Aktüel Yorum

FİLOZOFLARIN TANRI’YLA MESAİSİ

Aurelius Augustinus

Augustinus, çocuk ve gençliğinde Hıristiyanlık karşıtıdır. Dokuz yıl Manicilik dininin etkisinde kalmıştır. Maniciliğin, Kızılbaşları etkileyen bir dinsel anlayış olduğu da ileri sürülür. Onun kurucusu olan Mani’ye göre bu inanç elini, belini, dilini mühürle diyen bir inançtır.

Augustinus deyince sofistler de akla gelmelidir. Protagoras, her şeyin ölçüsü insandır, demişti. Önceleri buna yakın duran Augustinus, sonraları buna itiraz etmiş ve “her şeyin ölçüsü Tanrı’dır” demiştir. Buradan hareketle Augustinus’un felsefi mesaisi büyük oranda Tanrı ile geçmiştir diyebiliriz. Kaldı ki Tanrı ile teşriki mesaisi olmayan filozof pek nadirdir.

Gotlar, Vandallar Roma’yı işgal edip zorda bırakınca çeşitli görüşler ortaya sürülür. Donatusçulara göre eski tanrılara ve inançlara karşı çıkıldığı için Roma’nın başına kötü işler gelmiştir. Augustinus, bu koşullarda ortaya çıkıyor ve Hıristiyanlığın felsefesini kuruyor. Donatusçulara karşı tavır alıyor. Yıkım döneminin filozofu olarak ortaya çıkarken Ortaçağ Felsefesi’nin de temellerini atmış oluyor.

İtiraflar, Tanrı devleti, müzik üzerine, ruh üzerine, mutlu yaşam, özgür irade üzerine yazan bu dinci filozofun, Mani karşıtı tezler yazdığı da biliniyor. Bu hafta Yol TV’de filozofun merceğini, Augustinus felsefesine ve onu ortaya çıkarak koşullara tutacağız.

İmparatorluk ve Augustinus

Roma imparatorluğu, MÖ 27 yılında Augustus tarafından kurulmuştur. Kuzey saldırıları ve iç karışıklıklar nedeniyle 395’te imparatorluk parçalanır. Batı Roma ve Doğu Roma imparatorlukları kurulur. Batı Roma da kuzeyden gelen saldırılar nedeniyle 476’da yıkılır. Doğu Roma ya da Bizans imparatorluğu, bilindiği üzere 1453’e dek varlığını sürdürür.

4. ve 5. Yüzyılda Roma, büyük sarsıntılar ve çöküş içindedir. Bir görüşe göre bu çöküş Hıristiyanlık yüzündendir. Yani Osmanlının çöküş döneminin tartışılması gibi. Augustinus ise çöküşü Hıristiyanlığa bağlamaz, tam tersine çözümü, kurtuluşu Hıristiyanlıkta görür. Oysa Roma için de Osmanlı için de din esas rolü oynayan unsur değildir.

Roma imparatorluğu MÖ 27’de Octavianus tarafından kurulur. Octavianus’a kral, kayzer, çar anlamında Augustus deniliyor. Kendisi Jul Cesar’ın yeğeni ve evlatlığıdır. MÖ 44’te Cezar suikast ile öldürülünce yerine Augustus geçer ve MÖ 27’de cumhuriyet dönemine son veririr Roma imparatorluğu kurulur. Galerius, Hıristiyanlara karşı olan baskı ve şiddete, zulme son veren kıral oldu (311). Konstantin ise iki yıl sonra Milano Fermanı’nı yayınladı. Bu Ferman ile birlikte Hıristiyanlık, 313 yılında imparatorluğun resmi dini oldu. Türkiye’de, İslam dininin cumhuriyetle birlikte yasal imkanlara kavuşup, resmi din olmasına benzetebiliriz: Diyanet İşleri Başkanlığın kurulması!

Feodal Dönemin Hegel’i

Augustinus’u, feodal dönemin Hegel’i olarak değerlendirmek ilginç olabilir. Arkasında geniş bir felsefi gelenek yer alıyor: Grek, Roma felsefeleri, Sokrates, Platon, Aristoteles, Stoacılık, Plotinos vs. Hegel’den bir fark var. Hegel’in felsefesi, eskileri içerir, aufhebung yaparken Augustinus reddiyetçidir. Bizim Doğu felsefesinde ise Gazzali’ye benzer bir filozoftur. Yine de kendinden sonraki bin yılı etkilemiştir. Hegel de Augustinus gibi “tehotisi” yapıyoruz demiştir. Augustinus’a göre Sokrates ile İsa belki de kardeştir. Hegel için de din ile felsefeyi ayırmak zordur.

Augustinus’un Çalkantılı Yaşamı

Augustinus 354-430 yılları arasında yaşamış bir dindar filozoftur.

Cezayir’de doğan Augustinus, Tunus ve Milano’da bulunduktan sonra yeniden Cezayir’e döner. Latince dışında hiçbir dil bilmiyordu Augustinus. Belki de bilerek öğrenmemişti. Çalkantılı bir fikir hayatı ve sosyal hayat sürmüştür. Döneminde Roma en sarsıntılı yıllarını yaşıyordu. Bu sarsıntı elbette felsefeyi de sarsar. Nitekim Augustinus ateist olarak başlar hayata. Her şeyi felsefede arar. Manicilik akımını benimser. Sonra bunları bırakıp katı bir Hıristiyan olur.

32 yaşına kadar din dışı eğilimler içinde yaşayan Hippolu Augustinus, bir anda, içine ilahi bir ışık doğar ve dinsel aydınlanma yaşar. Augustinus artık katı bir Hıristiyan olmuştur. Felsefeden dine, ilahiyata dönüş yapmıştır artık. Roma’nın ikiye parçalandığı çöküş yıllarında Piskopos olan Augustinus, Hıristiyanlığı savunur. Onunla, çöküşe çözüm arayan bir felsefe kurmaya çalışır.

Pelagius ve Donatusçu görüşlerle çatıştı Augustinus. Pelagius, ilk günahı reddeder. Augustinus, Donatusçu kilisenin dağıtılmasında rol oynadı. 410’da Roma’nın Gotlar tarafından işgali üzerine Tanrı Devleti adlı temel kitabını yazar. 430’da Vandallar Kuzey Afrika’yı işgal eder. Augustinus, içine kapanır, ibadet eder ve 28 Agustos 430’da ölür. Yazdığı kitaplar ve öne çıkardığı konular için şunların altı çizilebilir.

İtiraflar

Tanrı devleti

Reddiyeler

Müzik üzerine

Hıristiyanlık üzerine

Özgür İrade üzerine

Müziğin Epistemolojik Gücü

Pisagor’dan beri müziğin gücüne, gizemine inanılır. Yedi özgür sanatta da müziğe yer verilir. Boethius da adını müzik kuramcısı olarak yazdırmıştır. Müziğin notalarını yazmıştır. Müziğe ilgi Augustinus ve Farabi ile de sürmüştür. Augustinus da, müzik ile bilme arasında bağ kurmuştur. Ona göre müzikle, aklın bilmedikleri de bilinir. Müzik bilmeyen, dinlemeyen Tanrı’yı da bilemez. Augustinus için müzik haz almak için değildir. Estetik olsa bile müzikten haz almak günahtır. Yalnızca hakikate yani Tanrıya ulaşmak için müzikle ilgi kurmak gerekiyor. Çünkü müzik insan ruhunu eğitir. Augustinus’a göre bunun nedeni müzikteki sayılar ve aritmetiktir. Bu sayısal düzen de ise armoni vardır.

Bilgi felsefesi Yerine Teoloji

Nasıl ki fizik dünyayı güneş aydınlatıyorsa insan aklını da bir aydınlatan olmalıdır. Bu da kuşkusuz ki Tanrı’dır. Güneşin fizik dünyayı aydınlatması yetmez, onu bilecek olan insan aklının da aydınlanması şarttır. Platon’u anımsatan bir bilgi anlayışı söz konusu. Platon bilgiye anımsama (anamnesis) diyor. Yani anımsamacı ve ruh göçüne inanır. Augustinus ruh göçüne inanmaz. İlluminatio geçerli yoldur. Yani andınlanmacıdır. Dini aydınlanmacı diyelim.

Hıristiyanlık felsefesinin asıl kurucusudur. Bilmek için inanmak gerekir. İnanmak için de bilmek lazım!

Kuşkuculuk: Fallor Ergo Sum

Augustinus ve kuşkuculuk konusu anlamlıdır. Daha evvel kuşkucu eğilimler gösteren Augustinus, sonraları kuşkuculuğu reddeder. Ona göre “her şey kuşkuludur” diyen septikler yanılıyor. Çünkü “her şeyden kuşku duyulur” argümanının kendisi doğrudur. Ona göre herşeyden kuşkulanan bir ben var: Fallor ergo sum. Yani kuşkulanıyorum öyleyse varım! Böylece Descartes’in önceli olur: Cogito ergo sum. Descartes, düşünceden, kuşkudan hareket ederken Tanrı fikrine ulaşır. Spinoza ise Tanrı’dan hareket eder özgürlüğe ulaşır. Augustinus, Spinoza’yı da etkilemiş gibidir!

Siyasette Augustinus

Augustinus için sınıf çatışması yoktur. Akıllılar ve imanlılar arasında bir çatışma var. Kemalistlere de sorsanız ülkede tek çatışma dinci – laik çatışmasıdır! Augustinus açısından yer devleti ile gök devleti çatışıyor. Böylesi bir manipülasyon nedeniyle siyaset felsefeleri gericileşiyor, kaybedenler hep emekçiler, ezilenler, köleler oluyor, kazananlar ise egemen sınıflar oluyor. Kışkırtıcı ve öğretici bir argümanı şöyledir: Adalet olmayınca devlet, adi bir çeteden başka bir şey değildir.

Augustinus ve Tarih Felsefesi

Augustinus, Roma’nın siyaset filozofudur. De Civitas Dei adlı kitabı ünlüdür. Bu eserde yer devleti ile gök devleti ayrımı yapılır. Zaman kavramına ve tarihselliğe imkan doğar. Bu bağlamda da, Augustinus’tan Hegel’e doğru uzanan bir çizgi olduğu iddia edilebilir.

Zaman ve tarih görüşü özgündür Augustinus’un. Dört dönemden söz edilir. Asurlular, Persler, Makedonyalılar ve Romalılar… İlerlemeci tarih anlayışının başlangıcıdır bu. Döngüsele karşı… İbni Haldun, Vico, Leibniz, Hegel, Marx… Zaman, dolayısıyla tarih konusunu ilk defa felsefi sorunsal yapmış kişi. Augustinus, dünyanın Tanrı tarafından 6 günde yatarıldığını, yedinci günde Tanrı’nın dinlendiğini söyler. Bu noktada büyük çağlardan söz eder. İlk gün Adem’den Nuh’a kadar dönem. 2. Gün Nuh’tan İbrahim’e dek olan dönem, 3. İbrahim’den Davut’a kadarki çağ… Böyle sürüyor.

Augustinus’a göre Tanrı, dünyaların en iyisini yaratmıştır. Yani olası dünyalar içinde en iyisi budur. Daha iyisi olsaydı, Tanrı onu yaratırdı. Bu görüşlerin, İbni Rüşd ve Leibniz’i etkilediği düşünülür.

Augustinus’un, Ahlak Görüşü

İnsan doğuştan günahkardır. Bu yüzden insan, ancak Tanrı’ya yaklaştıkça mutlu olur. Kölelik meşrudur ona göre. Aslında köle yoktur. Özgürler ve özgür olmayanlar vardır. İnsan, bedeniyle yer devletine aittir ve günahkardır. Ruhuyla da gök devletinin bir parçasıdır ve ahlaklıdır. Cinsel haz almak, kabalık sayılır ve günahtır. Cinsel ilişki gereklidir ama türeme için olmalıdır. Haz alınacaksa da mümkün olduğunca az haz alınmalıdır.

Augustinus, iktidarın kaynağı olarak din, Tanrı, ruh, kutsal kitap ve İsa’yı düşünmüştür. Eski Hıristiyanlığa karşı “Modern” Hıristiyanlığı savunmuştur. Donatus ve Pelagius tarikatlarıyla çatışmıştır. Benzer gelişmeler iki yüzyıl sonra da Arabistan’da yaşanır. Küfe ve Şam egemen sınıfları savaşır. 1500’lerin başında Luther de benzer çatışmalara tanık olur ve Reforma önderlik eder…

Öncesi / Sonrası ile Augustinus

Augustinus, kimin izini sürmüştür? Protagoras, Platon ve Plotinus’tan etkilenmiştir. Bütün bir skolastik felsefeyi, İslam felsefesini ve Thomas Aquinas’ı bir miras bırakmıştır. Felsefe tarihi kitapları böyle dese de ben fikirleri, çağların etkilediğini, sosyal yaşamın ve tarihsel gelişmelerin mobilize ettiğini düşünüyorum. Aynı Augustinus, Hıristiyanlığı, Platon’un felsefesiyle temellendirmiştir. İlk din felsefesini de kuran kişidir. İlk Hristiyan filozofudur denilebilir.

Wittgenstein, Augustinus’un dil görüşünü eleştiriyor. Felsefi Soruşturmalar’ın birinci kısmında, başlarda Augustinus’tan alıntı var. Augustinus zannediyor ki, dil kelimeleri öğrenmekten ibaret… Wittgenstein için iyi ama öğrenmenin kendisi nasıl öğreniliyor? sorusu anlamlıdır. Wittgenstein “oyun kuramı”nı savunur.

Mehmet Akkaya

1964’te Malatya’da doğdu. İlkokulu Malatya’da okudu; orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Kocasinan Lisesi’nden sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji, İnsan Bilimleri ve Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans (master) yaptı; dil ve kültür felsefesi konusundaki tez çalışmasıyla mezun oldu. Çeşitli gazete ve kültür-sanat-felsefe dergilerinde bilim, sanat, felsefe ve politika içerikli yazdığı yazılarla biliniyor. Akkaya, televizyon ekranlarında yaptığı felsefe/düşünce programlarıyla da tanınıyor. 2008’den itibaren kitap çalışmalarına yoğunlaşan yazarımızın eserleri felsefe, bilim, sanat ve politika meraklıları tarafından ilgiyle izleniyor.
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu