
HDP’nin nezaket ziyareti ve bunun siyasi anlamı
HDP heyeti „Adalet yürüyüşüne“ sembolik olarak katıldı. Katılmanın anlamı, „birlikte“ yürümekten çok, yürüyenleri desteklemekti. Belli ki HDP CHP’yi „zora“ sokmamak için yürüyüşe „kitlesel“, diyelim ki yüzbinlik bir katılım yapmadı.
Selahattin Demirtaş yürüyüşün Maltepe’den sonra Edirne’ye kadar devam etmesiyle ilgili talepleri, yine CHP’yi zora sokmamak için „benim Edirne’ye kadar yürüyün talebim yok“ diyerek gündemden çıkardı.
Ve baktım, hiç bir HDP’li Kılıçdaroğlu’yla „kol kola“ girmedi.
Evet, bu arada Kılıçdaroğlu, yine de „ne olur olmaz“ diyerek, yürüyüşün amacını iyice „rejime uygun“ hale getirdi, şöyle: „Teröre karşı yürüyoruz, terörü lanetlemek için yürüyoruz, terörden mağdur olan aileler için yürüyoruz, 15 Temmuz şehitlerimiz ve gazilerimiz için yürüyoruz“.
Olsun.
O nasıl „bize hakaret edenleri“ „alkışlayalım“ diyorsa, biz de „böyleden böyle“ konuşan Kılıçdaroğlu’nu alkışlayalım.
Velhasıl, HDP şu kanlı süreçte, gerçekten de „desteklemenin“ en „nazik“ olanını yapmış oldu. CHP de bu „nezaket“ karşısında „edepli“ davrandı. HDP’lilerle „bir miktar“ yürümeye razı oldu.
Çok iyi.
Şundan dolayı çok iyi: Bu bir başlangıç. Faşizme karşı bugün yürünen bu bir kaç yüz metrelik yürüyüş, gelecekte faşizmi yıkana kadar yürünecek yolda atılmış „ilk adım“ olduğu için önemli.
Şu hale bir bakın: HDP’li vekiller, 68’li Kürkçü, polise karşı göğsünü gererek direnen „cesaret ana“ Uca, nöbeti Yüksekdağ’dan devralan Kamalbay, diğerleri ve „büyük Kürt“ Ahmet Türk…
Onların yanıbaşında Kemalist Bayan Çölaşan. Sonra Fenerbahçe formalı Ülkü Ocakları eski Genel Başkan yardımcısı…
Hepsi aynı yürüyüşte…
Hayat okulu eğiticidir.
En önce bizim „sekterliğimiz“ bu hayatın değirmen taşları arasında, şükürler olsun, un ufak olup, kaybolmakta.
CHP’linin „HDP’yle yanyana yürürsek oy kaybederiz“ korkuları ufaktan ufağa azalmakta.
„Hayır cephesi“ şu „bir kaç yüz metrelik“ birlikte yürüyüşün gösterdiği gibi, „adaletsizliğe hayır, adalete evet“ programında birleşmekte.
Nasıl birleşmesinler ki?
Bakın Saray’ın medyadaki bir sözcüsü, adını da söyleyelim, Fatih Tezcan, neler söylüyor:
„15 Temmuz gibi korkunç bir geceyi de deneyimleyen ve silahlanan millet, şiddet olursa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek işaretine bakıyor“.
„Silahlanan millet“ ne yapacak. Onu da sinik bir üslupla aynı „suikasçı“ şöyle anlatıyor:
„Şunu (Kılıçdaroğlu’nu) 9 Temmuz’a kadar öldürmeseler de ne diyecek duysak…“
Durum böyle…
Böyle olunca, bir avuç HDP’linin yürüyüşü „ziyaretini dengelemek“ için bir gün öncesinden Beşiktaş Belediyesinin „bilmem kaç yüz metrelik Türk bayrağı“ ile „hortlak kovma“ telaşının anlamı var mı?
Yok.
Ama yine de „iyi“…Kolkola girmese de, Kılıçdaroğlu, „adalet cephesini“ bölen „korkuyu“ yendi, HDP’lilerle, bir kaç yüz metrelik yolu yürüdü… Bu, dediğimiz gibi, faşizmi yenene kadar yürünecek yolun birinci ve gerçekten de çok değerli bir adımıdır.
Ve yine görüldüğü gibi, yürüyüşün kitlesi de, yürüyüşü İstanbul’da karşılamaya hazırlanan CHP örgütleri de, Ege’deki laikler de, Marmara’daki ulusalcılar da, HDP’ye birlikte yürümenin önemini çoktan kavramış durumdalar. „Kılıçdaroğlu’nun öldürülmesinden“ bile söz edilen bir Saray propaganda aygıtı karşısında Kürt siyasi hareketi ve onun müttefiki sosyalist hareketle birlikte yürüme dışında çare var mı?
Adam yazıyor: „Millet silahlandı“…
Bu laf, AKP’nin „milis teşkilatını“ ilan etmek anlamına geliyor.
Artık sürekli yazıyoruz: AKP iki yıl sonra yapılacak seçimlerden umudunu kesti. Ya seçimi zorbalıkla, hileyle alacak ya da buna karşı konulacağını görürse, seçimi yaptırmayacak… Seçimi yaptırmamaya karşı da bir direniş olursa, artık çok açık, silahlandırdığı ve „millet“ diye yutturmaya çalıştığı „lümpen AKP kitlesini“ muhalefetin üstüne sürecek… Bu „iç savaştır.“
Demokratik güçlerin birlik ve cephesinde kararlılık „iç savaşın“ panzehiridir.
Söylüyorum: „Oy hesabı“ yapılacak zaman değildir. Artık hem „savaş“, hem de „darbe“ konusunda „iki anlama“ gelen lafları bir yana bırakmak gerekir.
„Darbe“nin de, „savaşın“ da sorumlusu AKP yönetimi ve Saray’dır. Boş verin „darbede Cemaatin rolüne“, „savaşta PKK’nin sorumluluğuna“… Bunlara kafayı taktığınız anda, Erdoğan sizin boynunuza yuları takıp, „madem cemaate karşısın, madem PKK’yi lanetliyorsun, gel bakalım yamacıma, bunlara karşı seninle Yenikapı’da ruh çağıralım“ demekte.
Bu yulardan kurtulmanın zamanıdır.
Daha ne desinler: Öldüreceğiz diyorlar yahu…
Veysi Sarısözen