
Filozof Kime Denir?
Felsefe, 2500 yıldır hep güncel. Bilenin bilmeyenin ağzında. Bunun felsefi bir sorunsal olduğu açık. Felsefenin ne olduğu, filozofun kim olduğu soruları da her zaman yanıtı aranan sorular olmuştur. Yol TV ekranlarında yayınlanan Filozofun Merceği programında biz de bu soruya yanıt arıyor olacağız. Felsefe gibi filozoflar da çoğu zaman gereğinden fazla abartılır, onlara kutsiyet yüklenir. Felsefe soyut kavramlar içine hapsedilir. Bileni, sıklıkla bilgiç / ukela durumuna düşürür. Felsefe bu konforuna rağmen bazen de hafife alınır. Halk arasında olduğu gibi bazen entelektüeller arasında bile “felsefe yapma” ifadesi kullanılır. İki yaklaşım da felsefe kavramına ve kültürüne uygun görünmüyor.
Türkiye toplumunda olduğu gibi Kürdistan kültüründe de felsefe ve filozof, ulaşılmaz kişilerdir. Bu anlama, belki Batı ve tüm dünyada da böyledir. Böylesi bir içeriğin yaygınlığında, burjuva ideolojisinin kitleleri manipüle etmedeki payı büyüktür. Burjuvazi tarih sahnesine çıktığından beri, yaklaşık beş yüz yıldır kendi değerlerini şişirmekte, kitlelerin gözünde büyütmekte ve onu erişilmezmiş gibi tasvir etmektedir. Nihayetinde her filozof, kendi çağındaki egemen sınıfların çocuğu ve onların sözcüsü olmuştur. Bunun istisnaları, kuşkusuz ki azdır.
Düşünce insanlarının ve bilcümle aydınların, kendisini sosyolog, psikolog, tarihçi, sosyal bilimci, bilim adamı, sanatçı, antropolog olarak tanımlaması hiç de yadırganmaz ama filozof denildiğinde aynı normal tavır gösterilmiyor. Türkiye’nin kültürel ikliminde, “filozof çıkmaz” gibi bir algı var. Hatta Doğu’da, Anadolu’da felsefe olmaz denilir. İlk kuşak sosyologlarımızdan Ziayettin Fahri Fındıkoğlu’nun, “Sibirya’da muz Türkiye’de felsefe olmaz” dediği söylenir. Bu kendine güvensizliğin, kültür emperyalizmi ile ilişkisini kurmak zor olmasa gerek.
1920’lerde emperyalist güçlerin projesi olarak kurulan devletler gibi Türkiye de, yalnızca ekonomik yönden değil kültürel yönden de yarı sömürge statüsüne sokuldu. Buna göre düşün insanları gibi filozoflar da ancak Batı’dan çıkar anlayışı egemen hale geldi. Bu yüzden de Türkiye gibi emperyalizmden kaynaklanan odaklarda, kendi geçmiş değerlerine bile güven duyulmaz. Çünkü emperyalizm bir bütün olarak kendi değerlerini dayatır. Dolayısıyla ekonomik yoksulluk, kendini kültürel ve konumuz olan felsefi alanda da gösterir. Buna göre Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları “Batı’da filozof, bizde felsefeci olur” türünden klişelere inanır, inandırılır. Üstelik Doğu Ortaçağı’nda Kindi, Farabi, İbni Sina, Gazzali, İbni Rüşd gibi filozoflar yetişmiş olduğu halde. Bu kaynaklara dilsel gerçekliği ve uygulamayı da ilave etmek gerekir.

Geleneğimizde, yani 1920’li yılların düşün dünyasında “filozof” ve “feylesof” kavramlarının kullanıldığı biliniyor. Yeni rejimle birlikte bu evrensel nitelikli terimler, sömürge ilişkilerine bağlı olarak geri plana çekiliyor ve yerine “felsefeci” terimi getiriliyor. Bunlar “öztürkçe” kaygısıyla yapılıyor. Yarı sömürge konumu, iktisadi olmasına rağmen dilsel özgünlük yoluyla aşılmak isteniyor. Gerçekte ise var olan somut durumun üzeri örtülüyor. Bizim ilk kuşak “akademik filozoflar” da buna alet oluyor veya alet ediliyor. Halbuki cumhuriyet döneminde felsefe yapan düşün insanları, kendilerine filozof demişlerdir.
Dönemin Rıza Tevfik gibi düşünürleri kendilerini tanıtırken “feylesof / filozof” terimini kullanıyor. Dünya felsefe literatürüne uygun olan da budur. Çünkü Batı dillerinde halen felsefeci ve filozof ayrımı yoktur. Felsefe, kavramlarla düşünme etkinliğidir diyoruz. Bu çerçevede felsefe yapan kişilere de filozof deniliyor. Ayrıca belirtmek gerekir ki tek tarz bir filozof da yoktur. Ana akım filozoflar, akademik filozoflar, büyük filozoflar yanında felsefeyi “değiştirme kültürü” olarak gören devrimci filozoflar, Marksist filozoflar gibi ayrımlar da yapmak gerekiyor. Bunun dışında felsefe öğretmenleri, felsefe öğrencileri, felsefe meraklıları, felsefe doktorları da mevcuttur. Buna rağmen Batı değerlerini yüceltmek adına felsefeyi abartmak, filozofu ulaşılmaz kılmak, belli ki yarı sömürge, eziklik psikolojisi ile bağlantılıdır. Bu düşünce ve duygu durumu içinde yaşayan bir halkın felsefi etkinliği öğrenmesi, bilince çıkarması ve icra etmesi de zordur ve hatta mümkün değildir. Çünkü eğitim psikolojisi üzerinden düşünürsek kutsallık yükleyip yabancılaşılan değerleri kavramak olasılık dışıdır. Zira mesafe uzaklaştıkça insanın görme ve bilme gücü azalır.
Eziklik ve aşağılık kompleksini, felsefe dışı alanlarda da tespit etmek mümkündür. Misal, Marksizm, Batı aydınlanmasının çocuğudur denilir, bize de Batı’dan geldiği söylenir. Kızılbaş inancının, devlet dinlerinin alt kültürü (mezhep) olduğuna inanılır, kadınlara hak verildiği ileri sürülür. Bunlar, hep ezilmişlik ve eziklik psikolojisi ile ilgilidir. Konuyu böyle anlayanlara göre proletaryanın bir gücü ve belirleyiciliği yoktur! Kızılbaşlar özgün bir inanç, kültür vs olamaz! Kadınlar da eksik etek oldukları için mücadele ederek haklarını söke söke almış olamazlar!
Filozofun kime denildiğini anlamak için felsefenin tarihi de yaratıcı tecrübelerle doludur. Felsefe ve filozof terimini icat eden kişinin Pisagor olduğu söylenir. Pisagor, varlığın arkesini araştırırken sayılara işaret eden M. Ö. 5. yüzyılda yaşamış bir Grek düşünürüdür. Kendi döneminden önce düşünce üretmiş olan “yedi bilgeleri” kastederek “asıl bilge olan bunlardır, biz ancak bilgeliğe sevgi besleyen kişiler olabiliriz” diyor. Nitekim felsefe, “philo” ile “sophie” teriminin birleşmesinden oluşmuş bir bileşik Grekçe isimdir. İlki “sevme” ikincisi “bilme” anlamına gelmektedir. Pisagor, filozof derken bilgelik sevgisi anlamında daha mütevazi bir terimden söz ediyor. Hiç de ulaşılmaz, kutsal bir anlam yoktur. Bilgelerin / sofistlerin gerisinde bir kategori söz konusu oluyor.
Türkçede filozofun gereğinden fazla abartıldığı, sanatçının, bilimcinin, politik teorisyenin önüne konulduğu anlaşılmaktadır. Batı’da bunun, Türkiye’deki gibi kutsal bir anlamının olduğunu sanmıyorum. Filozof, Almanca, Fransızca ve İngilizcede tek terimle philosopher ve buna benzer biçimlerde ifade ediliyor. Düşünsel, entelektüel ve akademik branş / meslek belirten bir terim olduğunu düşünmek gerekir. Daha fazlası değil. Filozoflara böyle bir yüceltme ve kutsal değer vermenin altında teolojik etki de vardır. Bu etki, feodalizm ve dinsel düşüncenin yoğun olduğu bizim gibi toplumlarda daha fazla hissediliyor. Filozofların marifetleri ise ayrı bir yazının ve programın konusudur.