
Din İktidar Eşya
Emmanuel Macron ve Tayyip Erdoğan öyle birbirlerine benziyorlar ki, bu, her ikisinin de düşmüş oldukları iktidar telaşından ve bunun yarattığı toz dumandan bir türlü görülemiyor.
Bir kere ikisi de sağ muhafazakar bir siyaset savunuyorlar. Her ikisinin de siyasi meşruiyetleri söz konusu. Her ikisi de sağ populist söylemle temsil ettikleri muhafazakar, ırkçı, milliyetçi ve şevonist halk kesimlerini etkilemek, onları kendilerine bağlamak istiyorlar.
Macron, 2017’de Le Pen’in ırkçı partisi Sağcı Ulusal Cephe’ye karşı ancak ikinci turda kazanabildiği seçimlerden sonra, kendisini bu kesime karşı hep sorumlu hissetti, onların da gönlünü hoş tutacak bir retorik kullandı. Fransa’da fikir özgürlüğünü konu eden bir derste Hz. Muhammet karikatürlerinin Öğretmen tarafından bir daha gösterilmesi üzerine, sonradan Erdoğan’ın İdlib’iyle de ilişkili olduğu ortaya çıkan fanatik Islamist öğrencinin öğretmenini hunharca katletmesiyle ilgili de, Macron, bu dili kullanmaktan, bu eylemi tüm Müslümanlara mal etmekten geri durmadı. Özellikle Korona sürecini iyi yönetememekle ilgili ciddi bir imaj kaybı yaşayan ve bu gidişle 2022’de yapılacak seçimleri kazanması neredeyse bir hayal olan Macron için bu son kriz gökten zembille inmiş gibi oldu.
Macron’un verdiği bu asisti Erdoğan’ın kaçırması ne mümkün, çünkü o da aynı sorundan mustarip, başında olduğu ülkede meşruiyet sorunları yaşıyor. Burada her şeyi bir daha tekrar etmeye gerek yok, Erdoğan 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden beri kaybeden, ve hala iktidarını hile, hurda, baskı ve şiddetle götürmeye çalışan bir lider. Türkiye’de Ekonomi ve Pandemi kontrolden çıkmış durumda. Din ve Millet retoriği iktidarını sürdürebilmesi açısından Erdoğan’ın olmazsa olmazıdır.
Her seferinde Fransa’yla karşı karşıya geldiği ve hiç bir sonuç alamadığı halde, sırasıyla Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Yunanistan, Azerbaycan, ve bunu da bir medya savaşı olarak kabul edersek, Fransa’ya cepheden cepheye koşması, hep bu imaj yenileme, iç politikada yaşadığı problemleri unutturma stratejisiyle ilgilidir. Macron ve Erdoğan böyle bakıldığında birbirlerine öyle benzemektedirler ki her ikisi de sonuçta sağ populist, ırkçı milliyetçi ve şovenist bir kitleye hitap ederek, siyasi ve hegemonyal geleceklerini güvence altına almak istiyorlar. Lugatlarında Demokrasi, İnsan Hakları, Din ve Vicdan Özgürlüğü, Temel Hak ve Özgürlükler bulunmaz. Tek bildikleri küfürdür!
Halbuki Fransa’da, daha ilk Hz. Muhammet karikatürleri krizi çıktığında, bunu eleştiren; Müslümanları ırkçı bir saldırının objesi olarak gören, sol siyasetçi ve sendikalardan bir araya gelmiş oldukça sesli ve etkili bir kamuoyu oluşmuştu. Sarkozy, Hollande ve sonra Macron, Erdoğan ve benzerlerinin gürültüsünden, belki de herkesin yarasına merhem olabilecek, oldukça hassas ve empati yeteneği güçlü bu hareket kendisini ifade edebilecek bir siyasi platform bulamadı.
Dini bütün muhafazakar siyasetçilerin eliyle geriye küfür ve lanet kaldı. Tüm bu krizlere sebep gösterilen Hz. Muhammet karikatürleri nezdinde konu edilen İslam Peygamberi ise bunu tartışanların kaçınılmaz bir objesi olabildi ancak. Hz. Muhammet iktidar hırsına bürünmüş siyasilerin basit bir aracı, her türlü akıl ve eleştiriden yoksun, kazandıran, kar getiren bir meta haline getirildi. Halbuki bu konu din, ulus, ırkçılık gibi siyasi ve sosyolojik bağlantılarından, yani iktidar ilişkilerinden koparılarak tartışılamaz. Macron’un, Erdoğan’ın ve benzerlerinin Din- Allah- Kitap dedikleri şey aslında Para- İktidar- Eşya’dır.
Erkan Kurukavak, 28.10.20