Aktüel Yorum

Her zalim kendi celladını yaratır

Saddam, Hitler-Çavuşesku karışımı bir diktatördü; soykırımcı sert asker özelliklerini Hitler’den, saray ve saltanat özelliklerini Çavuşesku’dan almıştı, tüm yönleriyle amansız bir kırma diktatördü.

Birbirine benzeyen veya etkileşen başka diktatörler de var ama onları yazmayacağım, “bizimki”yle devam edeceğim, “bizimki” yukarıdaki üçünün özelliklerini taşıyor; tek başına Hitler’e benzetiliyor ama değil, Hitler parayı sevmezdi, -kendisi veya çevresi için- parayla hiç ilgilenmedi; çok yoksul bir ailenin çocuğu olmasına rağmen gençlik yılları boyunca para kazanmayı düşünmedi, tek hayali ressam olmaktı, yeteneği de vardı aslında, Viyana Sanat Akademisi’ne başvurdu, akademi almadı, “resim yapma yeteneği yok” dedi; bu red, kırk yıl sonra dünyayı alt-üst etti, çünkü bir ressam adayından bir diktatör doğmuş, Yahudiler’e soykırım uygulamış, dünyanın yarısına kafa tutmuştu.

Çavuşesku parayı çok severdi, halk yoksulluktan kırılırken eşi koca Romanya’yı yedi doymadı, saraylar-saltanatlar içinde yaşadı; ailecek dünyanın en büyük hırsızlığını yaptılar, kurdukları saltanatta keyfince yaşayabilmeleri için bütün ülkeyi yasaklara-tehditlere boğdular, tek adam diktatörlüğüyle yıllarca Romanya’nın kanını emdiler.

Şimdi benzerliklere bakıyorum; Erdoğan bu yönüyle muazam bir Çavuşesku kopyası, asker değil ama “sert adam” ve soykırım düşkünü yönüyle Hitler’e, yine sonsuz ve sınırsız Kürt düşmanlığı yönüyle Saddam’a benziyor.

Yani karşımızda kendinden menkul amansız bir “kırma diktatör” var.

Fakat Erdoğan’ın kırması olduğu diktatörlerden farklı bir özelliği var; sürekli kandırılıyor ve yönlendiriliyor, berbat bir zayıflık; her seferinde zayıflıklarını kapatmak için sağa-sola saldırıyor ve her seferinde daha da zayıflıyor.

Şimdi bu zaaflı adamı, zaten hazır olduğu ve sürekli katlettiği Kürtler’i bir kez daha ve daha fazla katletmek için Efrîn’e yönlendirdiler, felaket bir hata; Kürt’e olan öfkesinin kararttığı aklı yetmiyor olacakları ve geleceği görmeye.

Nitekim Efrîn’de batağa fena saplandı, Kürtler ve enternasyolanist devrimci güçler muhteşem direniyor ve Erdoğan’ın ordusu ile Arap çeteleri beter yenilgiler alıyor; sonuçları yakın gelecekte -özellikle siyasal ve diplomatik alanda- Erdoğan’ın sonunun nasıl olacağını gösterecek. Biraz aklı veya akıllı adamları varsa tarihten ders almaları için geç değil, örneğin Saddam’a baksınlar; 80’li yıllar boyunca İran’la savaştı, Kürtler’le savaştı, Kürt direnişine karşı başarısız olunca defalarca sivil soykırım uyguladı, İran savaşında da başarısız olup güç kaybına uğrayınca hala güçlü olduğunu dünyaya göstermek için 1991’de Kuveyt’e saldırdı ve bu saldırı acınası sonunun başlangıcı oldu.

Sonra Hitler; amacına doğru “muhteşem” ilerliyordu, ama Stalingrad’a saldırmak çok riskliydi, generalleri yenileceklerini iyi biliyordu fakat ona karşı gelemiyorlardı, sonunda Stalingrad savaşı başladı ve bu Hitler’in intihara giden sonunun başlangıcı oldu.

Aynı şeyi Çavuşesku yaşadı; Romanya halkını o kadar yoksulluğa mahkum etmiş ve basını, hukuku, insanlığı o kadar ayaklar altına almış kendini o kadar güçlü görüyordu ki önerilen hiçbir yumuşama politikasını kabul etmedi ve 1989’da başlayan halk ayaklanması o beter sonunun başlangıcı oldu.

Şimdi aynı yolu “bizimki” izliyor; güç-hırs-öfke-kin-nefret ve doyumsuluk körlüğü onu, örnek aldığı diktatörlerin felaket sonuna götürüyor ama o görmüyor. Hiç bir diktatör görmemişti zaten; istisnasız hepsi ömrünün sonuna kadar o muhteşem güçlü koltukta oturacağını ve orada eceliyle öleceğini sanıyordu.

Ama öyle olmuyor, olmadı.

Hitler intihar etti, Saddam asıldı, Çavuşesku eşiyle birlikte kurşuna dizildi, Tojo idam edildi, Mussolini kurşuna dizildi, Kaddafi linç edildi, Sese Seko sürgünde öldü, Stroessner sürgünde öldü, İdi Amin sürgünde öldü, yani bir diktatörün en iyi ölümü sürgünde ölmek.

Bunu Erdoğan için söylemiyorum, gerçekten sonu böyle olsun istemiyorum ama bir gerçeği de görmek gerek; her zalim kendi celladını yaratır!

Erdoğan’ın Türk Tabipler Birliği ile hukukçulara yaptıklarına dair biri kişisel düşmanlık, biri kişisel vefa olmak üzere “ters ironili” iki örnekle bitiriyorum.

Hitler, siyaset yaşamının başlarında ırkçı yaklaşımları nedeniyle kendisini sanık kürsüsüne oturtup sorgulayan Yahudi bir avukatı soykırım sırasında tutuklatıp beş yıl boyunca işkence ettirdi ve avukat dayanamayıp intihar etti. Aynı Hitler, ailesinin yoksulluk yıllarında sağlık sorunlarıyla ilgilenip hiç para almayan Avusturyalı Yahudi doktoru soykırım sırasında bulup “asil Yahudi” ilan etti ve ölene kadar “paşalar gibi” yaşattı.

Diyeceğim şu ki, hiç değilse, tek amaçları insanları hayatta tutmak olan doktorlara saygı ve vefa göster be adam!

Şunu da iyi bil; Stalingrad yenilgisinden sonra Hitler en üst generalinin intihar etmesini bekliyordu ama general “Sıra dışı bir manyak için kendimi öldürmem” deyip Sovyetler’e teslim oldu.

Anlayacağın; er-geç satılacaksın!

Başa dön tuşu