu durum, küçük yaşlardan itibaren ailede başlar. Örneğin, ebeveynler çocuklarından saygı ve itaat beklerken, çocuklar da ilgilenilmek ve sevilmek isterler. Kardeşler arasında ise, “büyük kardeş” olmanın getirdiği sorumluluklar ve beklentiler (koruyucu olmak, örnek olmak gibi) kültürel ve psikolojik olarak içselleştirilir.

Beklentiler, aynı zamanda bağlanma kuramı ile de ilişkilidir. Çocukluk döneminde bakım verenlerle kurulan ilişki, ilerleyen yaşlarda diğer insanlarla kurulan ilişkilerin temelini oluşturur. Sağlıklı bağlanma geliştiren bireyler, ilişkilerinde daha esnek ve sağlıklı beklentiler kurarken, güvensiz bağlanma yaşayanlar ilişkilerinde aşırı beklentiye ya da beklentisizliğe yönelebilirler.

Beklentiler yalnızca bireysel psikolojiyle sınırlı değildir; toplumsal ve kültürel normlar da önemli bir rol oynar. Türk toplumunda, “büyük” olmanın sorumluluğu sıkça vurgulanır: “Büyük başın derdi büyük olur”, “Ağabey, abla olmak demek, fedakârlık demek” gibi atasözleri ve deyimler, toplumsal beklentilerin çocuklara nasıl aktarıldığını gösterir. Ailede, işte, dostlukta herkesin bir “rolü” ve bu role bağlı olarak da bir beklentisi vardır. Bu roller ve beklentiler zamanla içselleştirilir ve çoğu zaman sorgulanmadan kabul edilir.

Ayrıca, modern toplumlarda bireyselliğin artmasıyla birlikte, ilişkilerde “al-ver dengesi” daha görünür hale gelmiştir. İnsanlar, verdikleri emeğin, ilginin ya da zamanın karşılığında benzer bir değer beklemeye başlamışlardır. Bu da ilişkilerde “fiyat” kavramının ortaya çıkmasına neden olur: Yani ilişkiler, karşılıksız olmaktan uzaklaşır ve bir tür alışverişe dönüşebilir.

Karşılıklı beklentiler, ilişkilerin sağlıklı yürümesi için gereklidir; ancak bu beklentiler gerçekçi olmadığında hayal kırıklığı, kırgınlık ve çatışmalar kaçınılmaz olur. Beklentilerin farkında olmak, onları açıkça ifade edebilmek ve karşımızdakinin de insan olduğunu, sınırlı kaynaklara sahip olduğunu unutmamak ilişkilerde dengeyi sağlamanın anahtarıdır. Türkçede “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” sözü, beklentisiz iyiliğin değerine vurgu yapar; fakat günlük yaşantıda çoğu zaman bu idealin uzağında kalırız.

Özetle, karşılıklı beklentilerin kökeni psikolojik, toplumsal ve kültürel dinamiklerin bir bileşimidir. İnsanlar olarak hem bireysel ihtiyaçlarımızı karşılamak hem de ait olduğumuz topluma uyum sağlamak için beklentiler geliştiririz. Bu beklentilerin farkında olmak ve onları yönetebilmek, daha sağlıklı ve tatmin edici ilişkilerin kapısını aralar.

 

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu